Türkiye’de yaşayan insanların yüzde 20’sinin, imkan olsa başka ülkede yaşamak istediğini öğrendik. Cumhuriyet tarihinde belki ilk kez, muhalifler kadar, elitler ve sıradan insanlar içinde yaşanması zor bir ülke oldu Türkiye.
Bundan yaklaşık 1 ay önce, Amerika’nın dünyaca ünlü gazetesi The New York Times’da, çok ses getiren bir makale yayınlandı. Haberin konusu, ülkelerini terk eden eğitimli ve varlıklı Türkler’di. Makalede, “kayırmacılık ve artan otoriterleşme” yüzünden sermaye ve beyin göçünün hızlandığına dikkat çekilerek, “Erdoğan’ın vizyonuna hararetle karşı çıkan Türkler, yeteneklerini ve varlıklarını da alarak, kitleler halinde ülkeyi terk ediyor.” denilmişti.
Haber elbette Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın büyük tepkisine sebep oldu. Haberin bir “algı operasyonu” olduğunu söyledi. Daha sonra haberde adı geçen Ülker ailesinden de sert bir yalanlama geldi. Lakin bunların hemen arkasından, bu sefer Sabah Gazetesi’nde, pek çok “ünlü, varlıklı ve kültürlü” Türk vatandaşının, Malta vatandaşlığına geçtiği haberini okuduk.
Gelinen noktada, aslında Cumhuriyet’in kuruluşlundan bu yana ilk kez, “kültür ve iş hayatına yön veren üst sınıf ailelerin Türkiye’yi terk ettiğini” görüyoruz.Bugüne kadar, ülkeyi terk etme ve “sürgünde yaşam” gibi kavramlar genelde mevcut sistem ve mevcut iktidarla ters düşmüş, nispeten dezavantajlı kesimlere özgü bir tavırdı. AKP hükümeti, bahsettiğimiz bu kaçış psikolojisini, kendini “Cumhuriyet’in kurucu iradesi” gibi gören, yerleşik burjuvaziye de aktarmayı başardı demek yanlış olmaz. Malta vatandaşlığı ve New York Times makalesi bu tespiti destekliyor. Bu ayrıntı elbette önemli ama şimdi bu mesele yeni bir boyut kazandı.
Geçen hafta açıklanan bir araştırmada, ülkeden kaçıp gitme duygusunun sokaktaki vatandaşa kadar yayıldığını gördük. Kadir Has Üniversitesi, Türkiye Çalışmaları Merkezi’nin her yıl yaptığı, “Türkiye Sosyal-Siyasal Eğilimler” araştırmasından bahsediyorum.
26 şehirde gerçekleştirilen araştırmanın en çarpıcı sonucu, Türkiye’de insanların yaklaşık yüzde 20’sinin, imkânı olması durumunda yurt dışında yaşamayı tercih edeceğini söylemesiydi.Bana göre bu araştırma, “kaçış psikolojisinin” toplumsal boyut kazandığının en bariz göstergelerinden.
Sebep ekonomik de olsa, özgürlük sorunu da olsa, otoriterlik korkusu da olsa, maddi sıkıntılar da olsa sonuç aynı. İnsanların hiç de azımsanmayacak bir bölümünün kaçıp kurtulmak istediği bir ülkeyiz artık!
AKP hükümeti, 16 yıllık eseriyle ne kadar övünse azdır!
GÖZDEN KAÇMASIN
Gençlerin üçte biri ne okula ne de işe gidiyor!
Ekonomi Kulisi’nde daha önce işsizlik verilerini derinlemesine yorumlamıştık. Türkiye’de, resmi (kayıtlı) ve resmi olmayan (kayıtsız) işsizlik oranlarına da dikkat çekerek, işsizler ordusunun TÜİK verilerine yansıyandan çok daha fazla olduğunu da anlatmıştık.
Elbette işsizlik meselesinin en can yakıcı yönü, genç işsizliğidir. Genç işsizliğinin (18 – 24 yaş arası) resmi verilerde bile yüzde 23’e ulaştığını da önceki haftaki yazımıda belirtmiştik.
Bugünse hem okula hem de işe gitmeyen gençlerin durumuna daha yakından bakmak istiyorum. Hem işe hem de okula gitmeyen gençler, şu anda ülkelerin “en önemli sorunlar listesinin” ilk sırasında yer alıyor. Zira okula gitmediği gibi bir mesleği de olmayan ve çalışmayan 18 – 24 yaş gençliği, her türlü istismara açık hale geliyor. Ülkeler bu meseleye büyük önem veriyor.
Maalesef Türkiye’nin, eğitimsiz ve mesleksiz genç nüfusu ürkütücü boyutlarda. Eurostat’ın verilerine göre, 18 – 24 yaş nüfus aralığında, “okula ve işe gitmeyen” gençlerin oranı yüzde 30,8. Üstelik bu 2017 verisi.
Bu alanda bizden daha kötü durumda olan tek Avrupa ülkesi, Kuzey Makedonya. Onlarda bu oran yüzde 32.
Diğer ülkelerde ise durum şöyle:
- İtalya: %25,7
- Yunanistan: % 21,4
- İspanya: %17,2
- Fransa: %15,6
- Birleşik Krallık: %13,2
- Finlandiya: %12,9
- Almanya: %8,6
NOT DEFTERİ
Yolsuzluk sıralamasında, demokrasiyle tanışmamış ülkelerin bile gerisine düştük!
Geçen hafta, yoğun gündemde kaybolup giden bir araştırma yayınladı. Birkaç muhalif medya organı dışında ilgilenen olmadı konuyla. Uluslararası Şeffaflık Derneği (Transparency İnternational) 2018 yılının, “Küresel Yolsuzluk Algı Endeksini” açıkladı.
Tahmin edilebileceği gibi, Türkiye açısından hiç de iç açıcı sonuçlar yoktu araştırmada. Türkiye, 180 ülke arasında 41 puanla 78’inci sırada kaldı. 2013 yılından bu yana yolsuzluk endeksinde 28 sıra gerileyen ülkemiz, “gerileme” rekoru kırdı.
Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye, 28 üye ülkeden de düşük puan alarak Bulgaristan’ın ardından sonuncu sıraya yerleşti. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) üyesi 35 ülke arasında da 34’ncü sırada yer aldı.
Araştırmada, hukuk devleti, demokratik kurumlar, sivil toplum ve bağımsız medyadaki gerilemenin, yolsuzlukları arttırdığı tespiti var.
Buraya kadar tamam ama raporda asıl can yakıcı ifadeler asıl bundan sonra geliyor.
2013 yılında Doğu Avrupa ve Orta Asya ülkeler grubunda lider konumda bulunan Türkiye, şu anda Gürcistan, Belarus ve Karadağ gibi ülkelerin gerisine düşmüş durumda. Küresel sıralamada ise Türkiye, ekonomik, sosyal ve politik istikrarsızlıklarla boğuşan, “demokrasi ile tanışmamış” birçok ülkenin gerisinde bulunuyor.
Demokrasiyle hiç tanışmamış ve demokrasi geleneği hiç olmayan ülkelerde, Türkiye’ye göre daha az yolsuzluk olması akıl alır gibi değil gerçekten!
Bu haberi veren medya kuruluşları bile, Türkiye’nin yolsuzluk sıralamasına dikkat çekti ama bu nokta hiç gündeme gelmedi. Demokrasi geleneği hiç olmayan kapalı toplumlar bile; iyi kötü 70 yıldır çok partili hayatın yaşandığı, iktidarların halk oyuyla değiştiği, medya geleneği olan ve Avrupa Birliği tam üyeliğine aday olmuş bir ülkeden daha “dürüst ve şeffaf” duruma gelmişse vay halimize!
Bu arada, “yolsuzluk araştırmasını” yayına hazırlarken, 17/25 Aralık 2013’te, Cumhuriyet tarihinin en büyük rüşvet ve yolsuzluk operasyonunu gerçekleştiren ve halen tutuklu bulunan polisler için, savcının müebbet hapis istediği haberi düştü önüme.
Bu haber, “yolsuzluk araştırmasıyla” birlikte okunduğunda, aslında ülkede bütün olan biteni özetler nitelikteydi, fazla söze ne hacet…
EKONOMİ SÖZLÜĞÜ
Eurobond (Avrovil) nedir?
Eurobond ya da Avrovil, devlet ya da şirketlerin, kendi ülkeleri dışında kaynak sağlamak amacıyla, uluslararası piyasalarda yabancı para birimleri üzerinden satışa sundukları, genellikle uzun vadeli borçlanma aracıdır.
Eurobond, ihraç edildiği ülkenin para biriminin dışında bir para birimiyle satışa sunulur. Devletlerin ve şirketlerin dış finansman ihtiyacı için çıkarılır.
RAKAMLARIN DİLİ
Türkiye’de toplam işçi sayısı: 13 milyon 411 bin 983
Sendikalı işçi sayısı: 1 milyon 859 bin 38
Sendikalı işçilerin toplam işçi sayısına oranı: Yüzde 13,86
Hangi Sendikanın Kaç üyesi var:
- Türk-İş: 975 bin 300
- Hak-İş: 684 bin 144
- DİSK: 171 bin 428
- Tüm-İş: 839
- Birlik-İş: 372
- Bağımsız sendikalar: 26 bin 955