NURULLAH ALBAYRAK-TR724.COM
Hukukçu oldukları zannedilen kişilerin “örgüt talimatıyla hareket ederek hamile kalmak”, “örgütsel tavırla atılı suçu inkâra yönelik beyanlarda bulunmak” şeklinde suçlar icat ettikleri ve uydurdukları bu suçlarları gerekçe göstererek hamile kadınları nasıl tutukladıkları ileride ibretle anlatılacak.
Yırtıcı hayvanların dahi yavrularına gösterdiği merhameti göstermeyen bu insanların, hamile kadınları özgürlüklerinden yoksun bırakarak kelepçeli olarak doğumhaneye gönderdiği, yeni doğum yapmış kadınları bir günlük bebekleriyle apar topar tekrar cezaevine götürdükleri anlatılacak. Cezaevine acımasızca gönderilen yeni doğmuş bu bebeklerin annelerinin suçlarının ‘öğretmenlik’ olduğu anlatıldığında ise bu kararları verenlerin hukukçulukları da insanlıkları da sorgulanacak.
Hamileliğin doğasından kaynaklanan zorluklar ve özgür bir hamilenin yaşamını sürdürürken karşılaştığı zorluklar dikkate alındığında, hamile bir kadının cezaevinde tutulması ve yeni doğum yapmasına rağmen bebeğiyle birlikte cezaevinde tutulmaya devam etmesi, hem hukuki kriterlere hem de vicdani kıstaslara göre insanlık dışı muamele oluşturur. Bu nedenledir ki, Ceza İnfaz Kanunu m. 16/ 4 ile 116. maddeleri hamile ve yeni doğum yapmış kadınların cezaevinde tutulmasını yasaklamıştır.
Hamile bir kadının normal şartlar altında kendi evinde dahi günlük yaşamını sürdürmesinin zorlukları ortada iken, olması gereken tutuklu sayısından üç katı insanın bulunduğu uygunsuz bir ortamda tutulmaya zorlanması, hamileliğin ağır şartları ile cezaevi şartları ve yeni doğum yapmış bir kadının bebeği ile birlikte aynı ortamda tutulmasının izahı yoktur.
Yasal gerçeklere rağmen hamile kadın ve bebeklere yapılan bu hukuksuzluklar unutulmaz.
Tamamı temel bir hakkın kapsamında olan faaliyetleri suç olarak gösteren hiçbir ceza kanunu hükmü yoktur. Suç olarak gösterilen faaliyetlerin tamamı, YASAL olup, gerçek anlamda delil olmadığı için, terör örgütü üyeliği suçlamasına sadece bahane olarak gösterilebilmekte. Bahane olarak gösterilen bu suçlar vicdanen rahatlatmadığı için olsa gerek, ‘evet suçluyum, suçu kabul ediyorum’ dedirtmek için hamile kadınları tehdit etmeyi hukuk zannediyorlar.
Eğer söz konusu faaliyetler suç ise herkes için suç, değilse hiç kimse için suç olmamalıdır. Başta Cumhurbaşkanı, Başbakan ve birçok bakanla birlikte AKP milletvekili veya mensubu, suç olarak gösterilen tüm faaliyetlere katılmış veya iştirak etmiştir. Birçok hâkim ve savcı çocuklarını bahse konu okullarda okutmuş ve AKP mensupları da Bank Asya’ya para yatırmış veya benzeri faaliyetlere katılmışlar, ABD’de Sayın Fethullah Gülen’i dahil, yurt dışındaki okulları da ziyaret etmişlerdir. Eğer bu eylemler suç oluşturmakta ise herkes için suçtur; suç değilse hiç kimse için suç değildir.
Tabi ki bu eylemler suç değil ve bunlar gerekçe gösterilerek de kimse suçlanamaz. Hukukun gereği budur. Bunun dışında yapılan her hareket hukuk değil sadece yapılacak hukuksuzluğa bahane olur.
Dönemin hukukçuları tarafından, siyasi iktidarın muhalifi olarak görülen herkes, “suçlu” olarak kabul edilmekte, hukuki anlamda tedbir olması gereken tutuklamayı da “bir ceza” olarak kullanmakta. Bunun sonucu olarak da masum insanlar, hamile kadınlar kendisini suçlayıcı beyanda bulunmadığı için cezalandırılmaktadır.
Hukukçu oldukları düşünülen bu kişiler bilmese de, adil yargılanma hakkının en temel güvencelerinden biri, hiç kimsenin kendisini suçlamaya zorlanamayacağı ilkesidir. Bir kişinin suçlu olduğunu iddia eden kimse, suçlu olduğunu ispat yükü de ona aittir. Elde hiçbir delil olmadan suçlanan kadınları, bebekleriyle cezaevine gönderme tehdidinde bulunarak kendilerini suçlamalarını istemek, hukuk değil zorbalıktır.
Kötüler, tek bildikleri şey olan kötülüğü yapmaya devam edecek. İyi olduğuna inanan ve yapılanların yanlışlığına inanan kişilere düşen de, haksızlığı ve hukuksuzluğu durdurmak, haksızlığın faillerinin hukuk ve vicdanlarda mahkum olması için çalışmak, yaşanan tüm bu haksızlığı en azından anlatmak olmalı.