Tayyip Erdoğan, inşasında son aşamaya geldiği kuralsız dünya için önemli bir adım daha attı. Anayasa Mahkemesi üyeliğine AKP’de milletvekilliği dahil pek çok görev almış bir ismi atadı.
Yıldız Seferinoğlu hali hazırda Adalet Bakan Yardımcısı; yani AYM’nin yetki alanı giren bazı konularda taraf. Söz konusu atamanın ne anlama geldiğini görmek için yakın tarihteki bir örneği hatırlamakta fayda var. 2003 yılında cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, AYM üyeliğine avukat kontenjanından Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok’u atamıştı. AKP’lilerin ve Kemalistler dışındaki medyanın tepkisi sonunda CHP üyesi Özok çekilmek zorunda kalmıştı. Özok, CHP’de yetkili kurullarda görev almamış, milletvekilliği şöyle dursun aday bile olmamış bir isimdi. Hukuken sakınca yoktu ve sadece etik kaygılar onu AYM’den istifaya zorlamıştı. Nereden nereye…
Meclis Başkanı Binali Yıldırım’ı istifa etmeden İstanbul Belediye Başkanlığı için aday gösterdiğinde yine yazmıştım: Erdoğan bunu bilerek yapıyor ve kuralsızlığı kural haline getiriyor. Yoksa AYM üyeliği için yüzlerce biatlı isim bulabilirdi. “Anayasa ve ahlak dahil bütün kurallar ayaklarımın altında, ben onların hiçbiriyle bağlı değilim” mesajını en yüksek perdeden vermeye devam ediyor. ‘Çalıyor ama çalışıyor’ mottosu ile hukuksuzluğu normalleştirerek başladığı yolculukta sona yaklaşıyoruz.
Yeni Türkiye’nin normallerinde kurala yer yok, daha kötüsü bunun önüne geçebilecek bir mekanizma da yok. Kurallı dünyanın garantörü denetim mekanizmalarının birer birer susturulması da gizli Erdoğan Ajandasının önemli parçasıydı. TBMM, güzel ve ucuz lokantası da olan emekliler lokalinden farksız. Ülkenin sorunları kahvehane muhabbeti kıvamında konuşuluyor, yine konuşuluyor… hiç bir somut gelişme sağlanamıyor. Mahkemeler en yükseğinden en ücradaki ilk dereceye kadar emir eri. Anayasa Mahkemesi bizzat anayasanın katili.
Kuralsız dünya gücünü aslında kurbanlarından alıyor. Kastım yalnızca giyotindeki kellelere bakıp sinenler değil; daha büyük zararı giyotini kendi dışındakiler için meşru görenler veriyor. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın zihniyeti genlerimize işlemiş sanki.
Mesela HDP eski eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, şüphesiz bu sürecin en büyük kurbanlarından. Anayasa çiğnenerek tutuklandı, aylarca mahkemeler arasında pinpon topu gibi gitti geldi. Yargıç karşısına çıkması dahi iki yılı buldu neredeyse. Ve bu kuralsız dünyaya meydan okuma potansiyeli olan tek lider gibi. Ancak o da kuralsızlık giyotinin gölgesine sığınmakta mahzur görmüyor. Savunmasında, 15 Temmuzdan sonra tutuklanan hakim ve savcılara önemli bir bölüm ayırıyor. Eski Diyarbakır Ağır Ceza yargıcı Ramazan Güzel, bu sitedeki yazılarında Demirtaş’ın iddialarını somut örneklerle çürütüyor. Fakat sorun daha derinlerde. 15 Temmuz gecesi binlerce hakim ve savcı hiçbir adli ve idari soruşturma olmadan tutuklandı. Hakim ve savcıların soruşturma ve kovuşturmasında uygulanması gereken kanunlar uygulanmadı; anayasal güvenceler yok sayıldı. Büyük çoğunluğu tek başına hücrede tutuluyor ve daha iddianamesi hazırlanmayan var. Kendilerini savunma imkanları tamamıyla ellerinden alınmış durumda. Yani en az Demirtaş kadar bu kuralsız dünyanın mağduru oldular. Demirtaş ise bu tuzağa düşüyor ve kuralsızlığa payanda oluyor. Hukuksuz mahkemelerin bile henüz suçlu bulmadığı insanları suçlu ilan ederek aynı çukuru paylaştığı insanların omuzuna basarak kurtulmaya çalışıyor. Beyhude çaba…
Hâlâ şunu anlamakta zorlanıyoruz: hukuk ya herkes için olacak ya da hiç kimse için olmayacak. Aynı lojmanı, aynı ofisi paylaştığı hakim ve savcı için hukuku uygulamayanların başkası için bu alicenaplığı(!) göstermesini beklemek hayalperestlik bile değil.TR724.COM