Faiz
artırarak döviz fiyatlarını kontrol altına alan devlet şimdi de TL sıkıntısı
yaşıyor. Bunun sonucu olarak yoksullara verilen yardımlarda dahi kesintiye
gidildi.
Ahvalnews.com’dan Can Teoman’ın ekonomiyle ilgili
çizdiği tabloya göre AKP seçimler yaklaşsa bile kemer sıkıyor, hatta sosyal
yardım olarak dağıttığı bulgur, makarna gibi yardımları bile azalttı.
Yazıdan ilgili
bölüm şöyle:
(…)
Türkiye
İstatistik Kurumu’nun geçen Salı açıkladığı verilere göre Türkiye’de Eylül
ayında perakende sektörünün cirosu cari fiyatlarla yüzde 0.3 arttı. Eylül
ayında yüzde 6.5 olan tüketici fiyatları göz önüne alındığında bu rakam,
ülkedeki tüm tüketimin bir ayda yüzde 6’dan fazla düştüğünü anlatıyor.
TÜİK gibi
iktidarın isteği doğrultusunda veri manipülasyonu yaptığı endişeleri artık
ayyuka çıkmış bir kurumun açıkladığı bu müphem rakamlar bile sarsıcı.
Eylül’de
Ağustos’a göre gıda ve akaryakıt gibi talep elastikiyeti düşük ürünlerde dahi
sırasıyla yüzde 3 ve yüzde 7’nin üzerinde reel gerileme var. AKP iktidarının
bilindik ‘Yıkılmadık ayaktayız’ retoriği de rakamların felaketini örtemiyor.
Öte yandan biraz
mürekkep tadına bakanlar için piyasalardaki bu tepki beklenmedik bir şey değil.
Doların, TL karşısında 7.20 TL ile rekor kırmasının ardından ülkenin Merkez
Bankası para biriminde stabilizasyon sağlamak için gösterge faiz oranını 6.25
puan artırdı.
Bu bir gecede
piyasadaki temel faiz hadlerinin üçte bir oranında zamlanması demek ve şüphesiz
böylesine keskin bir hareketin ekonomi üzerinde en az kur artışı kadar keskin
bir sonucunun olması doğal.
Yapılan bu
politika değişikliği Türkiye’de kurlarda belirli ölçüde dengelenmeyi sağladı.
Mesela ithalat azaldı, cari denge fazla verdi. Bu Türkiye ekonomisini sıcak
parayla finanse eden piyasalar için uzun süredir beklenen ve istenen bir
politika değişikliğiydi.
Fakat
sonuçlarının yıkıcılığı doğal olarak oy peşinde koşan ve iktidarının kaidesi
‘kalkınma’ olan bir siyasi parti için tabii bir sonuç olarak memnuniyetsiz bir
seçmen grubu ve giderek artan bir toplumsal memnuniyetsizlik üretti.
Ayrıca iktidara
ekonomik gücü sağlayan devlet bütçesinin üçte ikisinin doğrudan tüketime dayalı
olması ve tüketimde düşüş sonucu ortaya çıkan gelir azalması yıllardır devlet
bütçesinden beslenen kesimleri bile tehdit etmeye başladı.
Üstelik sadece
iş dünyasını da değil. Çarpıcı bir veri göstermek gerekirse, bütçe rakamlarına
göre devletin dar gelirli kesimlere verdiği doğrudan yiyecek yardımının tutarı
bile Ekim ayında yüzde 43.5 azaldı. Bu kalemde dokuz aydaki artış sadece yüzde
9.5 oldu. Oysa bu yılki bütçe programında söz konusu kalemde yüzde 36.4 büyüme
hedeflenmişti.
Eğitim, barınma
ve yiyecek yardımlarını da kapsayan sosyal amaçlı transferler ekimde yüzde 7.5
küçüldü. Popüler bir ifadeyle Türk devleti artık yoksullara dağıttığı ‘makarna
ve bulgurdan’ bile kesmeye başladı. Ki bu yardımı alanlar AKP’ye en büyük
siyasi desteği veren halk kitleleriydi.
Bu örnek bile,
daha iki gün önce TBMM çatısı altında gelen eleştirileri ‘Devletin kasası
tarihinde hiç olmadığı kadar güçlü’ sözleriyle yanıtlayan Erdoğan’ın damadı
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın anlatığı ekonomik durumla taban
tabana çelişiyor.
Diğer taraftan
aslında tüm olumlayıcı retoriği ve krizin sebebini başka kesimlere yansıtma
stratejisine rağmen, AKP ekonomi yönetiminin de dolar kurundaki artışı
durdurmak için yaptığı sert faiz artışının sonuçlarından ürktüğü görülüyor.
Bir taraftan
piyasada dövize yöneliş durusun diye TL’yi azaltıp maliyetini artırmaya
çalışırken, diğer taraftan son günlerde art arda alınan kararlar bu paniğin bir
göstergesi.
Kasım başından
itibaren oto, konut ve beyaz eşya gibi cari açık üreten sektörlerde tüketimi
artırmak için yapılan vergi indirimleri, Hazine’nin 1994 krizi öncesini
hatırlatırcasına yaptığı ödemesinden az borçlanma girişimleri ve kredi
kartlarıyla harcamayı artırmak için birçok alanda taksit sayısını artırma
değişikliği, kafa karıştıran zigzaglar oluşturuyor.
Üstelik dövizi
durdurmak için yaratılan bu TL krizinin çözülmesi için atılan adımların istenen
yumuşamayı sağlayabileceği de son derece şüpheli. Örneğin Kasım başında talebi
tekrar canlandırmak amacıyla alınan önlemlere rağmen oto ve konutla ilgili
gelen ilk veriler herhangi bir artıya gidiş olmadığını gösteriyor.
Merkez
Bankası’nın verilerine göre banka ve tüketici finansman şirketlerinin taşıt
alımı için açtığı TL cinsi toplam kredi tutarı Kasım başında bu yana 257 milyon
TL azalışla 26.8 milyar TL’ye indi.
Benzer şekilde
konut kredilerinde 1.6 milyar TL’lik azalma var. Oysa literatür dünyanın hemen
her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de kredi rakamlarındaki değişimle
piyasalardaki tüketimin birbirine paralel gittiğini ispatlıyor.
Bir başka
gösterge olan banka ve kredi kartıyla yapılan harcamaların toplam tutarının da
Ağustos’taki 83 milyar liralık seviyesinden gerileyerek, Eylül’de 72, Ekim’de
81 milyar TL olarak gerçekleştiğini hatırlatalım.
Eylül ve Ekim’de
toplam 9.2 puan enflasyonu da hesaba katarsak bu kanalla yapılan harcamalar da
reel olarak yüzde 10’dan fazla gerilemiş durumda. Kasım ayında bu rakamda
toparlanma yaşanacağına ilişkin çok güçlü işaretler olduğunu söylemek de zor.