Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN-tr724.com
Polisin nitelikli saldırı yaptığı genç kızın konu edilmesi, en çok da fotoğrafının haberlerde ve yazılarda kullanılması bazılarını çok kızdırdı. Tepkilerinin nedeni, çok arkaik ve ataerkil bir ahlak anlayışına dayanıyor. Buna göre, toplumda böyle bir olay meydana geldiğinde çok fazla detaylandırılmamalı ve geçiştirilmeli. Dahası, özellikle mağdurun kimliği saklanmalı. Neden? Çünkü ortada yüz kızartıcı bir şey var. Mağdurun daha fazla mağdur olmaması için, mümkünse adının açıklanmaması, görsellerinin – video ve fotoğraflarının – kullanılmaması gerekiyor. Çoğunlukla “fotoğrafın servis edilmesi” terimi kullanılıyor. Servis etmek demek, bir şekilde herhangi bir hedef doğrultusunda bu görsellerin kullanılması anlamına geliyor. Yani bilinçli bir kötüye kullanım iması içeriyor. Temelde argümanlar bu yönde.
Ben burada söz konusu olan “ahlak” anlayışına hiç kimse kusura bakmasın, asla ve asla katılmıyorum. Öncelikle şunu saptayayım: bu haber ve yazılara konu olan genç insan yanlış hiçbir şey yapmadı, başına gelenleri hak veya provoke edecek. Yaşadığı mağduriyet, her kadının başına gelebilir – geliyor da zaten. Bu türden nitelikli cinsel saldırıların Türkiye’de böylesi sıklıkta yaşanması, ortadaki bu garip ahlak anlayışından bağımsız değerlendirilemez! Özellikle kadın cinselliğini erkek egemen kültürün kontrol sahasına bırakan toplumlarda kadınlara yönelik cinsel saldırılar, erkekler arası “evrende” konu ediliyor ve oldukça ataerkil (pederşahi) bir perspektiften ele alınıyor. İşlenen suçun yüz kızartıcı olmasından ve suçu işleyenin utanmasından ziyade, kurbanın başına gelenin konuşulmasının yüz kızartıcı olması ve sapığın işlediği korkunç suçun duyurulmaması yönünde bir mekanizma işletiliyor. Masum olan birinin demeçlerine başvurmak, videolarını yayınlamak, olayın gerçekleştiği ana ilişkin – iyi ki de – ele geçirilmiş olan görsel kanıtları medyada toplumla paylaşmak ve farkındalık oluşturmaya çabalamak neden etik bakımdan sorunlu görülüyor? Anlamak güç!
Yapılan eylem sapıklıktır. Eylemin kurbanı olan mağdurun bu yaşadığı sapıklıkta bir suçu bulunmuyor. Dolayısıyla masum ve alnı ak olan birinin gizleyecek veya saklayacak da bir şeyi yoktur. Bir kadın ne yaparsa yapsın, cinsel istismar veya tecavüzü hak etmez. Ne giydikleriyle, ne söyledikleriyle, ne davranışlarıyla ve de politik kimliğiyle herhangi bir cinsel saldırıyı provoke etti denemez. Dahası babasının dünya görüşü veya kimliksel aidiyetleri üzerinden gayet aşağılık bir şekilde yapılan cinsel saldırıyı aklama girişimlerine en iyi yanıt, gayet açıklıkla ve hiçbir şeyi örtbas etmeden bu olayın peşini bırakmamak ve toplumu bilinçlendirmektir.
Bu tür şeylerin bir adım ötesi politik motivasyonlu devlet güdümlü tecavüzlerdir. Bunun örnekleri birçok iç savaş ve savaş bölgesinde yaşandı, yaşanıyor maalesef. Erkek egemen toplumsal düzenlerde devletin kolluk güçlerini bu tür kitlesel suçlara alet eden devletler az buz değil. Bunun en vahim örnekleri Hitler Almanya’sında, Bosna’da ve Ruanda’da yaşandı. Kadın bedeni üzerinden güç ve şiddet kullanmak, politik karşıtları sindirme ve moralman bozguna uğratmak amacıyla kullanılıyor. Kızın babası “FETÖ’cü” savunması aşağılık ve mide bulandırıcı olduğu kadar, bu yapılanın sistematikliğine de, Türkiye’deki devlet aparatının ideolojik diskuruna da, memleketteki bürokrasiden topluma uzanan hücresel seviyelerdeki ahlaki çöküşe de işaret etmesi bakımından çok endişe verici ve düşündürücüdür. Sokakta gündüz gözüyle bu yapılıyorsa, kapalı kapılar ardında gözaltına alınan ve tutuklu kadınlara neler yapılmaz?
Bu rezil erkek egemen sapık muktedir rejim aparatları kendilerini rahat hissediyorlar. İçişleri bakanı olacak zat Gestapo türü açıklamalar yapıp utanmadan sıkılmadan 500,000 insanın 15 Temmuz sonrası gözaltına alındığını söylüyor, hatta en başarılı siyasetçi unvanlarına layık görülüyor. Olsa devletin namusu, bir genç kadının uğradığı elim cinsel saldırıyla yerle bir olmuş, kimsenin umurunda değil. Rejimin bakanları, bakan yardımcıları, müsteşarları sus pus oturuyorlar. Eminim bıyık altından gülümsüyor, kulislerde “FETÖ’yle mücadele” konuşmaları yapıyorlar. İşkenceler ve kötü muamelelerde zaman aşımı yok – bu yazı serisinde bunu defalarca vurguladım. İleride ulusal veya uluslararası yargı önünde hesap verecek bu tür şerefsiz hukuksuzlukların sahipleri. Ayrıca bu failler dışında, bu hukuksuzlukların ve saldırıların gerçekleştiği birimlerin sorumluları da, en alttan en üste tüm devlet hiyerarşisi içerisinde tek bir birim bile atlanmadan hesap verecektir, şüphem yok! Hukuka geri dönüldüğünde, bu edepsiz, ahlaksız, sapık, şerefsiz çete, sonuna kadar yargıya hesap verecek. Bu yaptıklarının ve yaptırttıklarının, dahası bu göz yumduklarının hukuksal bedelini ödeyecekler. “Ben yapmadım nasıl olsa. Beni bağlamaz!” diye düşünenleriniz varsa buraya yazıyorum, tarihe not olsun: bu sizi kurtarmayacak! Siyasi ve hukuki sorumluluk gereği, bu yapılan korkunç suçu ve benzerlerini engellemeyen alçak fırsatçı yöneticiler de bu hukuksuz ve anayasasız rejim çöktüğü gün, kaçacak delik arayacaklar! Zaten kendileri de bunun farkında. Bu rejimi desteklemekte birbirleriyle yarışmalarının bir nedeni de, ipin koptuğunu artık bilmeleridir! 17 Aralık sonrası gerçekleşen sivil darbenin sonrasındaki domino efekti bu işte!
Bu şuna benzer: hani rüşvetin yaygın olduğu bir polis karakolunda rüşvet yemeyen polisi de aralarına almak ve batağa çekmek için uğraşırlar ya! Neden? Çünkü potansiyel olarak temiz olan biri daima onları ihbar edebilir, güç dengesi değiştiğinde vicdanına uygun şekilde ifade verebilir. Bunu engellemenin en kısa yolu, onu da suça ortak etmektir. Bu sivil darbe Türkiye’sinde bugün itibarıyla içeride temiz bir bürokrat kalmamıştır! Hepsi suça battı. O fişleme listelerine göre yüz binler gözaltına alınırken, kamudan hukuksuzca ihraç edilirken, onların eşleri, ana-babaları ve çocukları “Sippenhaft” yaklaşımı gereği takibata alınırken, sustular, göz yumdular, hatta üstten aldıkları emirleri uyguladılar! Sippenhaft Hitler döneminde suçun şahsiliği ilkesinin uygulanmamasıdır. Yani, babanızın ya da eşinizin işlediği iddia edilen suç kapsamında sizin de takibata ve zulme uğratılmanızdır! İşte bu NAZİ taktiğini uyguluyor Türk devleti. Türk devleti bir NAZİ’leşme sürecinde! “Kızın babası ‘FETÖ’cü’ ama” türü bir “izahat” ve “savunma”, esasında yurtdışındaki tüm siyasi iltica davalarında baş argüman olarak mahkemelere ve yetkililere sunulmalı! Bu, itirafname değerinde bir demeçtir. Türkiye’de hukuk yok demektir, devletin kendi ağzından!
Herkes endişe duysun
Bir diğer konu, cinsel işkencelerin Türkiye devletinin hücrelerine işlemesi karşısında duyulması gereken endişedir! Sorgulamalarda (işkence seansı diye okuyun bunu siz!) suçlanan insanların cinsel organlarına veya makatlarına cisim sokmak gibi veya bunun yapılacağına ilişkin tehdit etmek gibi işkenceler, aynen bu genç kızın başına gelen gibi, nitelikli cinsel saldırıdır. Bunun devlet gözetiminde, devletin memurları tarafından yapılması, suçun organize olduğuna işaret eder. Dahası, suçu kat be kat ağırlaştırır. Bunu yapan devlet, artık uluslararası camiada meşru kabul edilmez. Türkiye’de bu tür aşağılık işkence ve devlet gözetim ve kontrolünde cinsel saldırılar artık sistematikleşmiş görünüyor! Bu korkunç bir şeydir. İstediği insana ocu veya bucu diye kulp takan ve bir anda itibarsızlaştırabilen bir “kamu algısı yönetimi”, bu tür işkencelerin her Türkiye vatandaşının başına her an gelebileceği anlamına gelmektedir. Nitekim, yaş, cinsel kimlik, siyasi yönelim gibi farklılıklar gözetilmeksizin, bu tür cinsel nitelikli işkence ve saldırıların hedefi haline gelen insanlar, sosyal medyada sıklıkla karşımıza çıkıyor. Bu, buzdağının yüzeydeki görünen kısmıdır! Dipte olan biten rezaleti, demokratikleşme olursa göreceğiz ancak! Diyorum ya, sokakta herkesin gözü önünde bu alçak saldırıyı yapabilen sapık polis, kimsenin olmadığı, sadece kendi gibi olan “meslektaşlarının” olduğu bir ortamda neler yapmaz!
İşte bu tür kanserli dokuların detaylı ortaya konması bu nedenle son derece önemli! Fotoğraf kullanılmasına veya detay verilmesine karşı çıkan kafalar, bu habis ve kronik rezaletin yeniden üretimine katkı sunuyorlar, çoğu kez fark etmeden. Uyanın ve yapılanı görün. Eğer arınma istiyorsanız, bunu mağdurların utancı retoriği üzerinden yapamayız, bu böyle biline! Mağdurlar değil, failler utanmalı. Buna göz yuman, hayır, düzeltiyorum, çanak tutan siyasi sorumlular utanmalı. Ülkeyi hukukun her gün katledildiği bir Leviathan haline getiren bürokrasi utanmalı.
Bu rejimde hizmet etmeyi içine sindirebilen herkes bir şekilde suç ortağıdır. Kaçarı yok, hepiniz hesap vereceksiniz bir gün hukuk önünde. Hiç kimsenin yaptığı hak ihlali yanına kar kalmayacak. Alçakların alçaklıkları yüzünden hukuka hesap vereceği günleri görmenin ümidiyle.