Hadis ilminde Kendisine Emirü’l-Müminin ünvanı verilmiş olan Süfyan Sevri hem Etbau’t-Tabiinin büyük velilelerinden hem de mezhep imamı büyük müçtehitlerdendir. Kaynaklarda, imamın hicri 95, 96 veyu 97 yılında doğduğu ihtilaflıdır. Doğum yeri Kufe’d’ir
Babası Said, dedesi Mesruk’tur. Soyu on altıncı dedesi İlyas b. Mudar’da Peygamber Efendimizin soyu ile birleşir. Dedesi Mesruk, Hz. Ali taraftarlarındandır. Nitekim Cemel Vakasında Hz. Ali saflarında savaşmış ve şehid olmuştur. Genç tabiin kuşağından olan babası Said, Kütüb-i Sittede rivayetleri bulunan güvenilir bir muhaddistir. Annesi de hadis rivayet eden, ilim ve takva sahibi hadis alimesi bir hanımdır. İlim öğrenmeye teşvik için oğluna verdiği öğütleriyle meşhurdur. Amcası Hamza, kardeşleri Ömer ve Mübarek ile yeğenleri Ammar b. Muhammed ve Seyf b. Muhammed yine Kütüb-i Sitte müellifleri tarafından güvenilir kabul edilen muhaddislerdendir.
Velhasıl İmam Süfyan aile boyu ilim ve hadis ehli mubarek ve kutlu ailenin bir ferdidir ve bu ailede yetişmiştir. Künyesi Ebu Muhammed veya Ebu Abdullah’tır. Zamanının büyük Tabiin alimlerden ilim ve edep öğrendi. Fıkıh ilminde müçtehitlik mertebesine ulaştı ve mezhep sahibi oldu. Zamanında büyük alimlerden bile onun mezhebiyle amel edenler olmaştur. Nitekim Fuzayl b. Iyaz da bunlardan biridir. Yine meşhur alim ve velilerden Cüneyd-i Bağdadi de bu zatın mezhebindeydi. Fakat mezhebi zamanla unutuldu. Hicri 161 yılında Basra’da vefat etti.
Tabi olunan altı mezhep imamından biridir
İmam Nevevi diyor ki, Süfyan Sevri, tabi olunan altı mezhep imamından biridir. Bunlar, Ebu Hanife, Evzai, İmam Malik, Süfyan Sevri, İmam Şafii ve Ahmed b. Hanbel‘dir. Ahmed b. Hanbel onun hakkında şöyle der: Bana İmam kimdir, diye sorulsa, kalbimde ondan, yani Süfyan’dan başkasının yeri yoktur, derim. Büyük velilerden Fuzayl b. Iyazdiyor ki; Süfyan Sevri Müstakil mezhep sahibi, fıkıhta bir müçtehittir. Ben de onun mezhebinin tabilerindenim.
Süfyan Sevri, Cafer Sadık’a talebelik yaptı. Ayrıca Basra’da Eyyüp es-Sahtiyani, Asım el-Ahvel, Abdullah b. Avn ve Osman el-Betti’den; Şam’da İmam Evzai’den faydalandı. ilim merkezleri olan Cürcan ve Rey’de de bulundu. Bölgenin muhaddislerinden hadis öğrendi. Hafız Zehebi, Seyerü Alami’n-Nübela’sında Sevri’nin 130 tabiin alimiyle görüştüğünü ve yaklaşık 600 kişiden hadis ve ilim öğrendiğini kaydeder. Hatta bu 600 kişiyi teker teker kritik ettikleri bile kayıtlarda mevcuttur. Çünkü Süfyan hadis ilminde çok ileri seviyede hüccet bir insandır ki, onun hadislerini bilmeyenlere hadis hafızı denmez diye zamanında bir kanaat vardır. Kendisine zaten hadis hafızlarının imamı denir.
Süfyan Sevri hazretleri ilim almak üzere Mekke’ye de giderdi
Mekke’ye gittiğinde halk başına toplanır, bilmedikleri ve anlayamadıkları ilmi konuları ona sorarlardı. Hepsine teker teker cevap verir, müşküllerini hallederdi. Hafızası çok güçlü ve kuvvetliydi. Kendisi, hafızam, kendisine tevdi ettiğim hiçbir şeyde bana ihanet etmedi, demiştir. Yani öğrendiğim hiçbir şeyi unutmadım demek istemiştir. Yirmi yıl boyunca geceleri uyumadığı ve abdestsiz gezmediği de rivayet edilir. Ölümü hatırladığında kendinden geçerdi. Rastladığı insanlara; Ölüm gelmeden önce ona hazırlanın! diye tavsiye ederdi.
Güzel halleri ve kerametleri pek çoktur. Süfyan Sevri ana karnında bile haram lokmayı kabul etmeyip, hep helal lokma ile büyümüştür. Süfyan-ı Sevri’nin annesi ona hamileyken bir gün dama çıkmış, damda bulunan komşusunun turşusundan bir parça ağzına koymuştu. Bunun üzerine henüz ana rahminde olan Süfyan bebek, kafasını şiddetli bir şekilde annesinin karnına vurmuştu. Bunun üzerine annesi, izinsiz ağzına aldığı turşuyu hatırlayıp, komşuya koştu, onunla helalleşti. Gerçi bu gibi vakalar İslam tarihinde birçok büyüğün hayatında görülmüş, Türk kültürünün de vazgeçilmez menkıbeleri arasında asırdan asra, ağızdan ağza hep anlatılagelmiştir.
Süfyan Sevri bir ara yanındakilerle birlikte Mekke’ye gidiyordu. Allah korkusuyla yanıp tutuşan kervandaki gençlerden biri öyle bir ‘Allah’ dedi ki buna kalbi dayanamayıp düşüp öldü. Süfyan Sevri, gencin cesedinin yanına geldi ve ‘Ey genç, dört defa hac yaptım. Bunların hepsinin sevabını senin ruhuna hediye ettim. Sen de bu söylediğin Allah sözünden meydana gelen sevabı bana verir misin’ deyince gencin cesedinden ‘Verdim’ sesi duyuldu. Süfyan Sevri’ye o gece rüyasında ‘Sen çok kâr ettin. Eğer bu aldığın sevabı bütün Arafat’ta bulunanlara dağıtsaydın hepsi zengin olurdu’ denildi.
Süfyan Sevri hazretleri, tebliğ ve irşad konusunda hiç çekinmeden kim olursa olsun vazifesini yapardı. Bir keresinde devrin halifesiyle namaz kılıyordu. Halife namaz kılarken saçıyla sakalıyla çok oynuyordu. Süfyan Sevri namazdan sonra ‘Ey Halife! Namaz kılarken lüzumsuz hareketler yapılmaz. Yarın kıyamet günü böyle kıldığınız namazları paçavra gibi yüzünüze çarparlar’ deyince Halife ‘Biraz yavaş konuş etraftakiler duyacaklar’ dedi. Bunun üzerine Sevri ‘Eğer, böyle önemli bir meseleyi izah etmezsem, dinin emrini yerine getirmemiş, size de haksızlık etmiş olurum. Bu da bana yakışmaz’ buyurdu. Bu söz halifeye çok ağır gelmiş olmalı ki, Sevri’nin cezalandırılması gerektiğine kanaat getirmiştir. Sonra halife bu fikrinden vazgeçti, fakat Süfyan Sevri’yi takip ettirmeyi de bırakmadı.
Halife, Ebu Hanife, Süfyan Sevri, Misar b. Kıdam ve Şüreyk’in de aralarında bulunduğu devrin bazı alimlerini, içlerinden birisini kadı tayin etmek için makama çağırmıştı. Halife’ye giderlerken yolda İmam Azam, arkadaşlarına bu işin sonucunun ne olacağı ile alakalı bir tahmin yürütmek istediğini dile getirdi ve dedi ki ‘Ben bir yolunu ve çaresini bulur bu ağır mesuliyeti yüklenmem. Süfyan Sevri neder eder kaçar, Misar kendisini deli göstererek bu görevi üstlenmekten kurtulur, Halife de Şüreyk’i kadı olarak tayin eder.’ İmam Azamın tahmini tam tuttu ve Şüreyk kadı oldu. Abbasi Halifesi Mansur’un kadılık teklifini kabul etmeyen Süfyan, kendisi için çıkarılan arama yakalama emrini duyunca yer değiştirmeye başladı, Kufe’den Mekke’ye gitti.
Halife O’nun Mekke’de olduğunu öğrenince orda takip ettirdi
Bu defa Mekke’den deniz yoluyla Yemen’e gitti. Medine’de İmam Zühri’nin derslerine iştirak edememenin üzüntüsünü yaşıyordu Süfyan, Yemen’de Zühri’nin talebesi Mamer b. Raşid’in derslerine iştirak ederek bu arzusunu yerine getirdi. Hayatının geri kalan kısmını da Basra’ya giderek orada geçirmeye karar verdi. Basra’da takipte olan koca İmam, orda da sık sık yer değiştirirdi. Basra’da Hammad b. Zeyd ve Hammad b. Seleme gibi büyük muhaddislerin ilgisine mazhar oldu ve Süfyan’la hem-dem olmaya başladılar. Basra’da da başta talebelerinden Abdurrahman b. Mehdi ve büyük muhaddis Yahya b. Said el-Kattan olmak üzere öğrencilerinin ve dostlarının evlerinde gizlenerek ve sık sık yer değiştirerek yaşadı.
Mekke’deyken bir zat şahit olduğu bir hadiseyi şöyle anlatır: Bir seher vakti zemzem kuyusunun yanında oturuyordum. Birisi geldi kuyudan bir kova doldurup çekti ve içti. Kalanını bırakıp gitti. Yüzünde örtü olduğu için kim olduğunu anlayamadım. Kovada kalan artığını içtim. Tadı badem ezmesi gibiydi. O ana kadar o lezzette hiçbir şey içmemiştim. Başka bir seher vakti yine aynı yerde oturuyordum. Yine birisi geldi, kovayı doldurup kuyudan zemzem çekti ve içip gitti. Ben tekrar artığını içtim. Tadı bal şerbeti gibiydi. Geri döndüğümde yine gitmişti. Başka bir sefer yine böyle oldu. Bu sefer tadı şekerli süt gibiydi. Bu sefer elbisesinden sıkıca tutup gitmesine izin vermedim ve ‘Allah için söyle sen kimsin’ dedim. O, ‘Ben hayatta olduğum müddetçe kimseye söylemeyeceğine söz ver’ dedi. Ben de kabul ettim. Ben Süfyan Sevri’yim, dedi.
Bütün canlılara karşı çok şefkatliydi
Bir gün çarşıda kafeste ötüp duran bir kuş gördü. Satın alıp kuşu salıverdi. Bu kuş her gece İmamın evine gelir namaz kılarken onu seyrederdi. Bazan da o namazdayken omzuna konardı. Vefat ettiği gün yine geldi. Bulamayınca kabrine gidip kabrin üstüne kendini attı ve orada öldü. O esnada oradakiler bir ses işitti: Allah, mahlukatına olan aşırı merhametinden ötürü Süfyan’a çok merhamet etmiştir. Bir başka gün elinde bulunan bir ekmekten hem kendisi yiyor, hem de yanında bulunan köpeğine yediriyordu. Bunu görenler hayretle ‘Efendim, niçin böyle yapıyorsunuz’diye sordular. ‘O, sabaha kadar beni bekliyor, ben de namaz kılıyorum’cevabını verdi.
Süfyan Sevri hazretleri sade yaşamayı sever, aza kanaat eder, fakirlere itibar gösterirdi. Dünyalık elde etmek için devlet adamlarına yalakalık eden birine bu halden uzaklaşmasını, Allah’a samimi ibadet etmesini tavsiye etti. O zat ‘Ailemin geçimi ne olacak’ diye sorunca Hazret ‘Sübhanallah! Kendisine asi olduğun halde bile rızkını kesmeyen Allah, kendisine samimi itaatkar olduğun zaman mı rızkını kesecek’ buyurdu
İmam Sevri, her hali ve her sözüyle halka nasihat etmeyi kendisine şiar edinmişti. Sözünde ve sükutunda hep nasihat ardı. Süfyan, bir arkadaşıyla birlikte evinin kapısının önünde duruyordu. Önlerinden süslenmiş bir adam geçti. Arkadaşı -belki de imrenerek- bu adama bakarken, Süfyan onun bakmasına mani oldu ve ‘Eğer sizler bakmazsanız, bunlar böyle israf yapmazdı. Bunun israf günahına siz de ortak oluyorsunuz’ buyurdu.
Bir gün yine birisi gelip İmama, ‘Peygamber efendimiz bir hadis-i şerifinde buyuruyor ki, Çok et yenen bir ev halkından Allah nefret eder. Buradaki ev halkı ve etten murat nedir, diye sordu.’ Süfyan Sevri hazretleri ‘Gıybet edilen evdir. Çünkü gıybet edenler başkalarının etini yerler’ cevabını verdi.
Şu nasihati herkes için altın değerindedir:
Ey Müslüman kardeşim! Her zaman ve her yerde doğru ol, sakın yalan söyleme! Yalan, verdiği sözde durmamak ve emanete ihanet etmek gibi kötü huylardan çok sakın. Ayrıca yalancı ve sözünde durmayanlarla da düşüp kalkma! Çünkü böyleleriyle beraber olmak, günaha sebep olur. Yine, sözlerinde ve işlerinde riyadan sakın. Çünkü riya, gizli şirktir. Ucb’dan da kendini koru. Ucb, kulun yaptığı ibadetleri, iyilikleri beğenerek bunlarla övünmesidir. İçinde ucb bulunan amel, Allah katında makbul değildir. (Fakat bunların Allah’tan gelen nimetler olduğunu düşünerek sevinmek, ucb değildir.)
İmamın çok önemli bir tavsiyesi de şuydu:
Siz dininizi, dini üzerine titreyen (Sünnet-i seniyeye bağlı, ilmiyle amel eden) alimlerden öğreniniz. Çünkü, dininde sağlam olmayan, ilmiyle amel etmeyenin hali, hasta olup kendisi tedaviden ve kendine çare bulmaktan aciz olan doktora benzer. Böyle bir doktor, insanların hastalıklarını nasıl teşhis edip iyileştirir? Onlara nasıl ilaç tavsiye edebilir? İşte dini üzerine titremeyen, ilmiyle amel etmeyen bir kimse, senin dinine, imanına zarar gelir diye endişe etmez ki? Maalesef böyle insanlar her zaman olmuş demek.
Yine Süfyan Sevri, İslamın güzelliklerinden olan ahlak ve dostluğu çok tavsiye ederdi:
Aziz kardeşim! Güzel edep ve güzel ahlaka iyi sarıl. Birliğe ve cemaate muhalefet edip onlardan ayrılma. Çünkü hayır, cemaatledir. Şayet biliyorsan, din hakkında senden bir şey soran her mümine yardımcı olmaya çalış ve onlara yol göster. Onlara nasihatte bulun. Allah’ın sevdiği bir işte sana danışan kimselerden hiçbir şeyi gizleme. Mümine ihanet etmekten çok sakın! Kim bir mümine ihanet ederse, Allah’a ve Resulüne ihanet etmiş olur.
Dr. Dursun Ali Erdem
Makaleyi yazarken istifade ettiğimiz kaynaklar;
1- Siyeru A’lami’n-Nübela, Hafız Zehebi
2- Tehzibü’t-Tehzip, İbn Hacer el-Askalani
3- el-Cerh ve’t-Tadil, İbnu Ebi Hatim,
4- Vefeyatül Ayan, İbn Hallikan
5- Hilyetül Evliya, Ebu Nuaym
6- Tabakatu İbn Saad, İbn Sa’d
7- Tarihu Bağdat, Hatip Bağdadi,
8- Tezkiretul Huffaz, Hafız Zehebi
9- Mizanu’l-itidal, Hafız Zehebi
10- Tarihu Ebi Zur’a, Ebu Zür’a.
11- El İmam Süfyanü’s-Sevri, emirü’l-Müminin Fi’l-Hadis, Abdulgani Eddikr