Yine okuyucularımızı zorlayacağımız islamın rükünlerinden birini daha bu makalemizde anlatmaya çalışacağız. Haliyle hikmet dolu hayatı ve hayat dolu sözleri inşallah hayatımızın yeniden tanzimine vesile olur. Çünkü dinin bütün emirleri, tefsir, hadis, fıkıh ve ibadet yönüyle bize kadar gelmesi, hatta getirilmesi bu zatlar sayesinde olmuştur. Ne kadar iyi okur ne kadar iyi anlarsak o kadar bize faydası olur. Muhammed b. Münkedir, tabiin döneminde yani hicri 30’lu yıllarda Medine-i Münevvere’de doğmuş ve orada yetişmiştir.
Babası Münkedir et-Teymi’dir. Künyesi, Ebu Abdullah ya da Ebu Bekir olarak tanınır. Sahabe-i kiramdan birçok zatla görüşmüş, onlardan ilim almış, hadis ve fıkıh ilminde üstün derecede bir ilmi seviyeye ulaşmıştır. Babası Münkedir ile alakalı çok önemli gördüğüm keramet-vari bir olayı burada okuyucularımla paylaşmak istiyorum. Muhammed’in babası bir miktar paraya çok sıkışmış. Efendimizin hanımlarından Hz. Aişe-i Sıddıka anamıza giderek ondan istemiş. Hz. Aişe anamız Münkedir’e, inan ki, yanımda hiç param yok, eğer 10.000 dirhemim dahi olsaydı (o zamana göre bu miktar büyük bir meblağdır) onu bile sana verirdim. der. Münkedir, anamızın yanından ayrılır ayrılmaz tam o esnada sahabeden Halid b. Üseyd, Hz. Aişe validemize tam 10.000 dirhem para gönderir.
Parayı alan Hz. Aişe anamız: Muhakkak ki, ben imtihan olunuyorum, demiş ve yanında bulunan şahsa: koş Münkedir’i yakala ve bu parayı ona ver, demiş. Yanındaki zat koşup parayı Münkedir’e vermiş. Münkedir de parayı alır almaz hemen pazara gidip o paranın 2000 dirhemini verip bir cariye satın almış. Münkedir’in bu cariyeden Muhammed. Ebu Bekir ve Ömer isimlerini takdığı Madine’nin büyük abidlerinden tanınan üç çocuğu olmuş. Bu gün makalemize konu edineceğimiz zat, işte Münkedir’in büyük oğlu Muhammed’dir.
Zamanı insanları ittifakıyla Muhammed b. Münkedir, cidden zühd ve takva sahibidir.
Kıraat ilminde mahir ve otorite kabul edilmiş bir zattır. Hatta tabiin arasında Reisü’l-kurra unvanıyla anılmıştır. Tabiinin büyüklerinden Rabia bin Abdullah da O’nun (Muhammed’in) amcasıdır., Muhammed, birçok sahabeyle görüşmüş, onlardan ilim öğrenmiş ve çok hadis-i şerif rivayet etmiştir. Babası Münkedir ve amcası Rabia, da Ebu Hüreyre, Ebu Katade, İbni Abbas, İbni Ömer gibi sahabeden ayrıca tabiinden hadis-i şerif rivayetinde bulunmuştur. Kendisinden de iki oğlu, Yusuf ve Münkedir, kardeşinin oğlu İbrahim bin Ebi Bekir bin Münkedir, Amr bin Dinar, İmam Zühri ve akranlarından Yunus b. Abid, Ebu Hazım, Seleme b. Dinar, Cafer-i Sadık ve daha bir kısım alimler rivayette bulunmuştur.
Muhammed b. Münkedir’in tabiin arasında ibadet yönü çok ileri çıkmış ve kendisine ibadetin müctehidi, denilmiştir. Hadis ilminde üstün bir yeri vardır. Bu ilimde söz sahibi olup, hadis rivayetinde sika’dır. (güvenilir, sağlam) birisi denmiştir.. İshak bin Rahaveyh O’nun hakkında: O, doğruluk menbaıdır. Büyük zat Süfyan b. Uyeyne: Muhammed b. Münkedir, doğruluk madenindir, bütün Salih insanlar O’nun yanında toplandırdı, derdi. O bir hadis söylediği zaman, insanlardan O’nu kabul etmeyen hiç kimse olmazdı, derdi. Kendisi, hadis hafızıydı yani senetleri ile birlikte yüzbin hadsi ezbere biliyordu. Hadis ilminde her sözü senetti. İmam malik diyor ki, kendisinden bir hadis-i şerif sorulduğunda, hep (saygısından) ağlayarak cevap verirdi.
Muhammed bin Münkedir, aynı zamanda Medine’nin meşhur fakihlerindendi. O, dini iyi bilen bir fakih (alim), Allah ile kulu arasında bir elçi gibidir derdi. Ayrıca, Kuran-ı kerim okuma ve dinlemeye çok düşkündü. Kuran-ı kerimi güzel okuyan hafızları toplar, onlara ikram ve ihsanlarda bulunurdu. İhsanı ve ikramı çok bol olan cömert birisiydi. O’na “ Reyhanetü’t-tabiin” denirdi. Ebu’l-Yekzan diyor ki, Münkedir’in üç oğlu olmuştu üçü de dinde hayırlı olan insanlardı.
Muhammed b. Münkedir, bütün geceyi ibadetle geçirirdi. İbadet etmeyi, kendisi için gıda ve kalbi için hayat bilen, büyük ve mübarek kimselerden biriydi. Geceleri uzun zaman ayakta durmaktan yorulmazdı. Yatsı namazının abdesti ile sabah namazını kıldığı olurdu. Bir gece namaz kılarken ağlamaya başladı. Uzun uzun ağlayınca ev halkı korkup yatağından fırladılar. Kendisini ağlatan şeyin ne olduğunu sordular, O’nu sakinleştirmeye çalıştılar.
Fayda vermeyip ağlamaya devam etti. Bunun üzerine arkadaşı Ebu Hazım’a gidip durumu haber verdiler. Ebu Hazım geldi ve ağladığını gördü, Ona: Ey kardeşim! Seni ağlatan şey nedir? Niçin ağlıyorsun? bak, çoluk çocuğun bu halde seni görüp çok üzülüyor. Bu ağlaman, bir hastalıktan mıdır? Yoksa başka bir durum mu var? diye sordu.
Ağlayarak cevap verdi: Allah’ın kitabı Kuran’da: … O gün onların hiç hesaba katmadıkları öyle şeyler Allah tarafından ortaya dökülür ki, saymaya gelmez! (zümer ayet 47) ayet-i kerimesine gelmiştim. O beni ağlattı. Sonra Ebu Hazım da ağlamaya başladı. Yine bir defasında bir cenazenin yanında iken ondan korkmuş gibi yaparak ağlamaya başlamıştı: Niçin ağlıyorsun? dediklerinde, bu ayet-i kerimeyi okuyup, O gün benim için de, Allahtan hiç zannetmeyeceğim azapların karşıma çıkacağından korkuyorum, diye cevap vermişti.
Muhammed bin Münkedir, dinine bağlı, takva ehli, haramlardan çok sakınan bir Hak dostuydu. Anasına karşı itaati ve hürmeti herkes tarafından bilinirdi. Cafer b. Süleyman’ın rivayetiyle O yüzünü yere koyuyor ve anasına diyor ki, anacığım gel şu yanağıma ayağını bas.
Geçimini ticaret yaparak çıkarırdı. Kendisinin çeşitli pahalı kumaş sattığı bir mağazası vardı. Bunlardan bazısının yarım metresi 5 altın, bazısının ki, 10 altındı. Bir gün, kendisi yokken, çırağı bir köylüye beş altınlık kumaşı, on altına satmıştı. Mağazaya gelip, bundan haberi olunca, akşama kadar o köylüyü arattı. Köylü bulunup ona getirilince köylüye: Bak kardeşim bu kumaş beş altından fazla etmez dedi. Köylü, ben bunu, seve seve aldım, razıyım dedi.
İmam Ben kendime uygun görmediğimi din kardeşime de uygun görmem, diyerek Ya bu alışverişten vaz geçelim, yahut beş altını geri al, veya gel, on altınlık kumaştan sana vereyim buyurdu. Köylü beş altını geri aldı. Sonra, birisine, bu cömert adam kimdir? diye sordu. Muhammed bin Münkedir, dediler. Bu ismi duyan köylü şaşırdı: Süphanallah! Bu, öyle bir kimsedir ki, biz çölde susuz kalınca yağmur duasına çıkıp, onun hurmetine diye dua ettiğimiz zaman yağmur yağardı, dedi.
Naklettiği hadis-i şeriflerden birkaçı:
Öğrendiği bir hadisi, din kardeşine, duyurandan daha faydalı kimse yoktur.
Takvaya yardımcı olan mal, ne güzeldir!
Bana bir günde yüz salevat okuyanın, Allah yüz ihtiyacını görür. Bunların yetmişi ahirete kalır; otuzu dünyada görülür.
Mümin kardeşi ile bir yıl konuşmayıp dargın kalmak, onu öldürmek gibidir.
Resulullah Efendimiz, Sakif kabilesinden birisine: Sizin aranızda mürüvvet nedir? diye sorunca, o adam: İnsaflı olmak ve herkesin iyiliğine çalışmaktır, diye cevap verdi. Peygamberimiz de: Bizde de böyledir! buyurdu.
Resulullah Efendimiz, Amellerin, hayırlısı, Allaha iman etmek, Allah yolunda cihad etmek ve hacc-ı mebrur’dur, buyurunca, Sahabe: Hacc-ı mebrur nedir? diye sordular. Efendimiz: O, açları doyurmak ve güzel konuşmaktır, buyurdu.
La havle vela kuvvete illa billah, diyerek Allahtan yardım isteyiniz. Çünkü O, sizi yetmiş sıkıntıdan korur. Onların en aşağısı üzüntüdür.
Bir kimse, La ilahe illallahü vahdehu la şerike lehu, ehaden sameden lem yelid ve lem yuled velem yekün lehu küfüven ehad derse, Ona iki bin ve daha çok sevap yani iyilik yazılır.
Ağladığı zaman göz yaşlarını yüzüne, gözüne, sakalına ve her tarafına sürerdi; böyle yapmasının hikmeti soruldu kendisine: Dedi ki, bana ulaşan bilgiye göre cehennem azabı gözyaşının değdiği yeri yakmaz. Koca imam, nefsinden emin rahat yaşayan bizler için ibretlik bir şeyi kendi hayatından naklediyor bize: Ben nefsimle kırk sene savaştım, ancak onu istikamete getirebildim. Siyeru alami’n-nübela, Malik b. Dinar’dan.
Rızkınızdan endişe etmeyiniz! Çünkü kul, kendisi için yaratılan her bir rızka kavuşmadıkça, ölmez. Allahtan korkunuz ve rızkı helali alıp, haramı terk ederek, en güzel şekilde rızkınızı talep ediniz!
Cuma günü veya Cuma gecesinde ölen kimse, kabir azabından kurtulur ve kıyamet gününde şehitlere tabi olarak gelir.
Türk kültüründe dilden dile dolaşan yaklaşık olarak herkesin iyi kötü kulağına çalınmış olan bir vaka vardır. Ben de onun kaynağını merak ederdim, bu çalışmada gördüm ki, o da Muhammed b. Münkedir’in rivayetiymiş, onu da sizinle paylaşmak istiyorum.
Resulullah Efendimiz A.S. Ashabının toplandığı bir meclise gelmişti. Onlara şöyle buyurdular:
Az önce, dostum Cebrail yanımdan ayrıldı. Bana şöyle dedi: Ya Muhammed! Seni peygamber olarak gönderenin hakkı için söylüyorum. Allahın kullarından biri, beş yüz yıldan beri bir dağ başındadır. O dağ, enine boyuna, otuz ziradır (bir zira yarım metredir). Çevresini her yandan dört bin fersahlık (yaklaşık 23 km uzunluğunda) deniz kuşatmıştır. Allah Taala, o kula parmak genişliğinde, tatlı bir su akıtmaktadır ki, bu su, dağın alt kısmındadır.
Orada bir de bir nar ağacı vardır. O ağaçta her gün bir nar olur. Her akşam o kul, abdest almaya iner. Narı alır, yer. Sonra namaza durur. Rabbinden secdede ruhunu teslim almasını, cesedine hiç bir şeyin yol bulup gelmemesini, dirilinceye kadar da böyle kalması için, temennide bulunur. Allah Taala, onun her dileğini yerine getirdi. Cebrail (aleyhisselam) devam etti: Biz yere inip onun yanına gittik ve gördük. Çıktığımızda hala secdede idi. Allah Taala onu böyle yapmıştı. O’nu, kıyamet günü diriltir, huzuruna alır ve şöyle emreder: ‘Bu kulumu rahmetimle Cennete koyunuz.’ O der ki: Ya Rab, bu Cennet, amelimin karşılığı değil midir?.’ Allah Taala, meleklerine: ‘Kulumun hesabına bakın; nimetimle amelini karşılaştırın, buyurur.
Bu hesap sonunda şu netice alınır: ‘Onun beş yüz senelik ibadeti, görme nimetinin yani gözün karşılığıdır. Kendindeki diğer nimetler karşılıksız kalır. Bunun üzerine Cenab-ı Hak: ‘Bu kulumu Cehenneme atın! Cehenneme yürütülürken o kul şöyle der: ya Rabbi! No olur, beni rahmetinle Cennetine gönder. Allah Taala emreder: ‘Onu geri getirin!’ Kul geri getirilir. Ona şöyle sorulur: “Kulum, sen hiç bir şey değilken, seni kim yarattı? Kul: Ya Rabbim, sen yarattın!’
Yine Allah sorar: ‘Bu senin amelinle mi oldu, yoksa rahmetimle mi?’ Kul: ‘Rahmetinle ya Rabbi!’ der. Cenab-ı Allah: ‘Beş yüz sene sana ibadet kuvvetini kim verdi?’ ‘Sen verdin, ya Rabbi! Cenab-ı Hak: “Seni o dağın ortasına kim yerleştirdi? Tuzlu denizden sana kim tatlı suyu çıkardı. Her gece sana bir tane nar veren kimdi? Ve sen, bu sırada, ruhunu secde halinde almamı benden istedin. Ben bunu senin için yaptım. Sana göre kim yaptı?, ‘Sen, ya Rabb’ der. Cenab-ı Hak: ‘Evet, bütün bunlar benim rahmetimle oldu. Şimdi seni, rahmetimle Cennetime koyuyorum’ buyurdu. Cebrail aleyhisselam şöyle dedi: ‘zaten her şey Allah’ın rahmeti ile olmaktadır.’
Onun hikmetli, ibretlerle dolu sözleri de çoktur. Bunlardan bazıları şöyledir:
Muhammed bin Münkedir’e soruldu ki: Dünyada hangi şey sana daha çok sevimlidir? Cevaben: Dünyada zevk duyduğum tek şey, din kardeşlerime iyilik etmek suretiyle gönüllerini sevindirmektir, buyurdu. Diğer bir rivayette de: Dünyada en çok sevdiğim şey, din kardeşlerimle buluşup sohbet etmek ve onların gönüllerinde sevgi, neşe yerleştirmektir, buyurdu. Ve yine: Dünyada, lezzet duyduğum üç şey kalmıştır. Bunlar: Birincisi; gece namaz kılmak, ikincisi; Allah için dostluk kuranlarla buluşup sohbet etmek, üçüncüsü; cemaatle namaz kılmaktır.Tabiin imamlarının hemen mehemen hepsinin sevdası, arzusu, gayesi, gece Rablerine ibadet etmeleridir, nitekim Muhammed b. Münkedir de her haliyle bunu vurgulamaktadır. Ebedi hayatı kazanmak üzere hep vesile ararlar ve kullukta asla kusur etmezler. Nitekim imamın bu hali de yine bu cümledendir:
Çocukları toplar onlarla hacca giderdi. Sebebini soranlara: “Bunları Cenab-ı Hakka arz ediyorum. Umarım ki, (günahsız oldukları için) Allah Taala bunlara rahmet nazarı ile bakar ve o rahmetten biz de bu sayede faydalanmış oluruz. Yoksa halimiz perişan.
Allah, Cehennemi yarattığı vakit melekler çok korktular, insanları yaratınca melekler rahatladılar.
Bir Müslüman (şirk hariç), ne yaparsa yapsın; tevbe edip, bir daha o hataları yapmazsa, ilahi rahmetten nasipsiz kalmaz. Aksini düşünürsem utanırım. Böyle aksi bir düşünce Alla’ın rahmetini küçümsemek olur.! Zenginlik, takva ve iyilik üzerinde yardımlaşmaya ne güzel bir vesiledir!
Annem, bana dedi ki: Ey oğlum! Çocuklarla şakalaşma! Yoksa seni alaya alır ve hakkına riayet etmezler!
Muhammed bin Münkedir, insanların yanında pek makbul olmayan bir adamın cenaze namazını kıldırmıştı. Bunun üzerine Nasıl olur da, onun namazını kıldırır? diye dedikodusunu yapmaya başladılar. İmam cevabında: “Muhakkak ki, ben Allah rahmetinin, yarattıklarından birisinin önünde acze düştüğüne inanmaktan haya ederim” dedi.
Safvan bin Selim, Muhammed bin Münkedir’in ölümüne yakın bir sırada ziyaretine gitmişti. Ona dedi ki: “Ey Ebu Abdullah! Sanki ben, sana ölümün çok güçlük verdiğini görüyorum!” arkadaşına dedi ki: “Ölümün, benim için bir zorluğu yoktur. Muhammed’in her şeyi meydandadır”. Bir de gördük ki, o anda O’nun yüzü, sanki lamba gibi parlıyordu. Sonra Ona: “Benim, içimde olduğum hali bir görseydin, sevinçten uçardın!” dedi. Baktık ki, vefat etmiş.
“İnsanı, af ve mağfiret kavuşturacak amellerden biri de, açları ve yoksulları doyurmaktır.” derdi.
“Açları doyurmak ve güzel konuşmak, sizin Cennete girmenizi kolaylaştırır.”
Muhammed bin Münkedir şöyle anlatıyor: “Bir ara, Resulullah’ın mescidinde, babamla beraber oturuyorduk. O sırada bize birisi uğradı, İnsanlara hadis-i şerif rivayet ediyor, onların suallerine fetva veriyor ve onlara vaz e
diyordu. Babam onu çağırıp dedi ki: “Konuşan kimse, Allahın gazabından korkmalıdır. Dinleyen de, Onun rahmetini ümit etmelidir.”
Duadaki, samimiyeti gösterme açısından dua edenin halini bu sözüyle ifade etmeye çalışıyor: Öyle bir zaman gelecek ki, boğulmakta olan bir insanın duası gibi dua etmeyenler, ihlas sahibi olamayacaktır.