Karar gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren’in başı TV5’te katıldığı televizyon programında kullandığı ifadeler yüzünden derde girdi.
Yıldıray Oğur’un sunduğu Medya Analiz programına konuk olan Taşgetiren, bugünkü baskıyı geçmiş darbe dönemleriyle kıyasladı ve “12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat döneminde yazdım, kendimi bu zamandaki kadar kısıtlı bir duygu içinde görmedim” dedi. Kıyamet bu sözlerden sonra koptu. Yumuşatmak için olağanüstü çaba sarfedildiği belli sözlerden dolayı, yandaş medya ve sosyal medya trolleri Taşgetiren’i bombardımana tutuyor.
Hangi tarafın haklı olduğunu anlamak için basit bir test yapabiliriz. Herhangi biri Cumhurbaşkanı Erdoğan için ‘Yarasa Tayyip’ ifadesini kullansın; gazeteler de bunu yazsın! Olmaz mı? O halde iddiayı kaybettiniz. Hatırlayın dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz, 1997’de 8 yıllık eğitim ve imam hatip liseleri bağlamında kullandığı “bizim getirdiğimiz ışıktan rahatsız oluyorlar” sözleriyle yarasa imasında bulunmuştu. Haklı olarak hem RP/FP milletvekilleri Meclis düzleminde hem de pek çok gazeteci köşelerinde bunu eleştiren çıkışlar yaptı. Başbakan Yılmaz uzun süre ‘Yarasa Mesut’ diye anıldı.
Taşgetiren’in kırk derenin suyu ile sulandırdığı “kendimi bu zamandaki kadar kısıtlı bir duygu içinde görmedim” cümlesi üzerine linç kampanyası yapanlar, aslında 28 Şubat’tan daha ağır baskı ortamında olunduğunun delili. ‘O günlerde senin niye başına iş gelmedi?’ türünden bel altı vuruşlar ve darbeci imaları gırla gidiyor. Umarım özgür olduğunu itiraf ettirmek için cezaevine atmazlar!
ILICAK’IN BAŞINA GELENLER
Mukayese için kullanacağımız başka örnek olaylar da var. Nazlı Ilıcak’ın yaşadıkları başlı başına yeter. 28 Şubat’la yalınkılıç mücadele eden, Andıç Skandalı’nı ortaya çıkaran gazeteci, 74 yaşından sonra 30 aydır cezaevinde ve mahkumiyetler peşpeşe geliyor. Başı açık bir kadın olarak hakkını savunduğu başörtülü Merve Kavakçı maaile devlet kademelerinde ama Ilıcak’a zincir zincir üstüne. Kavakçı ve diğer başörtülüler suspus!
Kavakçı başka bir açıdan daha turnusol görevi görüyor. Savcı Nuh Mete Yüksel’in Kavakçı’yı evinde gözaltına alma girişimi ters tepmiş, tepkiler üzerine eli boş dönmek zorunda kalmıştı. Meclis’te Kavakçı’nın yemin etmesini haksız yere engelleyen Bülent Ecevit bile şu açıklamayı yapmıştı: ‘‘Ben şimdiye kadar yargının işlerine hiç karışmadım ve karışmayı doğru bulmam. Ama dün gece Sayın Merve Kavakçı’nın evinin önünde çıkan olay beni son derece üzdü. Eminim ki kamuoyunu da üzmüştür. Biz Merve Kavakçı olayını Meclis çatısı altında çözdük. Artık daha fazla üstüne yürümenin, hele gece geç saatlerde polislerle kapısına dayanmanın, gece geç vakit bir hanımı gözaltına almaya çalışmanın, hele bu gözaltı işlemini bizzat Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete Yüksel’in üstlenmiş olmasını son derece yadırgadığımı belirtmek isterim. Sayın Merve Kavakçı yurtdışına çıkacaksa da, onda da hiç mahsur görmem.’’ Bugün başörtülü kadınların evini kar maskeli polisler basıyor, 743 bebek annesiyle birlikte tutuklu. Kanunun açık emrine rağmen hamile kadınlar cezaevinde ve doğumuna refakatçi bile alınmıyor. Kavakçının aksine normal yollardan değil, ölümü göze alarak bir kısmı da çocuklarıyla birlikte ölerek yurt dışına çıkmaya çalışıyor.
Hâlâ ikna olmadıysanız; Erdoğan’la Selahattin Demirtaş’ın yargılanma ve cezaevi şartlarını kıyaslayın. Dört aylık mahkumiyetini beş yıldızlı tatil ve parti kurma kampına çeviren Erdoğan’ın yönettiği Türkiye’de Demirtaş ve pek çok yurttaş mahkemeye çıkana kadar onun beş katı kadar tutuklu kalıyor. Tecrit ve işkence de cabası.
Bir istatistik de üniversitelerden. 1997-2000 arasında, YÖK tarafından Kılık Kıyafet Yönetmeliği’ne uymadıkları gerekçesiyle 139 kişi kamu görevinden çıkarıldı. Belediyeler başta olmak üzere her yerde sorunsuz iş bulabildiler. Çocuklarının eğitiminde herhangi bir sorunla karşılaşmadılar.
15 Temmuz’dan bu yana 15 üniversite kapanmış, çoğu devlet üniversitelerinden 8863 öğretim görevlisi işinden olmuş. İş bulamıyorlar, (sadece doktorlar 75 ile 125 bin lira haraç ödeyerek özel sektörde çalışma hakkı elde ediyor) yurt dışına çıkamıyorlar, birinci derece yakınları iş bulamıyor, haklarında onlarca yıl hapis cezasına hükmedildi.
Daha sayalım mı!