Genetik kodlarında “at, avrat, pusat” üçlemesi bulunan bir milletiz. O yüzdendir ki millet olarak arabaya binmeyi, sokak ortasında kadın dövmeyi ve de magandalık yaparak sağa sola ateş edip “kazara” adam vurmayı milli sporlarımız arasında sayabiliriz. Bu üçlüden “at” sevdası günümüzde arabaya çevrilmiş olsa da belki de en önemlisidir.
Recaizade Mahmut Ekrem “Araba Sevdası” romanını yazalı neredeyse 125 yıl geçmiş. Roman kahramanı “Bihruz“, “Çamlıca“da yaşayan (Bizim Diktoş’un oturduğu Kısıklı’nın hemen yanıbaşı) mirasyedi bir züppedir. Havalı at arabasıyla mesire yerlerinde dolaşıp ağına hatun düşürme peşinde vaktini geçiren bu ergen zampara, aslında kafası da çok çalışmayan (Diploması da yok, ne tesadüf!), çok da iyi bilmediği Fransızcasıyla (Van minüt seviyesinde sayılır.) bilgiç görünmeye çalışan enayinin biridir.
Dönemin etrafa at arabalarıyla caka satma sevdası ve sonradan görme ayılığınının başarıyla anlatıldığı bu romanı çok severim. Recaizade eğer günümüzde yaşasaydı “majestelerinin marabası” olan kifayetsiz bazı rektörleri de elbette romanına koyardı.
Kıytırıktan bir ilçenin “mal müdürü“nün bile bir makam arabası olduğu güzelim ülkemizde “saray” yularını boynuna takmış marabaların son model lüks arabalarla taltif edilmesi elbette normal karşılanmalı. Bir belediye başkanının da dediği gibi “Herkes Audilerle gezerken ben Passatla mı dolaşayım, benim neyim eksik onlardan?”
Tabii ki kendine 500 milyon dolarlık uçak alan bir çapulcunun ulufe dağıtır gibi makam dağıttığı yalaka adamları da kendi çaplarında bir saltanat kuracaklardı. Bundan daha doğal bir şey olamazdı.
İşte bunlardan Siirt Üniversitesi Rektörü M.E (İsimlerini yazmaya gerek yok, nasıl tecavüzcülerin, şerefsizlerin, hırsızların, cümle gereksizlerin isimleri raporlarda böyle belirtiliyorsa bunlar da tüm ahlaksız kategorilere girdiği için ben de öyle yazdım.) 30’dan fazla ekstra özelliğe sahip arabasının haberleri basına yansıyınca “Sanki Ferrari aldık!” diye kendini savunmuş. Sanırsın ki herif Oxford‘un rektörü! Adam 108 devlet üniversitesi içinde 90. sıradaki Siirt Üniversitesine yaladığı uzun dili sayesinde rektör olmuş ama havalar bin beş yüz…
Merak edip kimmiş bu dümbelek diye kısa bir araştırma yapınca adamın uzmanlık alanı beni oldukça şaşırttı. Bizim M.E “Tarla Bitkileri Bölümü“nden mezun olup “Mercimek, Nohut ve Fasulye Verimliliği” üzerine uzmanlığa sahipmiş. Sizin anlayacağınız ülkede “fasulyenin faydaları“nı en iyi bilen adamlardan biri bu. Kuru fasulyenin gazını giderme üzerine yaptığı çalışmalar da takdire şayan.
M.E arabasına uydu telefonu bile istemiş, görende uzayda fasulye yetiştirme deneyleri yapan Çinlilerle saat başı istişare ediyor zanneder. Bu arada “gübre” konusunda doktora yaptığını da hayretler içinde öğrendim. Tevekkeli alttan ısıtmalı koltuk özelliği de isteyerek “dubur”unu gübre üretmek adına sağlıklı tutmaya çalışması da bu yüzdenmiş.
Bir diğer çapsız da Bartın Üniversitesi Rektörü O.U. Fizik öğretmenliğinden rektörlüğe yükselen kariyerinde M.E’ye fark atarak aldığı arabadaki özellik sayısını 43’e çıkarmış. Arabasının özellikleri arasında “Ultraviyole cam, 4 bölgeli klima” gibi maddeler mevcut. Haspam çalışmaktan çok yorulup soğuk terler dökmesin diye mübarek uzuvlarının her bir bölgesini eşit serinletme sevdasındaymış meğer.
Tüm bunlara tüy diken ise Aksaray Üniversitesi rektörü Y.Ş olmuş. Rezilliği birkaç level daha ileriye taşıyan bu ahlaksız, 750 bin liraya alınan makam arabası için 100 bin liralık zekat kabul etmiş. Camilerde cuma çıkışı cemaatten toplanan paralarla milyon dolarlık zırhlı Mercedeslere binen “Denaet İşleri Başkanı“nın olduğu bir ülkede zekat parasıyla makam aracı almak bence daha makbul olsa gerek.
Kiralanan araçlar hariç 160.000 makam aracının bulunduğu ülkemizde bu araçların sadece yıllık yakıt masrafı birkaç milyar doları buluyor. Bir kıyas yapmak gerekirse Japonya’da makam aracı sayısı 1000, Fransa’da 2000, Belçika’da ise sadece 72 tane.
Tabii bu ülkeler geri kalmış 3. Dünya ülkeleri oldukları ve halkları açlık ve sefaletten kırıldığından araba almaya paraları kalmamış olacak ki bazı devlet adamları işe bisikletle falan gidiyorlar. Aslında yazıktır, büyük devlet olmanın gereği olarak bizim Tayyoş bunlara hibe olaraktan araba falan verse iyi olur, başımızın gözümüzün sadakası olsun, ne olacak?
Ne kadar şanslıyız ki Reis sayesinde “müreffeh”, zengin bir hayatımız var. Yediğimiz önümüzde yemediğimiz arkamızda. Hem o kadar yol, köprü ve tüneli boşa mı yaptık? Güzel, kaliteli arabalar yakışır o yol, köprü ve tünellere. Gerçi Deli Dumrul hesabı geçseniz de geçmesiniz de bir şekilde size ödetiyoruz ama o kadar da olsun artık. Hem ne dedi Tayyoş Ağa: “İtibardan tasarruf olmaz.”
Bu arada büyük din bezirganı, turistik kaçak oteller zincirinin alim şahsiyeti, donuk, ölü balık bakışlı, kısacası “gönlümüzün efendisi” Nihat Hatipoğlu (Niye bunun ismini yazdın diyenler olursa henüz araba almadı, o yüzden.) Gaziantep İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesine rektör atanmış. Üniversitenin adına bakınca yakında fasulye yetiştirmek için Mars’a adam göndermemiz yakındır diye düşünmedim değil. İnşallah onun da en yakın zamanda makam arabasıyla ilgili hayırlı haberlerini bekliyoruz. Ayy hadi inşallah, kalın sağlıcakla…
yilmazhepcakar@gmail.com