Büyük
âlim İbn Abidin Raddu’l Muhtar adlı eserinde İmam Azam’a yapılan zulmü
anlatırken “Zehebi ve İbn Hacer’e göre Peygamberimiz (sav) ve sahabeden sonra
hiç kimse hasetten kurtulamamıştır” der. Bir kaç gün üzerinde düşündüm.
Resulullah ve sahabeye de çok haset ettiler fakat Allah onları hâsidlerin
şerrinden korudu.
Taberi’de geçen bir rivayette amcası Ebu
Leheb, Peygamberimize, “peygamber olduğuna delilin nedir?” diye sorar. O da “Şu
oğlak” deyince, oğlak dile gelip peygamberimizin peygamberliğine şahitlik eder.
Ebu Leheb hasedinden oğlağı elleriyle ikiye parçalar.
Ehl-i dalalet ve ehl-i hasedin rüesası “Hizmet
devlete sızdı, bunun için bunu hakkettiler.” diyor. Hasedi imanının önüne
geçenler ve de bazı safdiller de buna inanıyor.
USTAD VE
TALEBELERİ HANGİ DEVLETİ SIZDI-LAR?
Üstad ve talebeleri hangi devlete sızmıştı ki
çekmediği zulüm kalmadı? Peki, Hoca Efendi daha Edirne’de üç-beş talebe ile
hadis fıkıh sohbeti yaparken devlete mi sızmıştı ki hemen her hafta karakola
çağırılırdı? 1971’de devlete mi sızmıştı ki talebelerinin yarısı ile beraber
hapse atıldı? 12 Eylül ihtilalinde hangi devlete sızmıştı ki şaki gibi altı yıl
arandı, vurulma emri verildi?
28 Şubat’ta oran itibarı ile devlette görev
yapan devlet görevlilerinin belki yüzde ikisi bile Hizmet’ten değildi. O gün
için yaklaşık iki milyon memur vardı. Yüzde ikisi 40 bin yapar. O zaman
Hizmetten bu kadar insan devlette var mıydı? Zannetmiyorum.
Diyorlar
ki hedefi devlet olmayan bir İslam!
Önce
şu ‘devlet’ nedir onu bilelim.
Muhtardan
cumhurbaşkanına kadar olan mekanizma. Öyle ise Müslümansan memur, üniversitede
hoca, polis, öğretmen, doktor, asker, hemşire vs olma ha olma!
Ben ülkenin vatandaşı değil miyim? Alnımın
teri ile herkes gibi her mevki ve makama gelme hakkım yok mu? Bunu söyleyen,
iddia eden veya yazanlar ehli iman iseler dalalet ve hasedin mahiyetini
bilmiyorlar.
Hapsedilen on binlerce kadın, yüzlerce bebek,
bu kadar yaşlı ve de bunların akrabaları hangi devlete sızmışlardı?
Evet Hizmete yapılan dalalet ve hasedin
sonucudur.
Tarih tekerrür ediyor.
Sormak lazım. ‘İmam-ı Azam, Ahmet bin Hanbel,
İmam Şafii, İmam Rabbani, Mevlânâ Halid-i Bağdadî hangi devlete sızmışlardı ki
hayatları boyunca atılmayan iftira, görmedikleri zulüm kalmadı?’
Peki, neden haset ediyorlar. Çünkü onların
karakterleri bu. Sahabe ’den sonra İslam tarihinde Hizmet kadar başarıya
ulaşmış hiçbir sivil kuruluş yoktur. Son iki yüz yıllık dünya tarihinde
eğitimde başarılı olanlar hep gayri Müslimlerdi. Hizmet babayiğitleri global
olarak ilk defa zeki talebeleri tespit ediyor, iyi bir eğitim veriyor, önlerini
açıyordu. İşte bu fincancı katırlarını korkuttu, hasede yol açtı.
GLOBAL
HASEDE MANİ OLAMADIK
Kanaatimce onların hasedine mani olmak için
diyalog faaliyetleri kısmen faydalı oldu. Çünkü diyalog ile sadece zeytin dalı
uzatmadık, onlar için zeytin yağı olduk. Barış kelimesini bazılarının yaptığı
gibi art niyetlerini gerçekleştirmek için kullanmadık. Barışı yaşadık ve
yaşatmaya gayret ettik. Bu konuda global yüzlerce örnek var. Fakat bütün
bunlara rağmen Global hasede engel olamadık. Onlar Türkiye’deki ehli haset
rüesasının hased, tamah ve korku damarından çok istifade ettiler. Netice malum.
Peki
çare?
Kanaatimce onların yanlışlarına kendi
doğrularımızla cevap vermeye devam etmek. Global hasede karşı, küllî muhabbet
metodunu kullanmak lazım. Öncelikle bu yolda her şeyini veya bir kısmını feda
eden kardeşlerimize karşı muhabbetimiz artarak devam etmeli, kusurlarını
affetmeliyiz. Müslümanlar ile ortak paydalar üzerinde buluşup, onlarla manevi
bağlar güçlendirilmeli. Son olarak gayri Müslim içinde sıfatı Müslüman olan her
türlü insan ile Hz Ali’nin tabiri ile insanlık kardeşliği etrafında, insanlığın
yararına olabilecek ne varsa yapmaya devam etmeli. Tâ ki hâsidler haset sarhoşluğundan
uyanıncaya kadar.
ÜMİTSİZLİK
NEDENİ VE HABER ORUCU
Malum medya Hizmet aleyhine insanlık tarihinin
en büyük yalanlarını uydurdu ve uydurmaya devam ediyor. Arkadaşlara bakıyorum,
onların bu yalanlarını takip edenlerde ümitsizlik eserleri oluyor. Mâlum, Üstad
ikinci dünya savaşını bile merak edip haberleri dinlememiş. Dinleseydi belki
Üstad olamazdı. Acaba neden dinlemedi? Çünkü bu yalanları takip eden farkında
olmadan zulme meyleder. Hûd Sûresi ayet 113’te ‘zulme meyledenlere ateş
dokunur’ diyor.
Onlarca tefsire baktım. Hepsi zerre kadar da
olsa zulme meyletmeyi yasaklıyor. Abdullah bin Ömer günah olan birşeyi
duyduğunda kulağını tıkardı. İmam Şafii, ‘Allah’ın haram kıldığını dinlemek
haramdır’ diyor. Taberi, ‘birisi bir yalan kelime konuşur ve de cemaat onu
dinler ve onu överse, Allah onlara buğz eder’ diyor. Anladım ki bu yalanları
okuyan, dinleyen manevi yönden çok şey kaybediyor, günaha giriyor.
BEŞ
YILDAN BERİ HABERE BAKMIYORUM
Yaklaşık beş yıldır haber orucu tutuyorum.
Farkında olmadan medyanın yalanlarına gözüm ilişse, göz zinası yapmış gibi
istiğfar ediyorum. Haberleri kulağıma gelse, tevbe ediyorum. Kanaatimce sadece
ilgili olan arkadaşlar zaruret miktarınca bakabilirler. Dinlemedim, kazandım.
Okuduğum Kur’an, evrad-u ezkarım üçe katlandı. Akademisyen olarak başarım ikiye
katlandı. Gelin kaybedenlerden olmayın.
Özür: Bir önceki yazımda
“bir sürü insan” tabirini kullandım. Türkçenin inceliklerini bilen bir dost
kibarca “sürü” kelimesinin insanlar için kullanılmayacağını yazdı.
Okuyuculardan özür dilerim. yucelsalih@yahoo.com