Anadolu’nun pek çok şehrinde Hizmet Hareketi’ne ait dershanelerde ve okullarda 15 yıl öğretmenlik yaptı. 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünden sonra hayatı altüst oldu.
Masum insanların üzerine kâbus gibi çöken baskı ve zulümlerden onun da payına 22 ay hapishanede kalmak düştü. Nurhayat öğretmen tutuklanmasını, hapishanede geçen o zor günleri ve sonrasını BOLD Medya’dan Mustafa Kuzey’e anlattı.
17 bin kadının ve 700’den fazla bebeğin tutuklu olduğu Türkiye’de hukuksuzlukların hangi boyuta geldiğini, insan hakları ihlallerini, iktidarın baskı ve şiddeti nasıl rutine dönüştürdüğünü bizzat mağdurların dilinden aktarmaya devam ediyoruz.Türkiye’de geride bıraktığı aile fertlerinin güvenliğinden endişe ettiği için isminin mahfuz kalmasını isteyen Hizmet Hareketi mensubu eğitimciyi mülakatta “Nurhayat öğretmen” olarak kodladık.
Nurhayat öğretmen, 8 Ağustos 2016’ta gözaltına alındı.
“GÖZALTINA ALINMASAM 3 GÜN SONRA YURT DIŞINA ÇIKACAKTIM”
22 ay hapishanede tutuklu kalan Nurhayat öğretmen, yaşadığı ve şahit olduğu hukuksuzluklarda 15 Temmuz’u bir “milat” olarak görüyor. Biyoloji öğretmeni olarak görev yaptığı Elazığ’da 8 Ağustos 2016’ta polisin sabah baskını ile gözaltına alındı.
BOLD’a konuşan Nurhayat öğretmen 15 Temmuz sonrasını şöyle anlatıyor: “Elazığ küçük bir yer olduğundan Hizmet Hareketi’ne ait tüm dershane ve okullarda görev yapan öğretmenler sebepsiz yere gözaltına alınmıştı. Bir sabah bize de geleceklerini tahmin ediyorduk. Her şey o kadar hızlı gelişiyordu ki korku ve panik havası hâkimdi.”
Nurhayat öğretmen, “Eşim hukuksuzlukları gördüğü için yurt dışına çıkmıştı. Ben de çocuklarla birlikte pasaport işlemlerini halledip biran önce eşimin yanına gitmeye hazırlanıyordum. Gözaltına alındığım 8 Ağustos’tan 3 gün sonrasına bilet almıştım. Fakat nasip olmadı.” diyor.
“POLİS YANINDA ÇİLİNGİR İLE GELMİŞ”
Oturdukları evi taşımak için Elazığ’a babasıyla birlikte geldiklerini kaydeden Nurhayat, “O akşam evi taşımak için babamla birlikte Elazığ’a gittik. Sabah erkenden saat 06:00 gibi kapının önünde birileri vardı. Nakliyeciler mi? diye düşündüm. Oysa kapıdakiler polisti. Yanlarında çilingir ile gelmişler. Beni o an gözaltına aldılar. Üzerime aldığım bir pardösü ile karakola götürüldüm.
Babamda kalp rahatsızlığı vardı. Polis otosunda götürülürken aklım onda kalmıştı. Çünkü beni gözaltına almaları onu çok üzmüştü. Aklımı kemiren soruların cevabını bir hafta sonra mahkemeye çıktığım gün aldım. O zamana kadar beni kimseyle görüştürmediler.” şeklinde konuşuyor.
Nurhayat öğretmen 7 gün nezarethanede kaldı.
“NEZARETHANEDEKİ 7 GÜN 22 AYA BEDELDİ”
“Nezarethanede geçmek bilmeyen o 7 gün 22 aylık hapishaneye bedeldi.” diyen Nurhayat öğretmen, “Zaman durmuş dakikalar sanki saatler gibi geçiyordu. Ağustos ayı olduğu için hava sıcak ve bunaltıcıydı. Küçük bir pencereden gökyüzünü görebiliyordum. Onlarca cevapsız soruların içerisinde ‘acaba çocuklarıma kavuşacak mıyım?’ sorusuna cevap verememek insanı kahrediyordu.” ifadelerini kullanıyor.
Emniyet’te sorguların genellikle gece yapıldığına aktaran Nurhayat öğretmen, “Uykunuzun içerisinde sizi bir anda uyandırıp hemen sorguya götürüyorlardı. Sersem bir halde garip sorulara muhatap oluyorduk. 15 Temmuz günü çıkan olaylara ölen 250 kişinin hesabını bizden soruyorlardı. O insanları biz öldürmüşüz gibi sert suçlamalarda bulunuyorlardı. Herhangi bir fiziki şiddet olmadı, fakat konuşma tarzı, ses tonları, seçtikleri kelimeler hiç insani değildi.” diyor.
ÇOCUKLARINA KAVUŞMAYI BEKLERKEN HAPİSHANEYE GÖNDERİLDİ
Gözaltından sonra mahkemeye çıkartılacağı gün çocuklarına kavuşacağını umut eden Nurhayat öğretmen, hâkimin “Hepsinin tutukluluğuna.” diye karar vermesiyle yaşadığı hayal kırıklığını uzun süre üzerinden atamadığını vurguluyor.
“Mahkemede serbest kalacağıma çok inanıyordum. Çıktığımda çocuklara alacağım hediyeleri bile belirlemiştim. Hâkim herkesin tutuklanmasına karar verdi. Bu karar çok ağır gelmişti. O kasvetli hali üzerimden atmak için ‘İnna Lillâhi ve İnna İleyhi Raciûn’ ayet-i kerimesini devamlı okudum.”
Cezaevinde “havalandırma” denilen birkaç metrekarelik alanın üstünde bile dikenli teller var.
“6 KİŞİLİK KOĞUŞTA 25 YETİŞKİN 5 ÇOCUK KALIYORDUK”
Adliye binasından hapishaneye götürülmelerini ve cezaevindeki ilk anları şöyle anlatıyor: “Jandarma aracı geldi ve bizi cezaevine götürdü. Cezaevine vardığımızda daha önce hiç maruz kalmadığımız bir arama yöntemiyle karşılaştık. Bir takım soruların ardından kalacağımız koğuşa götürüldük. İlk girdiğim cezaevi E tipi ve kaldığım koğuş 6 kişilikti. Burada önce 10 kişi idik daha sonra sayı 25 yetişkin ve 5 çocukla 30 kişi oldu. Genellikle bir yatağı iki kişi paylaşıyorduk.”
Haftada sadece iki saat sıcak verildiğini aktarırken, “Cezaevinde banyosu ayrı problem, tuvaleti ayrı problemdi. Kişi başı 9 dakika banyo yapma süresi düşüyordu. Tuvaleti için sıra bekliyorduk. Çünkü tuvalette, gün boyunca hatta gecede dâhil olmak üzere sürekli birileri vardı. 25 kişi ve 5 çocuk olunca sürekli dolu oluyordu hiç boş kalmıyordu.” diyor.
TUVALETİN ÖNÜNE KADAR YERLERDE YATAK VARDI
Tuvaletin kapısına, mutfak lavabosunun dibine kadar her tarafta yatak olduğunu belirten Nurhayat öğretmen, “Gündüz problem değil, fakat gece namaz kılmak için orada yatan arkadaşı kaldırıp ancak öyle namaz kılabiliyorduk. Sahura kalktığımızda yine o yataklar toplanıp bir yere konuluyor öyle sahur yapabiliyorduk. Bir metrekarelik bir alan bile boş değildi.”
Meşekkatli ortama rağmen birbirlerine destek olduklarını ve koğuş düzenini ibadet eksenli tanzim ettiklerini kaydediyor.
“60 YAŞINDAKİ ABLAYI, HACCA GİDECEĞİ GÜN ALMIŞLAR”
Kadın tutuklular arasında genç yaşlı her yaş grubundan her meslekten insan olduğuna işaret eden Nurhayat öğretmen, 60 yaşlarında eşi vefat etmiş bir kadının yaşadıklarını şöyle özetliyor: “2016 yılında hacca müracaat ediyor. O sene kurada hac çıkıyor. Hacca gitmek amacıyla hazırlanıyor. Bir akrabasının ihbarıyla valizini hazırladığı akşam yola çıkacakken, polisler eve gelip gözaltına alıyor. Abla hakkında her hangi bir dosya olmadığı için 3o gün boyunca gözaltında nezarethanede IŞİD üyeleriyle kalıyor. Daha sonra tutuklanıp cezaevine getiriliyor.”
“DİĞER MAHKÛMLAR BİZLERDEN DAHA AYRICALIKLIYDI”
Cezaevinde iki haftada bir telefonla görüşme hakkı verildiğini aktaran Nurhayat öğretmen, “Normalde telefon görüşü, açık görüş, kapalı görüş, mektup bütün bunlar bize kısıtlanmıştı. Diğer mahkûmların sahip olduğu imkânlara sahip değildik. İlk dönem mektup yasağı vardı. Açık görüşler her ay olması gerekirken bize iki ayda bir bu imkânı veriyorlardı. Sanırım her cezaevi kendi inisiyatifi ile bunu ayarlıyordu. Kapalı görüş iki haftada bir oluyordu.” ifadelerini kullanıyor.
“KIZLARIM CEZAEVİNDE MARUZ KALDIKLARI ONUR KIRICI ARAMALARDAN ÇOK RAHATSIZ OLDU”
O zamanlar 6, 8 ve 11 yaşlarında olan üç çocuğunu Kurban Bayramı’nda açık görüşte görebildiğini belirten Nurhayat öğretmen, “Büyük kızım benim bütün yükümü üstlenmiş sanki kardeşlerine annelik yapıyordu. Kaldığımız cezaevinde ziyarete gelenlere yönelik yapılan aramalarda çocuk yetişkin demeden herkese aynı muamele uygulanıyordu.”
Açık görüşe gelen ziyaretçilere yapılan arama işkencesinin bebeklere kadar uygulandığını kaydediyor.
Nurhayat öğretmen şöyle devam ediyor: “Bebeklerin bezlerine kadar en ince ayrıntısına kadar arama yapılıyordu. Büyük kızım ergenliğe yeni adım attığı dönemleriydi. O gün maruz kaldığı aramadan onurunun kırıldığını ve çok rahatsız olduğunu anlattı. Diğer kızımın kulağındaki küpelerden birini çıkartırken kulağını yırtmışlar, perişan bir haldelerdi karşılaştığımızda.
Çok konuşamadık zaten genelde gözyaşları hâkimdi. Ondan sonra ben çocukları istemedim, bir şekilde bahane buldum, ben iyiyim dedim ikna etmeye çalıştım. Cezaevi ortamından ve maruz kaldıkları aramalardan kötü etkilenmişlerdi. Çocuklar, ‘anne sen böyle bir yerde mi kalıyorsun?’ deyip durdular. Bir daha aynı muamelelere maruz kalmamaları için gelmelerini istemedim.”
Nurhayat öğretmen, kaldığı cezaevi değişince çocukları tekrar görüş gününe çağırdığını belirtiyor.
“Açık görüş öncesinde psikolojik bir ön hazırlık yapıyorsunuz. Güçlü görünmeniz gerekiyordu. Boğazınızda düğümlense de bazı şeyler, her şeye rağmen ben burada çok iyiyim, ‘her şey çok güzel’ diyordum.
Bir yıl sonra çocuklarımla tekrar açık görüşte bir araya geldik.” diyen Nurhayat öğretmen, açık görüşün çocuklar için de çok zor olduğunu söylüyor.
Görüş bittiğinde yaşananları anlatırken gözleri doluyor: “Anne ve çocuklar buluşuyor, fakat ayrılma sahnesi çok anlatılabilecek bir şey değil. Gardiyanlar arkasını dönüp gözyaşlarını siliyordu. Manzara gerçekten kolay değildi.”
AÇIK GÖRÜŞ DEĞİL SANKİ BAYRAM VAR
Açık görüş öncesi koğuşta tatlı bir telaşla gelecek misafirlere bir şeyler ikram etmek için hazırlık yapıldığını anlatan Nurhayat öğretmen, “Çerez, bisküvi ve puding birleştirip pasta yapma, içecekleri hazırlıyorduk. Ayrıca el işlerinden yaptığımız hediyeleri, gardiyanlara göstermeden nasıl verebiliriz onun hesabını yapıyorduk. Çünkü açıktan hediye vermemize müsaade edilmiyordu.” diyor.
“ACABA BENİM AİLEM GELECEK Mİ? HERKESTE BİR HEYECAN BİR HEYECAN”
O anı yeniden yaşıyormuşçasına heyecanla şöyle devam ediyor: “Sabah 8 gibi heyecanın zirvesinde oluyorduk. Ardından mazgal açılıyor ve ziyaretçisi gelenlerin isimleri okunuyordu. Herkeste ayrı bir heyecan vardı. Acaba benim ailem gelecek mi? Bir aksilik oldu mu? Gelmeyebilir mi? gibi düşünceler içerisinde bekliyorsun. Sonra buluşma anı, gözyaşları, heyecan her şey birbirine giriyordu.”
Açık görüşe kadar bitmek bilmeyen dakikalar görüş vaktinde su gibi akıp gider. Nurhayat öğretmen veda anını anlatırken duygulanıyor: “Konuşurken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsun. Ayrılma anını özellikle küçük çocuklara anlatamıyorsun, annesiyle olmak istiyor, sarılmak istiyor, ama ağlaya ağlaya babası ya da yanında ki yakını onu zorla çekiyor.”
“Açık görüş sonrası tam bir yıkım oluyor. Herkeste derin bir sessizlik hâkim oluyor. Koğuşa dönünce yaklaşık beş altı saat kimse kimseyle konuşmuyor.” diyen Nurhayat öğretmen, “Herkes kendi iç dünyasında, yorganı kafasına çekip uyuyan ya da uyuma numarası yaparak sessizce ağlayan, 45 dakikada yaşadığı şeyi beş altı saat kafasında tekrar tekrar yaşayanlar, derken böyle birkaç gün devam ediyor.” diyor.
Nurhayat öğretmen Almanya’da hayata yeniden başladı.
NURHAYAT ÖĞRETMEN 22 AY SONRA TAHLİYE OLDU
Cezaevinde 22 ay tutuklu kaldığı zaman zarfında 70 arkadaşla birlikte olduğunu, bunlardan 65’inin tahliyesinde onları yolcu ettiğini anlatan Nurhayat öğretmen, “22 ay benim için çok uzun bir süreydi. Her duruşmada bugün tahliye olacağım derken tekrar cezaevine dönüyordum.” şeklinde konuşuyor.
“Bu sebeple tahliye olduğum günü hiç unutmuyorum. Daha dün gibi hatırlıyorum.” dedikten sonra hürriyetine kavuşacağı saatleri şöyle anlatıyor: “Ramazan ayının altıncı günüydü. İkindi namazını kıldıktan sonra ranzada oturuyordum. Koğuşun mazgalı açıldı ve gardiyan ismimi okuyarak ‘tahliye’ diye seslendi. O an dilim damağım kurudu. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Doğrumu duydum? Emin değilim, çünkü 4 mahkeme geçmiş tahliye olmamıştım. Meğer aylık tutukluluk değerlendirmesinde hakkımda tahliye kararı verilmiş.”
“TAHLİYE ÇIKMADIĞINDA BENDEN ÇOK ÜZÜLECEK KADAR YÜCE GÖNÜLLÜ ARKADAŞLARIM VARDI”
Herkes şaşırdığını, sevinç çığlıkları attığını ifade eden Nurhayat öğretmen, “Oradaki en eski kişi benim. Herkes bekliyor, her mahkemeden tahliye çıkmadığı zaman benden çok arkadaşlara üzülüyordum. O anda herkesin çok mutlu olduğunu hissettim, tasvir edemem o anı. Beş on dakikada hemen hazırlanıyorum zaten, siyah poşetler var, tahliye çantamız onlar bizim. Hemen üç beş tane eşyamı alıp, beş dakika sonra kapının önüne çıktım. Beş dakika önce koğuşta, beş dakika sonra kapının öbür tarafındaydım.” diye konuşuyor.
ŞİMDİ ALMANYA’DA YENİ BİR HAYAT KURDU
Yaşadığı tüm zorluklarından ardından Nurhayat öğretmen çocuklarına kavuştu.
Bir süre Türkiye’de kaldıktan sonra 3 kızını da yanına aldı, Meriç Nehri üzerinden Yunanistan’a geçti. “Çünkü artık alternatifimiz kalmamıştı.” diyor. Eşi ve çocuklarıyla birlikte Almanya’ya iltica eden Nurhayat öğretmen hakkında mahkeme, karar duruşmasında 7 yıl 6 ay hapis cezası verdi.Artık hürriyetine kavuşmuş olsa da elinden alınanların hüznü, geride bıraktığı ailesi, talebeleri ve arkadaşlarının elemi içini kor ateş gibi yaksa da eşi ve çocukları ile yeni bir hayat kurmaya çalışıyor. Tek temennisi var. O da ağır bir bedel ödeyerek kavuşabildiği hürriyete Türkiye’de tutuklu on binlerce masumun da biran önce kavuşması