AHMET KURUCAN
“Maslahat”in tarifi esnasında verdiğim bir-iki örnek dışında detaylı olarak sunulması gerektiğini düşündüğüm örneklere bir türlü geçemedik; farkındayım. Ama başka çarem yok. Maslahat ile alakalı bu temel bilgiler bilinmezse örnekleri anlamak ve anlamlandırmak mümkün değildir.
Maslahat ekseninde vereceğimiz örneklerde bilmemiz gereken bir başka husus klasik usul alimlerinin beş ara başlık halinde sunduğu şeylerdir. İlki; maslahat denilerek ulaşılan hüküm başka bir şer’i delil tarafından geçersiz sayılmış olmamasıdır. Ulemanın şer’i delil derken kast ettiği şey nass’lar yani delaleti kat’i ayetler ile sübut ve delaleti kat’i hadislerdir. İkincisi; maslahatın aklı selim herkesin kabul edeceği ölçüler içinde olması ve yine herkesin kabul edeceği bir sonuca ulaşmasıdır. Yoksa vehme, hisse, hevese ve arzuya dayalı ve sadece onları tatmin eden bir maslahattan söz edilemez. Üçüncüsü; maslahatın genel olmasıdır. Şahsa özel bir maslahattan hareketle umumi bir hükmün konulmasını ulema doğru bulmamıştır. Dördüncüsü; maslahat insanlar için ya bir fayda sağlamalı ya da bir zararı engellemelidir. Beşincisi, maslahat kat’i ve kesin olmalıdır.
İlk olarak zikrettiğimiz maslahatın şer’i delille geçersiz kılınmaması şartı, üzerinde derinlemesine durulması gereken bir tespittir. Yeri gelmişken birkaç cümle ile bu hususa değinelim, belki ilerleyen zamanlarda bunu müstakil bir konu olarak kaleme alırız. Maslahatın şer’i delille geçersiz kılınmaması Mecelle’de “Mevridi nass’ta içtihada mesağ yoktur” kaidesiyle izahını yapabileceğimiz bir düşüncedir ve bu düşünce asırlar boyu aksine ihtimal vermeyecek netlikte insanların zihnine kazınmış, ulemanın da içtihat ameliyesi esnasında takip ettiği yol haritasının en önemli köşe taşlarından birini teşkil etmiştir.
Fakat ulemanın yapmış olduğu içtihatların büyük bir çoğunluğu tam da nass’ın olduğu alandadır. Yani şer’i delilin olduğu, nassın açık, net, kesin ve kat’i bir şekilde hüküm verdiği meseleler üzerinde içtihatlar yapılmış ve bazı meselelerde nass’ın zahiri hükmünün hilafına hükümler ortaya konulmuştur. Bu içtihatlara bir bütün olarak baktığımızda şunu dememek elde değildir, “Asıl içtihad mevrid-i nassta olur.” Nitekim bazı ulema “Mevrid-i nassta içtihada mesağ vardır” başlığı altında müstakil makaleler bile kaleme almışlardır. Nitekim aşağıda bazı örneklerde de göreceğiniz üzere maslahatı merkeze koyan bazı içtihadı hükümler tam da bunun ispatıdır. Kaldı ki aynı şey metodolojide kullanılan içtihadi kıyasî, istihsan, istishab, örf ve âdet temelli içtihadî hükümler için de geçerlidir. Bunlar ise “Ezmanın tegayyuru ile ahkâmın tegayyuru inkâr olunamaz.” (md,39) kaidesinin dayanaklarıdır. Dışarıdan bakıldığında birbirine zıt bu iki kaidenin varlığını nasıl izah edeceğiz? Acaba ilk kaidede zikir edilen nass tanımı üzerinde anlaşılamaması bu çelişkiyi izaha yeter mi? Dediğim gibi üzerinde derinlemesine durulması gereken bir husustur bu ve müstakil yazılar ister.
Maslahat ile akalalı olarak bir başka temel bilgi taabbudî ve ta’lili ayrımıdır ki bu daha öneki yazılarda kısaca bahsini ettiğimiz hem lafız, hüküm ve amaç arasındaki dengenin yakalanmasında hem de maslahat, şer’i delille yasaklanmamış olmalı, makul, genel ve kesin olmalı, insanlara ya fayda sağlamalı ya da zararı önlemeli dediğimiz şartları ihtiva etmesi itibariyle önemli bir yaklaşımdır. Taabbudî, hükmün illet dediğimiz gerekçesinin bilinemediği, tespit edilemediği yerde kullanılır. Ta’lili ise hükmün gerekçelendirildiği ve bilindiği yerde. Bu ayırımın bize maslahat ve makasıd ekseninde kazandırdığı sonuç şudur; hüküm illet üzerine kuruludur. Dolayısıyla illet varsa hüküm de vardır, illet ortadan şu ya da bu sebeple kalkmışsa hüküm de kalkmıştır.
Pekala illeti bilmenin yolu/yolları var mıdır? “İllet yoksa hüküm de yoktur” diyen ulemanın bu noktayı boş bıraktığını herhalde hiçbir aklı selim sahibi tasavvur etmez ve edemez. Elbette, illeti tespit etme adına madde madde takip edilecek usulü belirlemiştir fukaha. Tahir b. Aşur’un Türkçe’ye “İslam Hukuk Felsefesi Gaye Problemi” olarak çevrilen o dev eseri “Makasıdu’s-şeriatı’l İslamiyye”sinde bununla alakalı ayrıntılı bilgiler verir.( Bkz, s, 30 vd) Fakat takdir edersiniz ki bu konuyu detaylıca ele almak bu yazının çerçevesini aşar. Sadece şu kadarını söyleyeyim ta’lil yöntemi, maslahat ekseninde lafzın yorumunu, makasıd ise hükümlerin akliliği ve işlevselliğini önceler. Nitekim Cabiri bu hususa işaret ettiği bir yerde makasıdın müçtehide daha geniş bir alan bıraktığını söyler ki doğrudur. Aslında aynı şey kıyas-istihsan mukayesesinde istihsan için geçerlidir.
Şimdi üç yazı boyunca belirtmeye çalıştığımız temelleri hiç unutmadan maslahat ekseninde örneklere geçebiliriz. Yukarıda belirttiğimiz üzere taabbudî sırf Allah emrettiği için yapılan emirler ve yasaklar için kullanılan bir vasıftır. Söz konusu emir ve yasaklara riayet etmedeki temel amaç kulun kulluğunu idrak etmesi, Allah’a olan teslimiyetini ve saygısını göstermesidir. Namaz, oruç, hac ve bunların tamamlayıcısı olan şeyler bu kapsamda mütalaa edilir. Zira bunlarda Allah’ın maksadı ve biz idrak etsek de-edemesek de insanların maslahatı olduğunda şüphe yoktur. Mesela su bulunamadığı zaman teyemmüm ile abdest alma akla ilk gelen örneklerdendir. Eğer abdestteki amaç su ile abdest uzuvlarını temizlemek ise teyemmümde kullanılan toprak suyun fonksiyonunu icra etmez. Ama kul burada neden, nasıl demeden teyemmüm eder ve ibadetini yapar.
Ta’lilî ise gerekçesinin bilinebildiği/çıkartılabildiği hükümlerdir demiştik. İşte burada illet yani gerekçe insanların maslahatıdır ki defalarca ifade ettiğimiz üzere bu aynı zamanda Allah’ın maksadıdır. “Her merhemi her yâreye merhem mi sanırsın?” da denildiği gibi aynı ilaç bir hasta için deva iken bir başka hasta için dert olabilmektedir. Dolayısıyla ilkinin o ilacı kullanması haram olurken ikincisinin kullanması helal olur. Helal haram kavramlarını kullanmayalım derseniz ilki için o ilacı kullanmak doğru ve caiz iken ikinci hasta için yanlış ve caiz değildir.
Mesela aldatma/aldanma ihtimali başta olmak üzere birçok sebepten dolayı kuru hurma ile yaş hurmanın değiştirilmesi veresiye faizi kapsamında mütalaa edilmiştir Peygamber Efendimiz tarafından. Ama bir sahabi kendi bağındaki hurmalar henüz olgunlaşmadığını ama hane halkının da yaş hurma yemek istediğini söylemiş ve sadece hane halkının yiyeceği ölçüde kuru hurma ile yaş hurmayı değiştirmeyi sormuştur. Peygamber Efendimiz de bu soruya evet cevabı vermiş ama büyük çaplı ticaret muamelelerde yasak devam etmiştir. Pekâlâ Hz. Peygamberin (sas) bir devlet başkanı olarak koymuş olduğu bu yasağı istisnai olarak o sahabe için değiştirmesinin gerekçesi nedir? İnsanların maslahatı.
Bir başka örnek hâkimin öfkeli iken hüküm vermeme yasağıdır. Neden? İzaha bile gerek yok. Son tahlilde hâkim de olsa insan insandır ve insan aklî olduğu ölçüde hissî de olan bir varlık. Dava konusu ne olursa olsun, ister çok basit isterse ölüm cezasının bile verilebileceği büyük bir şey olsun verilecek hüküm bir insanın, ailenin ve toplumun hayatını etkileyecektir. Böylesi bir aşamada hâkimin hissiyatına dayanarak değil eldeki delillere bakarak vicdanını da ihmal etmeden aklı değerlendirmelerine göre hüküm vermesi gerekir. İşte bu hem hâkim önündeki insanın hem o toplumda yaşayan herkesin maslahatıdır. Öfkeli bir anında hâkim, öfkesine yenik düşerek davranması gerektiği ölçüler içinde davranamayabilir. O zaman karar duruşmasını ertelemesi veya davayı bir başka hâkime havale etmesi gerekir. Hadiste bahsedilen de budur.
Katilin murisinin mirasından pay alamaması bir başka örnek olarak zikredilebilir. Bir an önce mirasa kavuşmak için murisini öldürmeyi düşünecek insanların bu kötü düşünce ve niyetlerini baştan kesip atmada önemli bir engeldir bu hüküm. Bu hükümle topluma ‘murisini öldürürsen katiyen mirasından pay alamayacaksın’ mesajı verilmekte söz konusu ihtimal eylem değil düşünce ve niyet aşamasında boğulmaktadır.
Örnekler vermeye devam edeceğim. Çünkü usulü fıkıh geleneği içinde maslahatın oturduğu zeminin zihinlerde hiçbir soru işareti kalmayacak ölçüde netleşmesini istiyorum. Bundan sonra kaleme almayı planladığım Peygamber Efendimizin davranışlarının bağlayıcılık açısından tasnifini yapacağım yazıların anlaşılmasında bu temelin çok faydalı olacağına inanıyorum.