ERHAN BAŞYURT-TR724.COM
Demokrasi mücadelesi mehter takımı yürüyüşü gibi, ‘iki ileri bir geri’…
Askeri veya sivil darbeler farketmiyor, otoriterleşme-demokrasi arasında sarkaç salınıp duruyor.
***
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarında da durum maalesef değişmedi.
Yönetimi, 28 Şubat post-modern darbesi ve onu izleyen ekonomik kriz sonrası devraldılar.
17 yıldır kesintisiz tek başlarına iktidarlar.
Hassaten 2007-2011 arası Türkiye’de özgürlükler ve ileri demokrasi yönünde ciddi reformlar gerçekleştirdiler.
Sivillerin ‘muktedir’ olması, hukukun üstünlüğü ve ileri demokrasinin pekişmesi için bir fırsattı. Ancak, ‘askeri vesayet’ bitirilince, demokrasiyi kökleştirmek yerine ‘sivil vesayeti’ tesise yöneldiler.
17/25 yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarında ‘suçüstü’ olunca da, tasfiye için yıllarca mücadele ettikleri ‘derin yapılar’ ile el sıkışıp, demokrasiden geri dönüş sürecini başlattılar.
‘İşkenceye sıfır toleranstan tacizci devlete’ işte böyle uçuruma sürüklenir gibi gelindi.
Bugün herhangi bir parti, 2012’den bu yana AKP’nin yıktığı demokratik hakları, daralttığı özgürlükleri sıralasa ve restorasyon vaadinde bulunsa, Türkiye’nin en ilerici ve reformcu partisinin bildirgesi olur.
***
Gazeteci Emre Uslu’nun da twitter’da paylaştığı iki resim, AKP’nin siyasi tarihini özetlemek için yeterli.
Birinci kare, 28 Şubat döneminde İstanbul’da bir İmam Hatip Okulu önünde polisin bir kız öğrencinin başını zorla açması. Kızın başörtüsünü çekerken objektiflere yakalanması…
Bu kare, 28 Şubat döneminin de özetiydi. Hassaten inanç özgürlüğü alanları daraltılmış ve dindar nesil yetişmesinin önü kesilmesi için hukuk dışı yöntemler devreye sokulmuştu.
AKP, işte bu istismar ve baskıyı siyasi oya dönüştürdü.
İnanç ve ifade özgürlüğü, hukukun üstünlüğü sözü verdi.
Reformlar yaptı. Başörtüsü, onun en çok arkasına sığındığı veya ‘istismar’ ettiği alan oldu.
Yüzde 70’i başörtülü Türkiye’de, oy devşirebilmek için meydanlarda sık sık ‘’benim başörtülü bacıma…’’ haykırışları yükseldi.
Üniversiteler ve okullarda başörtüsü serbest bırakıldı.
Başörtülülere kamusal alanda iş verildi. Son olarak Meclis’e de girebildiler…
Bunlar sevindirici, hukukun üstünlüğü ve özgürlüklerin genişletilmesi adına umut veren gelişmelerdi.
***
AKP, bu siyasetinin kaymağını çok yedi.
Gezi Eylemi’ni de bu ‘inanç istismarı’ ve ‘tehlikeli gerginlik’ ile bastırdılar.
İktidar sıkışınca ‘’Dolmabahçe’de Cami’de bira içtiler… Kabataş’ta benim başörtülü bacıma saldırdılar…’’ yalanını devreye soktu.
Bu yalanlara Geziciler’in itibar ettiği ‘kara kalemler’, ‘istihbarat haber elemanları’ da destek verdi. ‘’Videosunu izledim…’’ dediler.
Oysa ne böyle bir saldırı ne de teşebbüs yaşanmamıştı. Ortada bir video da yoktu…
Gezi Eylemleri’ne katılan marjinal grupların şiddet eylemleri ve bu din istismarı, Türkiye’ye yayılan ve etkili olmaya başlayan protestoların belini kırdı.
Başörtüsü istismarı, iktidar için hep elverişli bir istismar aracı oldu.
Daha yakın zamanda, ‘‘Nişantaşı’nda başörtülü bacılarımıza saldırdılar…’’yalanını uydurdular.
Kimse, ‘’Başörtülü bacıların barda ne işi vardı?’’ sorusunu bile soramadı.
Neyse ki, olay yargıya intikal etti ve Kabataş gibi bir yalan olduğu ortaya çıktı…
***
AKP’nin geldiği son noktayı özetleyen ikinci fotoğraf karesi geçen hafta ortaya çıktı.
Başörtülü bir kızı, şiddet içermeyen demokratik bir protesto sırasında, sivil polisler sürükleyerek polis aracına bindiriyor.
Sivil bir polis, o başörtülü öğrenciye gözle görülür şekilde kameralar önünde cinsel tacizde bulunuyor.
Polisin ‘cinsel saldırısı’ hangi kadına veya erkeğe yapılsa suçtur. Burada başörtüsü vurgusu yapmamın nedeni, bir ayrımcılık değil AKP’nin bugüne kadar ki inanç istismarını ve siyasi iki yüzlülüğünü çok net ortaya koymasındandır…
Yasal bir eylem olduğu için gözaltına alınan öğrenciler derhal serbest bırakıldılar. Ama o polisin iğrençliği hafızalara kazındı…
***
Peki bu skandal ortaya çıkınca ne oldu?
AKP’nin geçmiş icraatlarına bakarak ‘’yer yerinden oynamıştır’’ sanabilirsiniz.
Hayır! Hiç bir şey olmadı…
Önce Ankara Emniyet Müdürlüğü bir açıklama yaparak, ‘’Kızın babası FETÖ’den ihraç edilmiş’’ bilgisini paylaştı.
Babasının hukuksuzca maruz kaldığı bir durumu, kızına yönelik cinsel saldırıya bir mazeret olarak sundular. Suçu işleyen polisi de korumaya aldılar.
Asıl garip olan, AKP’li üst düzey yöneticiler de bu rezilliğe sahip çıktılar.
Meclis’e başörtüsü ile giren AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin, Meclis kürsüsünde olayı şu utanç verici sözlerle savundu:
‘’Bir telaş içerisinde bir kişiyi arabaya yerleştirmeyle alakalı telaşın verdiği bir yanlış hareket var…’’
İkinci açıklama son dönemlerde daha fazla ‘hukuksuz’ açıklamalarla öne çıkan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya ait.
Soylu çıtayı bir basamak daha yükselterek şöyle diyor:
‘’Hayatı kendi gibi düşünmeyenleri tacizle geçenlerin babası FETÖ’den ihraç, kardeşi DHKP-C’li proje kadın üzerinden polisi ezmesine müsaade etmeyiz…”
***
Demek ki, mesele ‘başörtüsü’ değilmiş. Mesele, başörtüsü üzerinden oy devşirmek ve inanç istismarıymış…
Demek ki, Gezi’de uydurulan ‘’Benim başörtülü bacımı taciz ettiler…’’ yalanı da, bir inanç meselesi değil siyasi bir din sömürüymüş…
Demek ki, başörtülü ancak AKP’li ise savunmaya değer, muhalif ise istismar ve tacize layık görülüyormuş.
Demek ki, ailesinden bir isim herhangi bir örgüt ile bağlantılı olmakla suçlanıyorsa, ailenin geri kalanına da ‘suçlu muamelesi’ ve telaş içinde her türlü işkence ve taciz yapılabilirmiş…
***
İşte AKP’nin 17 yılda ülkeyi getirdiği nokta. Bir kısır döngü içinde yeniden başa dönüldü…
28 Şubat’ta yapılan hukuksuzluk ve kötü muamele ile AKP’nin bugün savunduğu kötü muamele ve taciz arasında zerre kadar fark yok.
Her ikisi de ‘muhalif’ gördüklerine aynı hukuksuzlukları reva görüyor.
AKP bir adım daha ileri gidip, masumiyet karinesi ve suçun şahsiliği ilkelerini de rafa kaldırıyor.
***
AKP’li bakan ve Grup Başkanvekili’ne en ilginç ve içten destek Ergenekon davalarında tutuklu olarak yargılanan Hayrettin Ertekin’e ait.
Ertekin, Emre Uslu ve Cevheri Güven’e cevaben attığı bir tweette hem rezaleti savundu hem de daha fazla hukuksuzluğu;
‘’Bu size az bile bacılarınızı dahi şimdi becermek lazım…’’
Tüyleriniz diken diken oldu mu? Bu sözleri sarf eden insan olabilir mi?
Oysa kuyumculuk yapan Ertekin, Silivri’deki duruşmada ‘’Sedat Peker’i basından saygın bir işadamı olarak tanıdım’’ diyecek kadar ‘tarafsız’ bir isim…
***
Oysa, başkentin göbeğinde sivil polisin saldırısı, Anayasamız ve uluslararası hukuka göre açık bir suç.
Merak edenlere, eski hakim Ramazan Faruk Güzel’in dün tr724’te yayınlanan ‘’Tacizci devlet!’’ http://www.tr724.com/tacizci-devlet/ yazısını okumalarını tavsiye ederim.
Polisin, tacizi en az 10 yıl hapis cezasını gerektiriyor ve kamu görevlilerinin onu korumaya alması da onları suç ortağı haline getiriyor.
Çok daha önemlisi, bu tarz suçlarda zaman aşımı da yok…
***
Ankara’daki taciz skandalını gösteren bu son kareye bu nedenle iyi bakın!
AKP’nin tasfiye etmek için yıllarca kamuoyunu oyaladığı ‘derin yapılar’ın bugün nasıl oyuncağı olduğunu gözler önüne seriyor.
AKP’nin, ekonomik kriz dahil ülkeyi teslim aldığının da gerisine sürüklediğini ortaya koyuyor.
AKP’nin siyasi tarihinin ve tükenişinin karesidir bu taciz görüntüsü…