ENES CANSEVER-HAFTANIN YORUMU
Dünya iki tehlikeyle yüzyüze.
Biri ırkçılık ve her türlü fanatizm, ikincisi de bu fanatizme
dayalı popülist politikalar, politikacılar…
Yani mazlumları göçe zorlayan diktatörler
Görebildiğimiz veya görme şansı bulamadığımız güç ve
odaklarca pompalanan bir hastalık durumu…
Bu hastalığın toplumu çepeçevre sarması, dünyamızın
geleceği açısından hayra alamet değil elbet.
Bulundukları coğrafyalarda oksijensiz kalan, zulme,
eziyete maruz kalan insanlar için de, bir çıkmaza işaret ediyor bu olan
bitenler.
Popülizmin esiri politikacılar, ırkçılar, yabancı
düşmanlığı yeni bariyerlere dönüşüyor ve özgürlük arayışındaki insanlar gelip
bu bariyerlere tosluyorlar.
Kapanan kapılar, yeni engelleyici yasalar…
Gönülleri hoş kılınan, gazı alınan, yabancı
karşıtları…
Özgürlüğün beşiği ülkeler bile kepenkleri indirmeye
başladı: ABD, Avrupa ülkeleri, Avusturalya, Yeni Zelanda…
Yasa üstüne yasa yapılıyor, yaptırımlar, göçmen
karşıtı kararlar…
GÖÇMEN ASILLI BAŞBAKAN DA BİRAZ
NEFES ALALIM DİYOR
Dahası bu kararlara imza atanların bir bölümü, yıllar önce
buraları mesken tutanlar,eski kuşak sığınmacılar, ikinci kuşaktan siyasiler,
hükümetlerde yetki sahibi, karar vericiler.
Fanatizm ‘göçmen backgraunda’ sahip olanları da
etkilemiş vaziyette.
Her düzeyde yönetici, göçmen aleyhtarlığından dem
vuruyor, yasal düzenleme önerilerinde bulunuyor.
Geçen hafta, Avustralya’nın en büyük Eyaleti olan Yeni
Güney Galler (NSW) Eyalet Başbakanı Gladys Berejiklian, hükümetin altyapı
talebini karşılamakta zorlandığını belirterek, alınacak göçmen sayısının yarıya
indirilmesini istedi.
Eyalet Başbakanı Berejiklian Sydney için,
“Diyorum ki; bir nefes alalım, çünkü oranlar tavan yaptı. Sadece 10 yıldan
kısa bir süre önce yaklaşık 45 bin kişiyi alıyorduk.Bu rakam bir yılda 100 bin kişiye çıktı.”
dedi.
Gladys Berejiklian: “Göçmen olmakla gurur duyuyorum, ben de bir
göçmenim ve bunun bir ürünüyüm, devam etmesini istiyorum. Ancak yüksek rakamlar
karşısında bir nefes almamız gerekiyor” diye eklemede bulundu.
Soyadından da anlaşılacağı üzere, Eyalet Başbakanı
Ermeni asıllı bir hanımefendi.
Bu tekliflerin haklı veya haksızlığını yazımın sonunda
değineceğim. Ancak ilk önce Kıta Ülkesiyle ilgili bazı bilgileri sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Avustralya yüzölçümü olarak; Rusya, Kanada, Çin,
Amerika ve Brezilya’dan sonra, dünyanın 6’ncı en büyük ülkesi.
Dünyanın en büyük adası, bir ülkeden oluşan en küçük
kıta. 200 farklı ülke ve 270 farklı etnik kökenden oluşan, o kadar dilin konuşulduğu ama ana ve resmi dili İngilizce
olun kocaman bir göçmen ülkesi ve
ailesi.
Her yıl binlerce öğrenci ve girişimci, eğitim almak,
yaşamak ve bir iş bulmak için bu barış adasına akıyor.
Hoşgörüsü, sıcakkanlılığı yüksek dost canlısı
yöneticilerin, insanların ülkesi Avustralya.
KITA ÜLKESİNİN BASKIN NUFÜS
DAĞILIMI?
Adanın baskın nüfus dağılımı: Birleşik Krallık (5,1
milyon), Yeni Zelanda (2,6 milyon), Çin (2 milyon) ve diğerleri…
Bu ülkeye göç etmiş ve vatandaşlık hakkı elde
etmişlerin neredeyse yarısına yakını (yüzde 44’ü) ya kendisi, ya anne veya
babası bir başka ülkede doğan kişilerden oluşuyor. 1945 yılından bu yana 7
milyondan fazla göçmen aldı ülke. 4 milyon kişi, İngilizce’nin dışında bir dil
daha konuşuyor evinde.
Çok kültürlülüğe önem veriliyor. Bu isimle bir
bakanlık var ve devlet çok kültürlülüğü mikro ve makro politikalarla ele
alıyor.
Bilindiği üzre, bu uygulama nadir, tüm dünya için
örnek çalışmalar bunlar.
Bu kadar renkli ve farklı topluluklardan oluşan, bir
arada barış içinde yaşayan vatandaşlar için ‘Çok kültürlülük’ şemsiyesi 1974
yılında açıldı. Tam 44 yıl önce, her topluluk, bu zengin şemsiyenin gölgesine
alındı.
Bu şemsiye; toplayan, koruyan, renkliliği sürdüren,
farklılıkları gözeten bir şemsiye. Bu şemsiyeyi, sürekli açık tutan ana saikler
ise; Özgürlük, adalet, hukuk ve insan hakları gibi temel argümanlar…
Çok kültürlülük politikaları; her topluluğun tüm
değerlerini özgürce hayata taşıması ve fırsat eşitliği esasına dayanıyor.
Göçmen sorunları ve yeni politik rüzgarlar kaçınılmaz
bir şekilde, belki de haklı olarak yeni politikaların oluşumunu etkiliyor.
Mesela; Federal Hükümet, son iki yıldan bu yana,
belirgin bir şekilde, artık seçici davranarak, nitelikli insanların vatandaş
olmasını istiyor.
Her yıl, 190 bin göçmen alımı yapılırken bu yıl, 163
bin kişinin alındığını duyurdu İçişleri Bakanlığı.
Federal hükümet, geçen yıl Haziran’da vatandaşlık
başvuru şartlarını değiştirmek için yasa tasarısı hazırladı.
Tasarı; vatandaşlığa başvurmak için 2 yıl olan bekleme
süresini 4 yıla çıkarmayı öngörüyor, dil testi daha ağır şartlara bağlanıyor.
Tasarıya karşı çok direndi Liberal Hükümet. Hatta bu
nedenle, 2017’de ciddi yığılmalar yaşandı.
Nisan’dan Ekim ayına kadar neredeyse hiçbir işlem
yapılmadı. Ancak yasa tasarısı, geçtiğimiz yıl Ekim ayında Senato’dan geri
döndü.
Ama vatandaşlık yasa tasarısı Parlamentoda yeniden ele
alınacak.
244 BİN 765 KİŞİ VATANDAŞ OLMAYI
BEKLİYOR
Kısacası, vatandaşlık başvuru süreci, son 16 altı
yılın en yavaş prosesini yaşıyor. Hali hazırda 244,765 kişi, vatandaşlık
başvurusu yaptığı halde, 19 ay geçmesine rağmen hala başvuruları
sonuçlandırılamadı. Geçen yıl, vatandaşlığı kabul edilenlerin sayısı
80,562’ye düşerken, bu sayı, 2003 yılından bu yana görülmemiş en düşük
seviyede.
Başvurular ince eleklerden geçiriliyor, ayrıntılı bir
tetkik söz konusu. Başvuruları ele alıp inceleyen ekiplerin hassasiyetleri her
yeni yılda artarak devam ediyor.
Melbourne ve Sydney gibi metropollerin yükünü azaltmak
için, yeni göçmenlik taslağıyla, yeni gelenlerin kırsal bölgelere
yerleştirilmesi hedefleniyor.
Yeni planlamayla yetenekli göçmenler, kırsal bölgede
“en az birkaç yıl” yaşamaya zorlanacak.
43 bin 990 genel kadro açığı var. ‘Skilled
Independent’ kategorisinde, Nitelikli Meslek Sahibi Göçmen Programı
çerçevesinde, sadece 17 bin hemşireye, 8 bin öğretmene, 9 bin elektrikçiye,
8.372 Marangoz ve doğramacıya, 6.099 motor tamircisine ihtiyaç var. Ama
buna rağmen hükümet, ‘nitelikli vizede’ cimri davranıyor. Sadece cimri
davranmıyor, aynı zamanda sıkı bir kontrolden geçiyor talepler.
Son bir yılda, suça karışan 57 bin kişinin vizesi
iptal edildi. Sınırlar ise iyice kontrol altına alındı.
İçişleri Bakanlığı, vizesi iptal edilen bu grupların
900’ünün ‘karakter’ problemi olanlar geri kanların ise; yasa dışı hareket
eden, uyuşturucu kaçakçılığı ve cinsel suç işleyen, motosiklet çetesi gibi
illegal hareketlerde bulunanlardan oluştuğunu açıkladı.
Ayrıca, benzer risklerden dolayı, ülkeye giriş yapan 4
bin 500’den fazla kişi de, gümrüklerde durdurularak geri gönderildi.
Yapılan bir araştırmada, bugün Avustralya’da
İslam ve Müslüman karşıtlarının oranı yüzde 24. Üç yıl önce yapılan bir anket
araştırmasında ise; Avustralyalıların ortalama yüzde 84’ü çok kültürlülüğe
sahip çıkıyor. Yani dışardan gelen göçmenleri kucaklıyor. Yaklaşık 25 milyon
nüfusa sahip Kıta Ülkesinde, enikonu 500 bin civarında Müslüman var.
Oranlara değinmişken şunu soralım: Neden toplumun
yüzde 24’ü İslam ve Müslüman karşıtı, etkenler nedir?
MÜSLÜNAN NUFÜS, NEDEN İSTENMİYOR?
Özelde Türkler, genelde Müslümanlar açısından iki acı
ve çarpıcı örnek vereceğim. Bu iki olay bize, bu Müslüman karşıtlığının, demokratik
ve özgür ülke yöneticilerinin neden göçmenlere karşı sert tedbirler aldığını
anlamamıza yardımcı olacaktır.
Öyle ya: Çuvaldızı kendimizde, iğneyi başkalarında
test etmeli…
Son bir ayda Türklerin içinde bulunduğu bazı gruplara
üçüncü kez uyuşturucu operasyonu yapıldı. Sahibi aynı zamanda bir Türk camiinin
yönetiminde olan Sydney’deki bir Türk marketinin konteynerinde, 57 milyon dolar
değerinde 1,7 milyon adet ecstasy hapı ele geçirildi. Ülke medyası, sözkonusu marketin görüntüleri eşliğinde operasyonu, günlerce
aktardı izleyicilerine. Uyuşturucu, konteynerde bulunan bir başka Türk’ün imalet makinelerinde çıksa da, bu yanlışın faturası, özelde tüm Türklere genelde ise Müslümanlara kesileceği muhakkak.Soruşturma devam ediyor.
Şöyle bir düşünelim: Hem Türk, hem Müslüman, hem de
olayların merkezindeki şahıs cami yönetiminde ve Peygamberimizin
ismini taşıyor. Bu üzücü olay karşısında, Türklerin
özelinde, Müslümanlar ve İslami dini açısından, kahrolmamak mümkün mü?
Bir başka olay: İlk olaydan birkaç gün sonra, ‘Yavru Vatan Türkleri’nden olduğu ileri sürülen şahıs, Katar’ın Doha kentinden Sydney’e 4
kilo uyuşturucu sevk etmeye çalışırken yakalandı. Dahası var: İstanbul’da
düzenlenen bir operasyonda, Avustralya’ya kargoyla gönderilmek üzere 9 kilo 879
gram Afyon sakızı hap ele geçirildi.
Ardı arkası gelmeyen sicil bozucu olaylar: Bundan üç yıl önce, Sydney’in en merkezi caddesinde bulunan Lindt Cafe, silahlı İran
asıllı ve 17 yıl önce göçmen olarak gelmiş aynı zamanda vatandaş olan biri
tarafından basıldı, müşterileri rehin alındı. Operasyon tüm dünya medyası
tarafından günlerce ele alındı. Canlar yandı, Müslümanlar acı biriktirdi. Ve
elbet ülke şoktaydı.
Bu baskının ardından, vize şartları zorlaştı,
analizler arttı.
Ek işlemler devreye girdi.
Biriken ardışık olaylar ve bugünlerde, vatandaş olmayı
bekleyenler, kapı dışarı edilenler, gümrük kapılarından geri
çevrilenler…
Dedim ya, aziz dostlar, çuvaldızı kendimize, elin
adamı hem iş, hem aş sunsun, kapısını, evini, barkını sana açsın, sen ise
milleti haraca kes, uyuşturucu pazarla var olan düzeni bozmaya çalış. Ya da
kendi vatandaşını bu ülkenin yöneticilerine “terörist” diye gammazla…
Sonra da, utanmadan dünya ülkelerini gez-dolaş, “Müslüman eşittir
terörist!” damgasını vurdur, İslam’ın temiz çehresini kirletilmeden dem vur, sonra da utanmadan bu konuyu iç siyasete malzeme yap.
Yukarıda sorduğum soruyu burada tekrar edeyim:
Şimdi
suç kimde, suçlu sizce kim?
Zorlaştıranlar mı haksız, yoksa tüm sabır sınırlarını
zorlayarak, dünyayı kendine cehenneme çevirenler mi haklı?
Takdir de cevap da sizin….e.cansever@yepyeni.zamanaustralia.com.au