Tarihi hadiseleri anlamaya çalışarak onlardan ders çıkarıp geleceği daha sağlıklı şekillendirmeye çabalamak, milletlerin ufkunu açar. O yüzden tarihi, bir olaylar resmi geçidi olarak izlemektense bir ibretler levhası olarak seyretmek daha doğrudur.
İnsanlık var olduğundan bu yana güç, makam, kadın, iktidar, yönetme hırsı, din ve dünyayı elde etme gibi pek çok sebepten kardeş kardeşe, dindaş dindaşa, insan insana en acımasız şekillerde zulmedip cana kıymıştır.
Belki de bunların içinde en acı vereni aynı dine ve davaya inandıkları iddiasında olan insanların çatışmalarıdır. Başlarında bulunan muhteris ve çıkarcı liderlerinin kendi menfaatleri uğruna kitleleri acımasızca birbirine düşürüp toplumda onulmaz yaralar açılmasına sebep olmaları, ne yazık ki İslam tarihinde de pek çok örnekleri olan durumlardan biridir.
İslam tarihinin en lanetli idarecilerinden olan Yezit, nispeten çok kısa sayılabilecek hilafet döneminde (3 yıl) müslümanlar içinde öyle yaralar ve ihtilaflar açmıştır ki aradan yüzyıllar geçmesine rağmen bu yaralar hala kanar durur.
İçlerinde yüzlerce sahabeyle birlikte İstanbul’un kutlu misafiri Ebu Eyyub el-Ensari’nin de bulunduğu ordunun komutanlığını yapma şerefinden, sırf makam, dünya ve saltanat hırsıyla Ehl-i Beyt katili olarak esfel-i safiline tepetaklak yuvarlanan Yezit’in durumu çok ibretlik bir vakadır.
Kerbela’da Hz. Hüseyin’le birlikte Ehl-i Beytten onlarca insanın kadın çocuk demeden şehit edilmesinin ardından Hicaz’da başlayan huzursuzluk, Mekke ve Medine’de iyiden iyiye artınca Yezit, Müslim bin Ukbe komutasında bir orduyu Medine üzerine gönderir.
Ordunun geldiği haberini alan Medineliler Uhut’ta şehit olup kendisini meleklerin yıkadığı Hanzele’nin oğlu Abdullah’a biat ederler. Tedbir olarak da Efendimiz zamanından kalma hendekleri genişletip şehri savunma adına hazırlık yaparlar.
Başlarda savunma başarılı olsa da Müslim’in içeriden satın aldığı bazı kimseler sayesinde hendek geçilir ve şehir düşer. Tarihe “Harre Vakası” olarak geçecek acı hadiseler de bundan sonra yaşanmaya başlar.
Başta Abdullah bin Hanzele ve 8 oğlu olmak üzere şehirde binlerce insan katledilir. Enes bin Malik’in rivayetine göre ashaptan 300, 3’ü sahabe olmak üzere 700 hafız katledilen insanlardan sadece bir kısmıdır. Müslim, katliamla da yetinmeyip şehrin 3 gün boyunca yağmalanmasına izin verir.
Müslim’in askerleri, içlerinde sahabe eşleri ve kızlarının da bulunduğu binlerce kadına tecavüz ederken Medine’deki evlerin neredeyse tamamını da yıkarlar. Öyleki Medine’de sağlam kalan tek evin Hz. Üsame Bin Zeyd‘in evi olduğu rivayet edilir. Bu tecavüzden kaynaklı bir yıl sonra doğan tüm çocuklara “Harre çocukları” denmiştir.
Şahsından çekindikleri için öldürmedikleri büyük sahabe Ebu Said el-Hudri‘nin hiç parası olmadığını anlayınca sakallarını tek tek yolarak işkence eden yağmacı Yezit askerleri, Mescid-i Nebevi’de namaz kılınmasını da engellerler. İslam tarihinde sadece 3 defa Mescid-i Nebevi’de namaz kılınamamıştır ki bunlardan biri Harre günüdür.
Savaşın ertesi günü Müslim bin Ukbe insanlardan “Yezit’in kulu ve kölesi” olduklarına dair biat alır. Bu biat şekline itiraz edenler ise yine acımasızca öldürülürler. Müslim aynı Ebu Said el-Hudri gibi Emevi soyundan olmasına rağmen yapılanlara karşı çıkan Hz. Osman’ın oğlu Amr‘ın da sakallarını yoldurmuş ama Ali bin Hüseyin Zeynelabidin‘e ne hikmetse dokunmamıştır. Harre vakasından sonra “Hudeybiye ashabı”ndan kimse kalmadığı, son kalan sahabelerin orada şehit edildikleri söylenir.
Tüm zalimlerin başına gelen feci son Yezit’i de ıskalamadı. 3 yıllık halifeliğin ardından rivayet edilir ki Yezit bir gün bir av partisi sırasında atından düşüp ayağı üzengiye takılı kaldı ve atı koşarken başını taşlara çarpa çarpa parçalanarak 37 yaşında öldü. Daha sonra mezarında bile rahat edemedi. Timur’un Şam’ı alması üzerine kabrinden cesedi çıkarılıp kemikleri yakıldı, kabir toprağı 50 arşın kazılarak Kızıldeniz’e döküldü ve kabri Timur’un askerleri tarafından tuvalet olarak kullanıldı.Tarihten alınacak ibret çok fazla, sizce de öyle değil mi?
fsemih.yilmaz@gmail.com