28 Şubat 1997’de Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından alınan kararlar ve sivil yönetime müdahalenin ardından toplumun muhafazakar kesimlerine yönelik baskının altyapısını hazırlayan post-modern darbenin 22. yılı.28 Şubat sürecinde üç kızıyla birlikte cezaevinde yatan, adı başörtüsü eylemleriyle özdeşleşen HDP milletvekili Hüda Kaya, 21. yılında 28 Şubat’la ilgili BBC Türkçe’nin sorularını yanıtladı.
O dönemde binlerce kadının zulüm gördüğünü savunan Kaya, bugünkü iktidarınsa başörtüsünü ve 28 Şubat’ı istismar ettiğini öne sürdü ve “Bugünle 28 Şubat’ı kıyas mümkün değil” dedi.
Kaya, 28 Şubat sürecinin başladığı dönemde, boşanma davası açıp eşinin boşanmamak istememesiyle nedeniyle iki oğlu ve üç kızıyla İstanbul’dan gittiği Malatya’da bulunduğunu belirtiyor.
Kaya bu süreçteki başörtüsü eylemleri ve İslamcı çizgideki yayınlardaki, kılık kıyafet yönetmeliklerini eleştiren yazıları nedeniyle ceza döneminin başladığını anlatıyor:
“Biz 28 Şubat sürecinde, çocuklarımla beraber, boşanma sürecimizin devam etmesi sebebiyle gittiğimiz Malatya’da bulunuyorduk. Orada ticarete başlamıştık. Mağazamız vardı.
“Çocuklarım okula gidiyordu. Hem ticaretimizle hem de çocuklarımızın eğitim çalışmalarıyla uğraşırken bir de yandan da sosyal, ilmi ve insan hakları paralelinde çalışmalarımız devam ediyordu. Radyo ve televizyonda çalışmalarımız oluyordu.
“Türkiye’nin her bir tarafında, peyder pey, şehir şehir yayılarak devam eden bir başörtüsü yasağı vardı. 12 Eylül’den sonra artarak devam ediyordu fakat 28 Şubat 1997’deki MGK kararları sebebiyle o süreç 28 Şubat süreci diye adlandırıldı.
“Malatya’da da başlamıştı başörtüsü yasakları. Bizim bulunduğumuz ticaret mekanımız bir kadın buluşma noktası gibiydi.
“O dönemlerde ilk olarak 1998’de kılık kıyafet yasağıyla ilgili yazdığım bir yazıdan dolayı gözaltına alındım, 312’inci maddeden yargılandım. Bu yargılamada 20 ay ceza aldım.”
“Kızlarım ders sırasında gözaltına alındı”
Kaya, 1999’daki bu ilk tutukluluktan sonra cezaevine iki kızıyla birlikte girmiş:
“Karar mahkemesinde tahliye olmuştum, henüz iki üç ay geçmemişti ki, 1999’un ilkbahar aylarıydı, bu sefer tamamen kendiliğinden ani gelişen bir durum oldu. Üç kızım da Malatya İmam Hatip Lisesi’ne gidiyordu.
“Nurcihan, en küçüğümüzdü, henüz 16 yaşındaydı. Özgürlük duası ettirmişti. Kendisi söylüyor, topluluk da tekrar ediyordu. İntizar ise özgürlük türküsü isimli bir şiiri, kendisi tekrarlayıp topluluğun etmesiyle orada okumuşlardı. Tutukluluk sebebi bu. Kızlarım okuldayken ders sırasında, terörle mücadele ekipleri tarafından gözaltına alındı.
“Daha sonra benim de kaldığım yerde, benim de yakalanmamla birlikte tekrar gözaltı sorgulamaları sonucunda Malatya E tipi cezaevine bu sefer kızlarımla beraber girmiş olduk.
“Aylar süren tutukluluk devam etti, beraber, kızlarımızla cezaevindeyken. Biri dokuz biri 13 yaşında iki çocuk oğlum dışarıda kalmışlardı.
“Tehdit edildik, hem dışarıda kalan iki oğlumuza, hem de sorgulamalarda bize tehditler yapıldı; ‘Bak dışarıda çocuklar var, bir trafik kazasına kurban gidebilirler’ gibi. Daha sonraki süreçlerde dosyası basına düştüğünde biz ne ile yargılandığımızı öğrenmiş olduk. Hakkımızda idam ile dava açıldığını ‘Başörtüsüne idam’ diye bir sürmanşetle koğuşa gelen gazetelerden öğrendik.”
“Evi barkı dağıtıp Türkiye’yi terk etme kararı verdik”
Kaya’nın ve kızlarının 1998’de başlayan cezaevleri süreçleri 2004’ün sonuna kadar devam etmiş.
Aile 2001’de yurtdışında bir yaşam kurma denemesinde bulunmuş ancak 11 Eylül saldırıları nedeniyle plan başarısız olmuş:
“Bu süreç içerisinde mağazamız elimizden çıktı, iflas ettik. Çok büyük bir sıkıntı ile karşı karşıya kaldık. Çok kabus dolu, gerçekten baskın günlerdi. Şehrimize (İstanbul) dönmek zorunda kaldık, burada yeniden bir yaşam kurmaya çalıştık.
“Burada artık iş ve geçinme yönünden gerçekten artık dibe vurduğumuz, sıfırlandığımız noktalarda bu ülkede artık bize yaşam hakkı yok deyip, evi barkı dağıtıp, gemileri yakıp Türkiye’yi terk etme kararı verdik.
“Terk etme kararı verdik fakat yine ekonomik sebeplerle, beş çocuk ve ben, doğal yollardan, yasal yollardan Avrupa’ya çıkabilme imkanı bulamadık. Doğu’ya gidip Pakistan üzerinden Avrupa’ya geçelim dedik. Pakistan’a girişimizin birinci haftasında 11 Eylül meydana geldi ve Avrupa ülkeleri özel uçaklar gönderip bütün diplomatlarını, ailelerini ülkelerine götürdüler. Biz bir yıl orada kalmak zorunda, mahsur kaldık.
“Her açıdan belirsizlikler çok can sıkıcıydı. Bir yıl sonra hapisse hapis dedik ve geri döndük ülkeye.”
Kaya, 2005’te tüm ailenin bir araya geldiğini ancak kısa süre sonra 25 yaşındaki kızı Nurulhak’ın, Bandırma Cezaevi’ni ziyaretlerde tanışıp yakınlaştıkları bazı ailelerin kendilerini tatile daveti ardından gittikleri Bandırma’da Nurulhak’ın trafik kazasında öldüğünü anlatıyor.
“Bugün iktidar kendine büyük bir istismar alanı açmış durumda”
Kaya, o dönem dindar kesimlerin ve özellikle kadınların büyük zorluklar yaşadığını savunuyor.
Bununla birlikte Kaya’ya göre bugünkü Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı hem başörtüsünü hem de 28 Şubat’ı istismar ediyor:
“Bugün 28 Şubat’ın acıları üzerinden, bedelleri üzerinden, dindar çevrelerin özellikle de başörtülü kadınların ödedikleri bedeller, yaşadıkları krizler yönünden, iktidar kendine büyük bir istismar alanı, söylem alanı açmış durumda.
“Şimdi konjonktürel bir başörtüsü özgürlüğü olduğunu düşünüyorum çünkü bunun hala bir yasal güvencesi yok. Hala bu yarayı kaşımak, iktidarın en fazla sömürdüğü alanlardan bir tanesi. ‘Biz gidersek bakın yine aynı şey başımıza gelir’ diye, sürekli bu yarayı kaşımaya devam ediyor. 17 yıllık iktidar istese bunun yasal güvencesini zaten oluştururdu.”
“Toplumun her kesimine sirayet etmiş büyük bir zulüm yaşanıyor”
Haklar ve özgürlükler açısından 28 Şubat’a kıyasla bugünkü şartların çok daha ağır olduğunu öne süren Kaya, toplumun tümüne yönelik bir zulüm yaşatıldığını savunuyor:
“28 Şubat’ın gerçekten çok çok üzerinde, farklı bir süreci yaşadığımızı düşünüyorum. Bugünkü bu iktidarın politikaları ile sadece 28 Şubat’ta olduğu gibi halkın belli bir kesimine ait bir zulüm yok, şu anda genelleşmiş ve toplumun her kesimine sirayet etmiş büyük bir zulüm yaşanıyor. Siz sarayın yanında değilseniz, kim olursanız olun, başörtülü başörtüsüz, inanan inanmayan, partili partisiz…”
Kaya, kişisel olarak da 28 Şubat sürecinde yaşamadığı bazı şeyleri bu süreçte yaşadığını belirtiyor:
“Bizim 2016’da Kadıköy’de bir kadın basın açıklamamız oldu. Beni arabayla oraya götürdüğü için oğlum Muhammed Cihad da yanımdaydı. Kadıköy Meydanı’nda kalabalık bir polis grubunun üzerimize saldırmasıyla, bizleri yerlere attılar. Cihad’ı ayrı bir şekilde hedef alıp onun üzerine çullandılar ve orada, gözümüzün önünde büyük bir şiddet uyguladılar. Daha sonra İskele karakolunda özel bir muameleyle şiddet uyguladılar, felçten döndü. Omuriliği kırılmasıyla hastaneye kaldırıldı ve hastanede bile kelepçelendi, davası iki yıl devam etti ve üstüne de ceza verdiler.
“Diğer oğlumun, İstanbul Büyükşehir’de iyi bir işi var iken, hak ederek sevilerek işini yapıyor iken sadece Hüda Kaya’nın oğlu olduğunun anlaşmasıyla birlikte işine son verildi ve bugün hiç bir yerde iş bulamıyor.
“28 Şubatlarda defalarca evimiz basıldı, defalarca yargılandık, gözaltına alındık, takip edildik fakat ben üstümü başımı giyiniyordum, kapıları açıyorduk. 2017’de gözaltına alındığımda, hem de bir milletvekili olarak bile gözaltına alındığım yerde, yatak odamda, daha başörtümü bile bağlayamadan, gece yarısı, uyku saatinde, üstümü başımı giyinmeme bile müsaade edilmedi. Kadın, erkek polisler odama daldılar, benim şiddetle karşı koymamla, tepki göstermemle, aramızda fiziki bir müdahale yaşandı ve beni kelepçeleyerek çıkardılar gözaltına, götürdüler. Bunu ben 28 Şubatlarda bile yaşamadım, bir vatandaş olarak bile yaşamadım.
“Sadece Saray’ın destekçisi olursanız, siz onların başörtülü bacısısınız, muhalefet ediyorsanız başörtülü olup olmamanızın hiçbir anlamı yoktur.”