AHMET KURUCAN-TR724.COM
“Bağlam bilgisinin önemi” meselesine devam ediyoruz. İsterseniz kısa bir gezinti yapalım ve genelde “huzuu zineteküm inde külli mescid” kısmına verdikleri manaları ardı ardına sıralayalım: “Bütün mescidlerde ziynetlerinizi alınız.
Her mescitte ziynetinizi takınız. Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin. Namaz kılacağınız her vakit, elbisenizi giyin. Allah’a kulluk olsun diye, yapıp ettiğiniz her işte, kendinize çeki düzen verin. Her secde mahallinde zinetinizi giyin. Her ibadet edilen yerde, her mescide gidişinizde, insan içine çıkarken güzel elbiselerinizi giyin. Her mescide gidişinizde süslerinizi alın. Her mescid yanında ziynetlerinizi takının. Her namazınızda süslü elbisenizi giyinin. Her mescide güzel elbiselerinizi giyinerek gidin. Her (namaz vaktinde) mescide giderken, susunuz olan elbisenizi giyinin. Her mescid huzurunda ziynetinizi tutunun. Mescitlere gidişinizde temiz ve güzel giyinin, yiyin için, israf etmeyin. Allah israf edenleri sevmez. Allah’a sadakatinizi işbat için giriştiğiniz her eylemde ziynet ve zarafetinizi takının. Her namaz vaktinde mescide giderken, süsünüz olan elbisenizi giyinin.”
Ayetin tarihle ve sosyoloji ile yani inmiş olduğu zeminle kopartmanın karşımıza çıkardığı sonuçtur bu. Hatta isterseniz ayete verilen bu meallerden hareketle bir adım daha atabilir ve şu hükümleri de çıkartabilirsiniz: “Pijama ile namaz kılmak caiz değildir. Kadın-erkek herkes mescide giderken ya da evde tek başına namaz kılarken en güzel elbiselerini giymek zorundadır. İş elbiseleri ile namaz kılmak caiz değildir… vs.” sonu yok bu yorumların. Onlarca yorum yapabilirsiniz. Ardından bu ayeti okuyup kendi düşüncenizi Allah’ın beyanı gibi derinlemesine dini bilgilere vakıf olamayan insanlara anlatabilirsiniz. Halbuki yapılacak şey sebebi nüzul ve bağlam bilgisinin meale yansıtılmasıdır. O da “Kabe’yi tavaf edeceğiniz her vakitte (çıplak olarak değil) giyinik olarak gelin, edep yerlerinizi kapalı olsun” şeklinde bir meal olacaktır. İşte bu mana, yukarıda sonu yok, onlarca yorum dediğimiz ayete dayandırılan yorumların önünü kesecektir.
Şu itiraz yapılabilir; insan Allah’ın huzuruna çıkıyor. En güzel elbiselerini giymeli değil mi? Kâbe’de olsa, mescidler de olsa, evde tek başımıza namaz kılıyorken de olsa en güzel elbiseleri giymek daha doğru değil mi? Belki ayetin huzuu zineteküm inde külli mescid” lafzıyla nazil olmasının asıl nedeni budur.” Bu yaklaşıma ve yorumlara ben de can-u gönülden katılıyorum. İnsanları ibadetten usandıracak, meşakkat ve tekalife zorlamayacak ölçüde elbette Allah’ın huzuruna çıkarken en güzel elbiselerimizi giymeliyiz. Ama bu husus söz konusu ayetin bize verdiği mesajdır yoksa ayetin nüzul toplumuna ne dediğini bize anlatmıyor. Daha önceleri de başka münasebetlerle kaleme almıştım, ayetin ne dediği ile ne demek istediği arasındaki dağlar kadar fark vardır. Ayet, nüzul ortamında Kabe’nin muhataplarından çıplak olarak tavaf edilmemesini istiyor. Bu, “ayet ne diyor?” sorusunun cevabıdır. Kıyamete kadar gelecek Müslümanlara ne demek istiyor sorusunun cevabı ise “her nerede olursanız olun Allah’ın huzuruna giderken temiz giyinin” şeklinde ifade edilebilecek olan mesajdır ki bunu bir sonraki yazımda daha detaylı ele alacağım.
Bağlam ekseninde vereceğim bir başka örnek: Bakara suresi 198 ayet. “Rabbinizden bir fazl istemenizde sakınca yoktur.” diye başlıyor ayet. Orijinal şekli şu: “Leyse aleyküm cunahun en tebteguu fadlen min rabbikum.” Ve devam ediyor: “Arafat’tan kalabalıklar halinde dalga dalga indiğinizde, Meş’ari’l-Haram’da Allah’ı anın…”
Ne demek fazl? Lütuf, ihsan, bereket. İyi ama siyak-sibak münasebeti açısından baktığımızda bir ticaretten söz ediliyor? Amenna, bunu nazara alalım ve bu kontekst içindeki fazl’ın manası, ticari kar, kazanç ve bereket demektir diyelim. İyi de bu ayet Hac menasikinin anlatıldığı ayetler içinde zikrediliyor. O zaman meale nüzul toplumundaki muhataplarının anladığı manayı yakalamak için “hac zamanında, hac mevsiminde, hac esnasında, hac bölgesinde” ilavesini yapmak zorundayız. Bütün bu unsurları gözeterek bir meal denemesi yapalım: “Hac mevsiminde ve hac esnasında ticaret yaparak Rabbinizin lütuf ve nimetlerinden nasibinizi aramanızda mahzur yoktur.” Oldu mu? Bence bir hususun daha açıklığa kavuşması lazım. Hac mevsiminde mi, hac esnasında mı? Çünkü hac farz olan menasikleri açısından bakıldığında bir güne sıkıştırabilecek bir zaman dilimi ama mevsim sözü edilen günü de içine alan daha geniş bir zamanı kapsıyor. Bakara 197-203 ayetleri arasında hac menasikine yönelik anlatılan, cinsel ilişki yasağı, kötü söz söyleme, kavga çıkartma, Hac’da yenilecek azığı yanında getirme, Arafat’ta Müzdeli’ye inme, Mina günlerinde Allah’ı zikir etme vb. şeyler arasında bu sorunun cevabını bulamıyoruz. Yani daha önceleri dile getirdiğimiz ne sebebi nüzul ne metin içi ve metinler arası münasebet hac esnası mı hac mevsimi mi sorusunun tatmin edici ölçüde vermiyor bize. Bir boşluk var ortada. O boşluğu neyle dolduracağız? Muhayyilemizle mi yoksa benim bağlam bilgisi dediğim o toplumun siyasi, sosyal, kültürel, askeri, dini yaşam tarzına, örf ve adetlerine, gelenek ve göreneklerine vakıf olmakla mı? Benim görüşüm belli; bu durumda müracaat edilecek şey ikincisidir. Tabii ki sahih bilgi temeline oturması şartıyla.
Bu noktada Derveze bize çok aydınlatıcı bilgiler sunuyor. Diyor ki: “Müfessirler İ. Abbas’tan rivayet ediyorlar: Hac aylarında bazı panayırlar kuruluyordu. Bunlar Ukaz, Mecenne ve Zul-mecaz panayırlarıydı ve hepsi de Mekke’ye yakındı. Sonuncusu Arafat’a yakındı. Araplar orada ticaret yaparlardı. Zul-Kade ayının yirmi gününde ilkinde duruyor sonra ikincisine geçiyor. Orada da on sekiz gün kalıyor, sonra Arafat’a çıkıyorlardır. İlk ikisine yakın bir süre de Arafat’a yakın olan Zul-Mecaz panayırında duruyorlardı.” Hac –esnası mı mevsimi mi sorusunun cevabını aradığımız yerde verdiğimiz bu bağlam bilgisi aslında meseleyi çözüyor. Demek ki kastedilen Zul-kade ayında başlayıp Arafat günlerine kadar devam eden ve yaklaşık 2 aylık bir süreyi kapsayan panayırlar mevsimi imiş.
Tam bitti, aydınlandık, mana zihnimizde tebellür etti dediğimiz anda küçük bir soru daha zihnimizde beliriyor; madem hac mevsiminde ticaret kadimden bu yana uygulanagelen bir şey neden Kur’an hac mevsiminde ticaret yaparak Rabbinizin lütfundan, ihsanından talepte bulunmanızda mahzur yok deme ihtiyacı duydu? Bu sorunun cevabı da bağlamda. Çünkü Müslümanlar panayırların İslam’dan önceki dönemde yapıldığı gibi yapıldığını Hz. Ebu Bekir’in hac emri olduğunu hacda da görmüşler ve ticaretin ibadete mani olduğunu düşünmüşler. İşte Allah bu ayeti ile bahsini ettiğimiz zeminde hayatını sürdüren muhataplarına zihinlerindeki bütün kuşkuları gideren ve hac mevsiminde bir taraftan hac ibadetlerini yaparken diğer taraftan ticari hayatlarına da devam edebileceklerini anlatıyor.
Şimdi mesaja geçebilirim.