Her müminin hayatında mühim bir yer işgal etmesi gereken Allah korkusu ve ondan ötürü ağlamanın, gözyaşı dökmenin ve hüznü elde etmenin yolunu Hasan Basri şu sözleriyle açıklardı.
Müslim es-Sekafi diyor ki, Hasan Basri‘nin yemin ederek şöyle dediğini işittim: Ey insan! Allah’a yemin ederim ki, eğer Kuran-ı Kerimi okur ve ona iman edersen, dünyada hem hüznün, hem korkun artar hem de Allah korkusundan ötürü çok ağlarsın.
Çok mahzun olduğu ve hiç gülmediği büyük imama hatırlatılınca: Amellerimize muttali olan Allah, onları kabul etmeyebilir, öyleyse nasıl gülelim, derdi. Yine O, şöyle demiştir: Biz gülüyoruz ama, amellerimize muttali olan Allah: Ben o amellerinizden hiçbir şey kabul etmedim deyip, demeyeceğini bilmiyoruz. İnsanoğlu sana yazıklar olsun! Allah ile muharebeye takatin mi var? Çünkü Allah’a asi olan O’na muharebe açmış demektir. Vallahi Bedir ashabından 70 kadarına yetiştim onlar yünden elbise giyiyorlardı. Eğer siz onları görseydiniz onlara deli derdiniz; Onlar da sizin hayırlılarınızı görseler, bunlar, hayır hasenattan nasipleri olmayan insanlar, şerlilerinizi görselerdi. Bunlar da ahirete inanmayan insanlar, derlerdi. Salim, Hasan Basri’nin müminin kendinden geçercesine gülüşünü kalbin gafleti olarak değerlendirdiğini, aynı şekilde Humeyd de çok gülme kalbi Öldürür. dediğini rivayet etmiştir.
Müminin Allah kelamına ve emirlerine karşı çok duyarlı olması gerektiği üzerinde duran İmam, mümini şöyle tarif eder:
Mümin, Allah’ın beyanlarını, buyruklarını O’nun (cc) dediği gibi bilen, insanlar arasında en güzel ve en çok ibadet eden, en çok Allah’tan korkan kimsedir. O, Allah yolunda dağ kadar altın infak etse, hep Allah’ın yardımını diler ve kendisinden asla emin olamaz. Salah, birr ü takva ve ibadette derinleştikçe derinleşir de sonra yine ‘kurtuluşa eremeyeceğim‘ düşüncesiyle ıstırap duyar durur.
Münafık ise, tam aksine Birçok insan, benim için dua edip İstiğfarda bulunuyor, benim için artık ibadet u taat çok mühim değil düşüncesiyle kulluğu unutur, ibadet u taati mühimsemez ve hep kuru kuruya Allah’tan bağışlanmayı temenni eder durur.
Mümin, kendini aşmasını bilen bir insan olması gerektiğine de işaret eden Hasan Basri, Allah’ın kendisine cehennemi haram kılacağı ve şeytanın şerrinden emin olacağını beyan ettiği müminde dört hasletin bulunmasını şart koşmuştur. Bu hasletler; insan övüldüğünde, yerildiğinde, şehvet ve gazap esnasında nefsine sahip olmaktır.
Devlet idaresinde adaletli davranması ve devlete sahip olmasıyla ikinci Ömer olarak adlandırılan Ömer b. Abdülaziz, Hasan Basri’yi Basra kadılığına tayin etmiş, Hasan Basri böylece bir müddet de Basra kadılığı yapmıştır.
Mümin, hesabını kitabını iyi yapan insan olması gerektiği üzerinde de çok duran İmam, Mümin nefsini Allah adına hesaba çeken insan olmalıdır. Kıyamet günü hesabı hafif geçecek olanlar, dünyada hesaplarını yapanlar ve titiz davrananlardır. Hesabı o gün şiddetli olanlar ise dünyada hesap kitaptan uzak olarak nefsin peşine koşanlar olacaktır.
Hasan Basri, dünyada hep istiğna içerisinde yaşamış ve kimseden bir şey talep etmemesinin yanında etrafına cömertçe davranmıştır. Yunus b. Ubeyd Hasan Basri‘den şöyle dediğini nakletmiştir: İnsanların ellerinde bulunana elini uzatmadığın müddetçe onlar seni iyi görür ve sana ikramda bulunurlar. Ancak
onların elinde bulunana el uzatırsan seninle alay ederler, sözlerinden hoşlanmazlar ve sana kızarlar.
Kazanmanın ve kazandığını insanların istifadesi için harcamanın zarureti üzerinde de duran Hasan Basri, sırf dünyalık için çalışıp kazandığıyla insanlara ve dine hizmeti gözetmeden paraya karşı olan bağlılığın ve meylin tehlikesini şu sözleriyle ifade eder. Kim paraya değer verir onu makbul ve aziz görürse, Allah o kimseyi zelil eder.
Bu hususta makul olan orta yolu da Hasan Basri hazretleri şu sözleriyle ifade eder:Havşep rivayet ediyor ki, bir gün Hasan Basri’ye Allah bir adama mal veriyor, o da bununla hacca gidiyor ve akrabalarına yardım ediyor. Bundan başka o maldan yararlanabilir mi? diye sordum. Şöyle cevap verdi: Hayır, şayet bütün dünya onun olsa, kendisine yetecek kadarından istifade eder, gerisini de fakirlik ve kıtlık günlerine bırakır. Resulullah’ın ashabı ve onlara tabi olanlar sığınmak ve onunla kuvvetlenmek için dünyada mal edinmekten hoşlanmazlardı. Kendilerine yetecek kadarını alır, gerisini de tasadduk ederlerdi. Daha sonra da kendileri ile Allah arasında olan din ve dünya işleri için kullanmaya başlarlardı.
Ebu Tarık es-Sadi diyor ki, ben vefatı anında Hasan Basri’nin yanında bulundum. O vasiyetini yazan katibe: ‘Hasan b. Ebu Hasan’dan şuna şehadet ettiğini yaz: ‘O şehadet eder ki, Allah’tan başka mabud yok, Muhammed (sav) de O’nun Resulüdür. Kim ölümü anında buna doğru olarak şehadet ederse cennete girer. Muaz b. Cebel’den de ölümü anında böyle yaptığı rivayet edilmiştir. Hasan Basri, hayatında iki defa hac yapmıştır. Bunlardan birisi ömrünün ilk yıllarında diğeri de Ömrünün son yıllarındadır.
Oğlu Abdullah’ın rivayetine göre Hasan Basri hicri 110 senesinde 88 yaşında iken Recep ayının başlarında bir cuma günü vefat etmiş ve cenazesi Basra vilâyetinde görülmedik bir kalabalıkla defnedilmiştir ki o gün Basra’da toplanan cemaat, camilere sığmayarak ikindi namazı bile dışarılarda kılınmıştır. Hasan Basri’nin vefatı büyük tabiin imamları arasında çok büyük üzüntü ve hüzünle karşılanmıştır.
Allah Taala, Hasan Basri ve emsali büyüklerin şefaatlerini ve tasarruflarını üzerimizden eksik etmesin. Amin…
Dr. Dursun Ali Erdem
Makale yazılırken aşağıdaki kaynaklardan istifade ettik. DAE
Ebu Nuaym, Hilyetü’l-Evliya, c. 2, s. 147. İbn Saad, Tabakat, 7/157, Zehebi, en-Nübela, 4/565. Büyük İslam Tarihi, 2/574. Ahmed b. Hanbel, Kitabu’z-Zühd, s. 371. İbn Hanbel, a.g.e., s. 378. İbn Kayyım, Sıfatu’s-Safve, 3/234. İbn Hanbel, a.g.e., 368. Ebu Nuaym, Hilye, 2/133. İbn Hanbel, a.g.e., s. 378. İbn Kayyım, Sıfatu’s-Safve, 3/234. İbn Hanbel, a.g.e.,, 368. Ebu Nuaym, Hilye, 2/133. Ebu Nuaym, 2/134. Ebu Nuaym, 2/152., 2/144 Zehebi, en-Nübela, 4/565, 4/587. İbn Sad,Tabakat,7/174,7/175 Zehebi, Siyerü Alam, 4/487