Naci Karadağ-tr724.com
Nicolas Maduro isimli kendi ülkesini elleriyle paramparça eden adamın Venezüella’ya yaşattıklarını belki başka bir yazıda tahlil ederiz ama elin zorba bir diktatörünün bizdeki izdüşümlerinin ortaya çıkarması ilginç geldi bana.
Maduro’yu destekleyenlere dikkat ediyor musunuz? Bugüne kadar ideolojik olarak birbirine düşman, hatta kanına ekmek doğrayabilecek kadar düşman iki kesimin muazzam bir benzeşliği söz konusu.
Şu açıklamayı Türk faşizm ve diktatoryasının sözcüsü yaptı: “Cumhurbaşkanımız, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’yu arayarak Türkiye’nin desteğini ifade etti ve “Maduro kardeşim! Dik dur, yanındayız” dedi.” Türkiye, CB’mız Erdoğan’ın liderliğinde bütün darbe girişimlerine karşı ilkeli duruşunu koruyacaktır.”
İbrahim Kalın Bey, şu beliğ cümleyle tamamlamış açıklamasını: Hepimiz Maduro’yuz!
Hepimiz mi, bilemem ama birileri daha fena halde Maduro bugünlerde.
Haberden okuyalım: Doğu Perinçek, “Vatan Partisi olarak Venezuela devleti, milleti ve devrimci önder Maduro ile birlikteyiz. ABD tertibi kesinlikle bozguna uğrayacaktır. Ankara’dan Venezuela halkına selam. Türkiye seninle Maduro!” dedi.
Kim derdi ki, bütün hayatını karanlık ve tuhaf siyasi bir bunaklıkla geçiren Perinçek, ahir ömründe siyasal İslamcılarla aynı cephede buluşacak diye!
Seveni var mı bilmiyorum ama sanırım Türk siyasi tarihinin en uzun süre siyasi parti başkanlığı yapan ve buna karşılık en az oy alan liderlerinden biridir Doğu Perinçek. Açın tarihteki tüm seçim neticelerine bakın, değil ülke genelinde, sıradan bir köy muhtarlığı seçimlerinde bile kazanabilecek potansiyeli yoktur Perinçek’in başkanlığında seçime giden partinin. Ama bugün Türkiye’nin kaderini etkileyen en önemli konumdadır ve bununla da hava atıp durmaktadır.
İşin acı tarafı ise, yıllar yılı zihinlerinde tutup, en ince ayrıntısına kadar planlarını yapıp, bir türlü icraata geçiremedikleri kıyımı ve ülkeyi bir arada tutan tüm dikişlerin söküm işini dindar görünümlü bir iktidara yaptırmaları. Elbette bunda en önemli sebeplerin başında dindar görünümlü siyasal İslamcıların bitmek bilmeyen soygun, talan ve hırsızlıkları yatıyor. Kabul etmek lazım ki, cunta zihniyeti bu zaafı çok iyi kullandı ve ipleri eline geçirdi.
Perinçek gibilerin her seçimde rezil olmasına rağmen, bitmek bilmeyen ısrarcılığı ve hemen her seçimde sanki iktidara kesin geleceği gibi inancı, insanda ‘bu adam galiba dediklerine kendisi de cidden inanıyor’ hissiyatına kapılmaya sebep oluyor.
Benzeri bir durumu Reha Muhtar’ı izlerken hissederdik.
Allah selamet versin Reha Bey o fantastik haberleri öylesine bir samimiyet ve motivasyonla sunardı ki, gerçekten inandığını düşünürdük. ‘Mahkumlar tüneli kaçmak için mi kazmış?’ cümlesinden sonra yüzüne takındığı o sarsak sırıtış elbette izleyiciyi ikna ediyordu lakin, ‘her bu kadar da olmaz’ deyişimizde, aslında Muhtar’ın koca bir ülkeyi trollediğine de inanmadık değil.
Perinçek’in ki tam olarak böyle değil…
Kanlı ve nefret dolu bir trolleme yapar yıllardır Doğu Perinçek.
Gerek yayıncılığı, gerekse siyasi güzergahı her zaman nefret ve düşmanlıkla bezelidir. Kendince ürettiği düşmanlara karşı beslediği kinle motive olur Doğu Perinçek.
Doğrusu bu anlamda Tayyip Erdoğan’ın simetrisi bile diyebiliriz.
Nasıl oldu, hangi olaylar bu iki zıt kutbu birleştirdi bilmiyorum ama şimdilerde birbirlerinden oldukça memnunlar ya da en azından bir süre öyle görünmeyi tercih ediyorlar.
Her ikisini de tanıyan bir akademisyen dostum, ‘ilk fırsatta birbirinin kanına ekmek doğrayacaklar göreceksin’, gibi iddialı bir laf etti. Ancak ben her iki siyasetçinin de omurgasızlığını bildiğim için buna çok ihtimal vermiyorum.
Açın İkibin’e Doğru Dergilerine bakın, en provokatif ve yalan haber şahikalarını göreceksiniz. Turgut Özal suikastını bilerek ve isteyerek sulandırmaktan, Hz. Peygamber’e hakarete, Mustafa Kemal’e en yakası açılmadık iftiralardan (yine kabul etmek lazım ki siyasal İslamcılar da bu konuda çok iyiler!) bireysel hedef göstermeye kadar pek çok rezilliğe imza atmış, Oda TV’ci Soner Yalçın gibi bir medya iltihabını yetiştirecek iklimi oluşturmuştur.
Dostlukları da düşmanlıkları da konjonktüreldir Doğu Perinçek’in.
Bir bakarsınız sosyalist görünür, bir bakarsınız en faşist kişiden bile daha milliyetçi.
Apo’ya çiçek uzatacak kadar Kürtçü olur, teröre göz kırpar bir yandan, kısa süre sonra ise en zalim devletçi politikaları ölümüne savunur.
Omurgasızlığın ete kemiğe bürünmüş hali anlayacağınız.
Mehmet Eymür bu zata boşuna ‘fabrikatör’ demiyor. Her türlü sahtecilik, üçkağıt ve trolleme işini yapan anlamında kullanıyor Eymür bu ifadeyi.
Perinçek’in İşçi Partisi’ni solu bölmek için devletin kurdurduğunu da söyleyen eski istihbaratçının daha ağır ithamları var ama işin magazin boyutu bizi ilgilendirmiyor. Yatak odası işi, Perinçek ve avanelerinin mesleği.
Ancak, devletin Perinçek’i kullanma adeti yeni değil. Bunu da çok enteresan bir isim, PKK lideri Öcalan söylüyor. Bakın bu ifadeler onun:
“Babası Sadık Perinçek’tir. Tüm veriler, Doğu’nun dizayn edilmiş bir Amerikancı olduğunu gösteriyor. O dönem Doğu yakalanınca, teslim oluyor. 1971’de ajanlaşmıştır. Özel Harp Dairesi’ne girdiği kesin. Daha önce de olabilir. Hatta babasından da olabilir. Aslında komuta Doğu’da değildir. Doğu sadece önde görünüyor. Komuta İsmail Hakkı Pekin’dedir. Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı’ydı. AKP’ye söyleyin Doğu ile ittifak yapıyorsanız, kutlu olsun.”
AKP’nin özellikle Erdoğan’ın neyini Perinçek ve ekibine kaptırdığı bilinmez – en azından şimdilik- ancak 76 yaşındaki Doğu Perinçek’in hayatının en güzel dönemini bugünlerde yaşadığı kesin.
Nasıl mutlu olmasın, neredeyse her gün Erdoğan’a atar yapmasına rağmen, bir tane AKP’li cesaret edip de, ‘ne diyon hemşerim?’ diye soramıyor bile! Aydınlıkçılar, ‘MİT tırlarını Cumhuriyet’ten aylar önce biz yayınladık’ diye efelenmelerine rağmen, kimse gıkını çıkaramıyor.
Hadi diyelim ki, yargı tamamen Ergenekon’a teslim edildi, ya havuz medyası nasıl bir dut yemiş bülbülü oynuyor böyle?
Perinçek, her akşam havuz medyası da dahil, o kanal senin bu kanal benim diye gezip, ali kıran başkesen kesilirken, Erdoğan cemaati ispiyonlamak için yeni demeçler veriyor.
Perinçek ise, “yargı altın çağını yaşıyor”, diyor.
Yanlış!
Daha doğrusu; eksik.
Yargı değil, Ergenekon altın çağını yaşıyor.
Yıllardır yaptıkları tüm planları birer birer uyguluyorlar.
Kuyruklarını Perinçek ve şürekasına kaptıran hırsızlar ise, siz hele bir durun, yakında göreceksiniz, şeklinde hesaplaşma planı yapıyor ama Ergenekoncuların da eli armut toplamıyor.
Ülke böylesi bir uçuruma doğru tam gaz giderken, memleketin yarısının umurunda bile değil olan biten.
Herkes ‘ben ekmeğimin derdindeyim’ çıkarcılığında, bu Anadolu kapitalizmi ve şark bencilliği ülkenin sonu olacak sanırım.
Ergenekoncuların Altın çağı, siyasal İslamcıların Lale Devri ile birleşti. Bu dönem ne kadar sürer bilmiyorum ama çöküş çok gürültülü ve kanlı olacaktır korkarım.
Hırsızlar ile cuntacıların hesaplaşmasını sıradan insanlar ise en iyi yerden, zeminde can çekişirken izleyecek sanırım.