İyi bir gazeteci, aklı başında bir yönetici olduğu kadar ailesini ihmal etmeyen bir babadır Faruk Akkan. Savcının oğluyla yazışmalarını , ‘uzun uzun yazışmışlar’ diye iddianameye aldığı Fatih’ini ve onunla geçirdiği anlara şahitlik etmiş olsaydınız, az bile söylediğimi anlardınız.
Faruk Akkan (47) iyi eğitimli, idealist bir gazeteci. Boğaziçi Üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümünü bitirip İstanbul Üniversitesinde yüksek lisans yaptı. Doktorasını yarıda bırakarak Moskova’ya muhabir olarak gitti. Türkiye’de çok az bilinen Rusya üzerine çalışmak için yola çıkmadan önce Cihan Haber Ajansı’nın Dış Haberler Müdürüydü. Kariyeri adına dilini bilmediği dünyanın belki de en karmaşık şehrine giderken çocukları adına da biraz endişeliydi. Bambaşka bir kültür ortamı, farklı bir dil ve hatta alfabeyle eğitimlerine devam edeceklerdi. Daha ilk öğretimin başındaki iki çocuğunun uyum hızı ve eğitimdeki başarısı onun Rusya’da dokuz yıldan fazla kalmasını sağladı. İyi derecedeki İngilizcesine, Rusçayı ve Rus coğrafyası uzmanlığını da ekleyerek döndüğü Türkiye’de artık çalıştığı ajansın genel müdürüydü. 2015 Kasımında döndüğü ülkesinde bir yıla kalmadan cezaevine gireceğini ve hakkında üç müebbet hapis cezası isteneceğini bilseydi belki gelmezdi.
Medyada iki türlü insan var: Birincisi hurdadan alınıp modifiye edilen bir de güçlü egzoz takılan arabalar gibi gürültüsü kendinden önde gidenler. İkincisi ise Faruk Akkan gibi kulağını dayamadan motorunun sesini duyamayacağınız, en kısa sürede en yüksek hıza çıkabilen modeller. ‘Moskova’ya kim gitmek ister?’ Sorusunun mürekkebi kurumadan Faruk Akkan’ı elinde bavulla havaalanında görürsünüz. Daha senesini doldurmadan sizi Moskova’ya çağırır, kurduğu büro, erişim sağladığı kişi ve kurumlar karşısında şaşkına dönersiniz. Bu kadar işi bu kadar kısa zamana nasıl sığdırdın? Diye şaşkınlığınızı bile ifade edemezsiniz. Çünkü övgü geleceğini farkettiği anda ortadan kaybolur. Hafızdır ama eski ve yakın dostları dışında kimse bilmez. Eğitimi ve donanımı hakkında konuşsanız mahçup olur.
Yunus Emrelerin çağından koşup gelmiş bir derviş gibidir. Kızdığını hele de öfkelendiğini gören olmamıştır. Cihan Haber Ajansı’nın dış haber ağını yönetmek gibi stresli bir işi yönetip sinirlerine hakim olmak zaten ancak bir dervişin başarabileceği bir iş. Saat farklarını, gündem çeşitliliğini ve her ülkede aynı imkana sahip olunamadığı gerçeğini göz ödününe alır; üstüne müşterilerin nobranlığını eklerseniz bunun nasıl bir meziyet olduğunu anlarsınız.
Mahkeme, Faruk Akkan hakkında 9 yıl hapis cezası ve tutukluluk halinin devamına karar verdi. Faruk Akkan, Zaman Gazetesini de yayınlayan Feza Medya Grubu’nun bir çalışanı olarak 25 aydır cezaevinde. Birlikte yargılandığı pek çok medya çalışanı gibi onun da iddianamede sadece adı geçiyordu.
İlk olarak ikinci sayfada adı ve kimlik bilgileri yer alıyordu. 53. Sayfada ajansın genel müdürü oluşu anlatılırken, aslında suçsuzluğu da bir anlamda kayıtlara geçirilmişti. Savcı, medya grubunda suça bulaştığını iddia ettiği yöneticilerin görevden alındığı ve yerlerine yeni isimlerin atandığını söylüyordu. Son anılışı 70. yani son sayfada önce yazar ve yayın yöneticisi olmayan sanıklar topluca zikredilmişti. Savcı ardından şirketlerin ticari ünvanları sıralayarak “bünyesinde yönetici ve çalışan oldukları FETÖ-PDY terör örgütünün yukarıda anlatılan genel amaçlarına ulaşmak için medya gücüne düşen görevi yerine getirdikleri bu kapsamda yukarıda bahsedilen ve sorumlu oldukları tüm eylemleri ve usulsüzlükleri gerçekleştirdikleri,”
muğlak cümleleriyle suç isnadında bulunmuştu.
Cihan Haber Ajansı Genel Müdürü Faruk Akkan’ın oğlu ile yazışmaları da zehir hafiye savcının gözünden kaçmamış: “Fatih’im Moskova isimli bir kişi ile yapmış olduğu görüşmede “Fatih’im abilerine ulaşınca haber ver” şeklinde sözler söylediği, benzer konuşmaların aynı kişiyle çok uzun bir süre devam ettiği…”
Hukukun temel gereklerinden biri suçun kişiye özel halde tanımlanması. Hangi eylemin hangi sanık tarafından gerçekleştirildiğini bile yazmamış savcı. Zaten saydığı eylemler de kanunda suç olarak belirlenmemiş. Üstelik o ticari işlemlerin hiç birinin altında Akkan’ın imzası yok. Bu işlemler, ticaret hukukuna göre ve görevli mahkemelerin denetiminde gerçekleşmişti. Bir yıl sonra bunları terör örgütü suçu saymak ve faili olmayan insanları suçlamak hukuka açıkça aykırı. Akkan’ın emniyet ve sulh ceza yargıçlığındaki ifadeleri bunu net biçimde ortaya koyuyor. Somut hiç bir suçlama yöneltilemeyince 17-25 Aralık Yolsuzluk soruşturmaları hakkındaki yorumlarından medet umulmuş; bir yazarın yazısına katkı yapıp yapmadığı bile sorulmuş. Akkan o tarihlerde Türkiye’de olmadığı için fiilen imkansız şeylerle ifade tutanağı dolgun gösterilmeye çalışılmıştı. Diğer şüphelilere atılan absürt suçlama olan bir dolar dahi çıkmamış Akkan’ın evinden.
Savcı eklere bazı raporlar koyarak suç var izlenimi oluşturmuş. Üç müebbet ve 15 yıl hapis cezası talep ettiği sanığa bu cezayı hak etmek için ne yaptığı bile söyleyemiyordu.
İyi bir gazeteci, aklı başında bir yönetici olduğu kadar ailesini ihmal etmeyen bir babadır. Savcının, ‘uzun uzun yazışmışlar’ diye iddianameye aldığı Fatih’ini ve onunla geçirdiği anlara şahitlik etmiş olsaydınız, az bile söylediğimi anlardınız. ‘İyi insanlar iyi atlara binip gittiler’ demeyi çok isterdim ama iyi insanlar mapushanelerde çile dolduruyor. Rusya ile bu kadar inişli çıkışlı bir dönem yaşarken en iyi yetişmiş Rusya uzmanlarından birini içeride çürütüyorlar; binlercesi gibi…