Tr724 sitesinde Prof. Dr. Adnan Arslan tarafından kaleme alınan bir yazı yayınlandı.Bu yazıda, sayın Arslan, Hizmet Hareketi’ne yönelik yapılan eleştirilerin nedenlerini ve kendi perspektifinden bu eleştirileri yapanların asıl amaçlarını dile getirmiş.
Öncelikle şunu belirtmek isterim, kim yaparsa yapsın ve kime yaparsa yapsın, niyet okumanın faşizan bir eylem olduğuna inanırım ve bunun yanlışlığını her ortamda dile getiririm.
Meseleler niyet okuma üzerinden değil, realiteler ve günün şartları üzerinden değerlendirmenin daha sağlıklı olacağı kanaatindeyim.
Sayı Arslanın yazısını madde madde ele alalım.
***
Ben Hizmet’i bir ‘tecdit hareketi’ olarak görüyorum. Tıpkı İmam Gazali, İmam Rabbani ve Halidi Bağdadi gibi Bediüzzaman’ın kurduğu temeller üzerinde Fethullah Gülen Hocaefendi dini yaşayışı yeniden tanımlamış ve dini yaşayışı ferdi ve cemaat planında yeniden inşa etmiştir. Hizmetin asıl misyonu budur. Bu perspektiften bakılınca Hizmet eşittir dini hayatın inşası denebilir. Bu inşa özü itibarıyla manevi bir inşadır ve fikri değildir. Hizmet mensupları Hocaefendi’nin vaaz ve sohbetlerinin manevi tesiriyle, aynı zamanda bu cemaate üye olma süreci içinde dini yaşayışında belirli bir değişim yaşadılar ve yaşamaya devam etmekteler.
***
Hizmet Hareketini sadece bir dini hareket olarak görmek kanaatimce, ne günümüzün gerçekleri, ne de realite ile bağdaşmaz.
Zira sadece dini bir hareket olarak kabul ettiğiniz ve tanımladığınız bu hareketin, okul açmasını, banka açmasını, üniversite açmasını, dershane açmasını, dil kursları açmasını, kültür merkezleri açmasını, siyasetin içine girmiş gazete ve televizyonlar açmasını, kürtçe ve diğer yabancı dillerde siyasi ve güncel konuları tartışan medyaya sahip olmasını açıklayamazsınız.
Eğer hareket sadece bir dini hareket ise, o zaman size sorarlar
Neden yabancı çocuklara Türkçe öğrettiniz, neden Türkçe olimpiyatları yaptınız, neden iş adamları dernekleri kurdunuz, neden neden nedenler uzar gider.
Hizmet Hareketi sadece bir dini hareket değildir, Hizmet Hareketi aynı zamanda bir fikir ve sivil toplum hareketidir.
Rahmetli Bülent Ecevit, 28 şubat döneminde, hareketi NGO, yani bir sivil toplum kuruluşu olarak tanımlamış ve o zaman bununla savunmuş ve bu takdir ile karşılanmıştır.
Hareketi, diğer tarikatler ve cemaatler gibi sadece bir dini hareket olarak tanımlama ve o elbiseyi giydirmeye çalışma harekete çok ciddi zararlar verir.
Bugün dünya eğer hareketin mensuplarına sahip çıkıyorsa, bunu dini bir cemaat olduğu için değil, bir sivil toplum hareketi de olduğu için yapıyor.
***
Buna ilaveten Hizmet’le ilişkilerini bu müesseseler üzerinden kuranlar ve bu müesseselerin bir parçası olanlar, müesseseler yıkılınca kendi kısmi iktidar ve güçlerini de kaybetmiş oldular. Bu insanların çile ve imtihanın ağırlaştığı bu dönemde Hizmet’in manevi kanatları altına iltica edip, dini ve ahlaki yaşayışlarını daha da kuvvetlendirmeleri beklenirdi. Ama verdikleri mülakatlarda ileri sürdükleri tenkitlerde meselenin öyle olmadığı anlaşılıyor. Aksine, Hizmetteki yerlerini iktidar ve güç yoluyla tayin edenler, ya da Hizmet’i müeseselerden ibaret görenler, veya Hizmeti formel ve informel ilişkiler ağı olarak telakki edenler isyan bayraklarını çektiler. Bu hezimete sebep olanlardan hesap sormak istiyorlar. Aslında onlar daha önceki iktidarlarını veya müesselerini ya da müessese içinde, kendi kimliğini tayinde önemli rol oynayan ilişkiler ağı içindeki konumlarını ve dolayısıyla güçlerini geri istiyorlar; talepleri bu.
***
Sayın Arslan burdaki değerlendirmesi ile çok keskin bir niyet okuma yaparak, bugün harekete bazı konularda değişim adına eleştirilerde bulunanların bugün eleştirlerinin, hareket içerisinde var olduğunu iddia ettiği güçlerini kaybetmenin sebep olduğunu iddia etmiş.
Bu öncelikle çok irite edici ve faşistce bir yaklaşım olduğunu ifade etmek isterim.
Ve sormak isterim.
Hangi eleştiren kişi, dün hareketin içinde bir makama ve mansıba sahip idi.
Hangi eleştiren kişi, dün hareket içerisinde çok etkili idi de bu etkinliğini kaybetti.
Ahmet Kuru nasıl bir makama sahipti de kaybedince eleştirmeye başladı.
İhsan Yılmaz nasıl bir mansıp sahipti de, bugün kaybetti ve eleştirmeye başladı.
Engin Sezen nasıl bir makama sahipti dün harekette ki, bugün kaybedince eleştirmeye başladı.
Kendimden örnek vereyim.
Ben düne kadar hareketin içerisinde bir video editörü idim.
Ne bir makamım vardı, ne mansıbım.
Hiç bir etkinliğim yoktu.
Peki neden bugün hareketin içerisindeki bazı yanlışları ve hataları dile getiriyorum.
Çünkü ben bu hareketin güzelliğine ve iyi işler yapma niyetine inanıyorum.
Çünkü ben, bugün hareketin geçmişte yaptığı hataları yapmaya devam etmesi durumunda, bugün Türkiye’de yaşanılan mağduriyetlerin tüm dünyada yaşayan hareket mensuplarının başına gelmesinden korkuyorum.
Emin ki, bugün bu eleştirileri yapanlar da aynı korkulardan dolayı bunu yapıyor.
Bu durumu, bir niyet okumada bulunarak, makamını kaybetti, mansıbı kaybetti, etkinliğini kaybetti diye yapıyor demek, tek kelime ile iftira ve buhtandır.
***
Bununla da yetinmiyorlar sorgulama ve eleştirilerini sistemin ‘Mimarı’na yöneltiyorlar. Mimar’ı doğrudan hedef alamayanlar eleştiri oklarını ‘Abi’lere yöneltmekle tatmin olmaya çalışıyorlar. Abiler eleştirisinde Lider’i olan bitenlerden habersiz biri olarak gördüklerinin farkında bile değiller.
***
Bu anlayış bana çok tehlikeli geliyor.
Zira bu anlayış, Hizmet Hareketi’ne bir kult görüntüsü verir ve bu çok ciddi zarar verir harekete.
Öncelikle, Hocafeendi de bir insandır, abiler de birer insandır.
Ve insan olan herkes hata yapabilir, yanlış yapabilir.
Abileri ve Hocaefendi’yi insan üstü, hata yapmaz, sorgulanamaz, yönlendirilemez iddiasında bulunmak akılla, vicdanla ve realitelerle bağdaşmaz.
Abiler hata yapar ve yapmıştır.
Çünkü insandır.
Hocaefendi hata yapmıştır ve yapar.
Çünkü insandır.
Hocaefendi çend defa hata yaptık, aldatıldık diye beyanlar ortadadır.
Buna rağmen hala bu söyleme devam etmek, hem harekete, hem Hocaefendi’ye, hem de bunca insana zulümdür.
Hizmet Hareketi bizi bugünler için yetiştirdi.
Fikri hür, vicdanı hür insanlar olarak yetiştirdi.
Biz Hz. Ömer’den gömleğin hesabını soran sahabeleri Hocaefendi’den dinledik.
Şimdi bu soruları soruyoruz diye, bizleri fitneci, makamını korumaya çalışan insanlar olarak yaftalamaya çalışmak bir iftira ve kul hakkıdır.
Şahısları hedef almıyoruz ve işimiz şahıslarla değil.
Sistemde ve işleyişte hatalar var diyoruz ve bunları düzeltin diyoruz.
***
Tarihten ve Nebevi tecrübenden süzülerek oluşturulmuş örnekleri kendinden olan bu hareketi modern devlet yapısına mahkum etme gayretini de bir türlü anlayamıyorum. Yok efendim bütçe olacakmış, alttan yukarı seçimle insanlar sorumluluk alacakmış, yok efendim denetleme mekanizmaları kurulacakmış, daha neler. Böyle bir yapılanma bana göre Hizmetin sonunu getirecektir. Bürokratik bir yapıya dönüştürülmüş Hizmet bundan sonra o yapının bekası için mücadele edecek ve misyonunu tamamen unutacaktır. Bir başka ifadeyle rasyonel bürokratik sistem haline getirilmiş Hizmetin ne Hocaefendi ne de Bediuzzaman’a ne de dine ihtiyacı kalacaktır. En sonunda kapitalizmin Protestanlığı sırtından attığı gibi, böyle bir yapı İslamı da yük olarak görmeye başlayacak ve sırtından atacaktır.
***
Bu ifadeler gerçekten çok talihsiz ifadeler.
Eğer bu düşünceler, hareketin karar mekanizmaları tarafından da kabul edliyorsa, bu hareketin daha çok çilesi var demektir.
Bu düşünce yapısı, kan, gözyaşı ve emekle bugünlere gelen hareketin sonunu getirir.
Ne demek bütçe yapmamak.
Ne demek denetleme olmasın.
Ne demek seçim olmasın ve yukarından gelen kararlar sorgusuz sualsiz kabul edilsin.
Hani Hizmet Hareketi demokrasiye inanıyordu?
Hani Hocaefendi, “demokrasiden dönüş yok” diyordu diye insanlar sormazlar mı size?
Bu nedir Allah aşkına?
Ne yani insanlar, para verecekler, emek verecekler ve bunun denetimini yapmasınlar mı?
Ne yani, para toplayan abiler, melekler mi, hata yapmazlar mı, zaafları yok mu?
Bu insanlar insan üstü varlıklar mı?
Zaaflarına yenik düşmezler mi?
Madem Nebevi düşünce yapısı diyorsunuz, ne ile açıklayacaksınız Hz. Ömer’den gömleğin hesabını soran sahabiyi.
Demek siz o zaman yaşasaydınız, o soruyu soran sahabiyi direk hain fitneci ilan edip linç edecektiniz.
Böyle bir anlayış olabilir mi.
Çok net ve açık ifade ediyoruz.
Hizmet hareketi;
- Şeffaflaşmalı, hem organizayonda, hem finansal olarak
- Demorkatik bir işleyişe dönmeli. Üstten talimat ve emirlerin geldiği, emirlerin ve talimatların sorgulanmadığı bir yapı ile devam edemez.
- Ademe itimat ile, kişilerin hata ve yanlış yapabilecekleri göz önünde bulundurularak denetim mekanizmaları olmalı. Bu mekanizasyonlar bağımsız olmalı ve çalışmalı.
- Kişi merkezli değil, sistem merkezli bir yapıya ile yerelleşik bir yapıya kavuşmalı.
- Dünyanın gerçekleri ile uyumlu, gerçekten demokrasi ve gerçekten özgürlüklerden yana olmalı.
Bunları insanlar talep ediyor ve bunları dile getiriyor diye, bu insanlara iftira atarak, yaftalayarak hiç bir şey kazanamazsınız.
Madem makamını, etkinliğini kaybettikleri için bu eleştirleri yapıyorlar diyorsunuz insanlar için, buyrun, buna karşı çıkanlar da makamlarını, mansıplarını, Hizmet’in kendilerine giydirdiği gömleği çıkarsınlar ve meydana çıkıp fikirleriyle, aktiviteleri ile çalışsınlar.
Buyrun tüm abiler vazifelerinden istifa etsin ve dışarda çalışıp, hareketten maaş almadan hizmetlerine devam etsin.
Buyrun tüm abiler Hz. Ebu Bekir gibi gündüzleri çobanlık yapıp, geceleri hizmet etsinler.
Buyrun Hocaefendi’yi rahatlatma adına görevden azillerini istesinler ve Hocaefendi’nin vereceği karara uyacaklarını ilan etsinler.
Uzaktan yaftalamak kolay.
Buyursun herkes er meydanına.
FUAT BARAN