Kızımın vefatından sonra, saçlarını bağladığım tokayı eşime vermişler. Eşim de birini kendine saklamış birini bana getirdi. Ona, “Kendine iyi bak, pes etme, isyan etme” dedim. “Tamam” dedi. Çocuklarımız için hatim indirmeye başlamış. “Kuran şifa olsun, okudukça rahatlasın…”
İki küçük kızını, babasını ve kayınvalidesini cezaevi ziyareti dönüşü meydana gelen kazada kaybeden Hatice Civelek, annesi ve kız kardeşiyle paylaştığı evin bir odasındaki hasta yatağında zorlanarak doğruluyor. Vitrini ve duvarları süsleyen ‘mesut anlar galerisi’nin yanındaki masadan uzandığı küçük kavanozu alıyor ve kapağını açıyor:
‘SAÇIM SAÇIN OLSUNA BAĞIŞLAMIŞTIK’
Çocuklarımın ilklerini saklamayı severim. Kızımın ilk kestirdiği saçı… İlk defteri, ilk battaniyesi, ilk bayramlığı… hepsi duruyor. Kıyafetlerini ihtiyacı olanlara verdim ama bunları hâlâ saklıyorum. Kazanın ardından babası cenazeden sonra yaralı olarak kaldırıldığım hastaneye geldiğinde getirdi bu turuncu tokayı. Saçlarını ‘saçım saçın olsun’a bağışlamıştık, o yüzden oldukça kısa kestirdik ki uzun saç bağışlayabilelim. Saçları iki tarafına bağlamıştım bu tokalarla, kızımın saçından çıkarmışlar vefatından sonra, eşime vermişler. Eşim de birini kendine saklamış birini de hastanede bana getirdi. Ona, “Kendine iyi bak, üzülme, pes etme, isyan etme.” dedim. “Tamam” dedi. Ayrıldık, yüz yüze bir daha iki ay sonra görüştük.
Yüzünde hüzünlü bir tebessüm beliriyor Hatice öğretmenin. “Ben de saçının yanına koydum ki hatıra işte…” diyor: Tabii unutmak mümkün değil ki hatırlatacak bir şey olsun. En azından kendileri olmasa da bir parçalarının varlığı insana kendini iyi hissettiriyor…
‘BABAMIN TEK DERDİ BİZİ OKUTMAKTI’
1986 yılında Bolu’da doğdu Hatice Civelek. İlkokul, ortaokul ve liseyi Düzce’de okudu. Babası bir imamdı. “Hep bu evde yaşadık.” diyor: Burada büyüdüm, buradan gelin olarak gittim, şimdi yine buraya döndüm!
Dört kız kardeşin ikincisi Hatice öğretmen. Ablası çocuk gelişimi öğretmeni, kardeşlerinden biri ilahiyat okuyor, en küçükleri ise hemşirelik… “Babamın tek derdi bizi okutmaktı.” derken, özlemle anıyor çocukluk ve ilk gençlik günlerini:
‘CENAZESİ ŞEHİT CENAZESİ GİBİYDİ’
“Herkes tarafından sevilen biriydi babam. O da en çok bizi severdi… Evlatları arasında ayırım yapmazdı. Fakat, ‘O daha çok abdestine namazına dikkat ediyor, çok Kuran okuyor.’ diye beni biraz daha sevdiğini söylerdi.Ben bulunamadım ama cenazesi şehit cenazesi gibiydi; Düzce’de bir imamın cenazesi hiç bu kadar kalabalık olmadı dedi hazır bulunanlar. Muhteşem bir babaydı…
‘SUÇU NE, SUÇU NE…’
Eşim için, ‘Suçu olmasa bu kadar içeride kalmazdı’ diyenler de gelmiş cenazeye. ‘Suçu ne, suçu ne’ diye üzüntüden bayılanlar olmuş. Ama kendimizi anlatmak, derdimizi anlatmak zor. İkna kabiliyetim yüksektir ama bir yerden sonra ben de bıraktım anlatmayı…
İyi ve mutlu bir hayatım oldu diyen Hatice Civelek, 1999 Düzce depreminde kentteymiş. “Bir yakınımı kaybetmedim.” derken ekliyor: “Evet, uzun zamandır bir yakınımı kaybetmemiştim.”
Eşi Enes Evren Civelek ise Karadenizli, Rize’de dünyaya gelmiş. Türkçe öğretmenliği okumuş. 1999 yılında Gazi Üniversitesini kazanmış. Sonra tekrar sınava girmiş ve Ereğli’de Türkçe öğretmenliği bölümünü kazanmış.Tanışmaları ile ilgili olarak, “Yollarımız Ereğli’de kesişti. Ben son sınıftaydım, o derslerini bitirmeye çalışıyordu. Beni bir arkadaşı bir konuşma yaparken görmüş. Enes Bey’e yakıştırmış. Görüştük, sonrası kolay olmadı…” diyor.
Öğretmen adayı Hatice Civelek, 2008 yılının Temmuz ayında mezun olduğunda müstakbel eşinin birkaç dersi varmış. Sonra Ankara Gazi Üniversitesinden af çıkınca apar topar 9 aylık bir süre için Ankara’ya gitmiş: “Mezun olayım, Ereğli’ye döneriz.” demiş. Derken eski arkadaşlarından biri ile karşılaşınca Beypazarı’nın yolunu tutmuş.
Fakat öncesindeki süreç kolay olmamış hiç: 28 Nisan 2008’de tanıştık. İki hafta sonra arkadaşlarıyla beni Düzce’ye istemeye geldi Enes Bey. Babam, “Kızım daha küçük” diye vermedi. Gittiler neyse…
Babam bir gün izin almak için Diyanet’e gidiyor; malum imam. Orada üç imamla konuşuyor. Söz dönüp dolaşıp çocuklarına geliyor. Biri, “Bizim kızı istemeye geldiler, vermedim, kaçtı” diyor. Diğeri, “Bizim kızın sevgilisi varmış, intihar etti.” diyor, öteki ise başka bir olay anlatıyor. Babam, kendi kendine, “Meğer kızlar ne hale gelmiş, benim kızım da böyle şeyler yapar mı acaba!” diye içinden geçiriyor.Tabii o sırada Ereğli’ye geliyor, Enes Bey’i araştırıyor, mahalleye, arkadaşlarına soruyor önce. Sonra kendisini buluyor.“Ben baştan hayır dedim ama araştırdım, iyi çocuk. Evlenebilirsiniz.” dedi. Kendimi aynı yılın 31 Mayıs’ında nişanda buldum. 11 Temmuz’da da evlendik. Düzce’de kına yaptım, düğünü Ereğli’de yaptık. Deniz kenarında güzel bir yerdi. Pek düğün dernek sevmem ama güzeldi…
‘KADİR GECESİ DOĞMUŞSUNUZ’
Evlilik hayatının kendisi için yeni bir başlangıç olduğunu söyleyen Hatice Civelek, “Çok şanslısın, Kadir Gecesi doğmuşsun, Enes melek gibi bir insandır.” diyorlardı.Benim önümde babam gibi bir örnek vardı. Sabah erkenden kalkar, sobayı yakar, kahvaltıyı hazırlar, okula getirip götürür… Arada da vazifelerini ihmal etmezdi.Eşim çok iyi bir insan ama pek göremezdik. Sabah erkenden gider, gece geç vakitlere kadar çalışırdı. Ailemiz için koşuştururdu. Hafta sonları pikniğe gitmeyi, mangal yakmayı severdi. Parka, sahile giderdik..
‘AKLI ERİNCE DARBECİ KENAN EVREN’İN İSMİNİ REDDETTİ’
Arkadaşları ve ailesi arasında Enes diye anılan fakat kimliğinde Evren olan isminin de ilginç bir öyküsü var Evren Civelek’in. 9 Kasım 1981 günü Evren Civelek doğduğunda babası Mahmut Civelek vatani görevini er olarak yapıyormuş. Er mektupları okunduğu için durumdan haberdar olan komutanları hem müjde vermişler hem de sormuşlar: Oğluna ne ad vereceksin?
Rize’de Atatürkçü kimliği ile tanınan, müzisyen olarak adını duyuran ama Zabıta olarak hayatını kazanan baba Civelek, “Komutanım 10 Kasım Atamızın vefat yıl dönümü. 9 Kasım’da ise oğlum dünyaya gelmiş. Doğuş koyacağım adını.” demiş.Komutanları, “Doğuş diye isim mi olur, çocuğunun adını ya Kenan ya Evren koyacaksın, istersen Kenan Evren de koyabilirsin.” deyince Evren’de karar kılmış ve mektupla Rize’deki ailesine bildirmiş er Mahmut Civelek. Ama içine de hiç sinmemiş. Ama komutanına verdiği sözden de caymamak için bir yıl sonra geldiği askerlik görevinden sonra nüfus müdürlüğünde oğlunun adını Evren yazdırmış.Fakat Evren biraz büyüyüp olan bitenin farkına varınca isminden rahatsız olmuş. Tatillerde Kur’an kursuna giderken mahallenin hocasına açmış konuyu. O da, “Senin hal ve tavırların Enes bin Malik’e çok benziyor, seni Enes diye çağıralım.” demiş.Derken önce arkadaşları, sonra ailesi Enes olarak hitap etmişler hep. Fakat ilk gençliğinde bile bir darbeci generalin isminden rahatsız olan Enes Evren Civelek mahkemeye çıktığında, “kod adı kullanıyordu, o da Enes”ti denilince ne söyleyeceğini bilememiş.
‘KAÇ ÇOCUĞUN VAR, DEDİKLERİNDE SINIFIMDAKİ ÇOCUKLARI DA SÖYLERDİM’
Hatice ve Enes Evren Civelek çiftinin ilk çocukları 2010 yılının 23 Temmuz’unda dünyaya gelmiş. Doğumdan bir yıl sonra 2011 yılında KPSS’ye hazırlanmış, sınavı kazanmış ve İstanbul Samandıra’ya sınıf öğretmeni olarak atanmış. 5 sene yaptığı öğretmenliği unutamıyor. 2016 yılının 23 Temmuz’unda ise önce açığa alınmış, 1 Eylül’deki 672 no’lu ilk KHK ile de ihraç edilmiş.
“Kaç çocuğun var?” dediklerinde kendi çocuklarına sınıf mevcudunu katıp öyle söylediğini belirten Hatice öğretmen şunları söylüyor:
Bana rızkın elinden gitti diyorlardı. Rızkı Allah verir. Ama insanın öğrencilerinden ayrılması zor oluyor. Onlara faydalı olma, bir şey verme imkânın elinden alınıyor. Bazen aklıma geliyordu, “Biz atıldık, acaba çocuklarım, öğrencilerim sağda solda duyduklarına kanar mı, suizanda bulunur mu?” diye… Şükür olmadı. Öğrenciler gibi veliler de çok üzüldü. “Size haksızlık yapıldı.” dediler.Çocukları çok sevdiğini, erken evlenmesinin sebebinin de erken yaşta anne olmak olduğunu ifade eden Hatice öğretmen, “İkinci kızım da 2015 yılının 15 Ocak’ında dünyaya geldi. Prematüre doğdu. 31 haftalık! İki hafta sonra karne verecektim. Bazı sağlık sorunlarını hissediyordum ama, “Öğrencilerimin karnesini vereyim ondan sonra doktora giderim.” diyordum. Ertesi gün doğuma gittim. Betül dünyaya geldi.
‘NAİME’M BABASINA ÇOK DÜŞKÜNDÜ’
15-20 gün yoğun bakımda kaldı yavrum. Ciğerleri gelişmemişti. Sonrasında da rüzgar esse hastalanırdı. Hava makinesi kullanıyordu. Hep hastaydı Betül…
Çocukların sorumluluğu daha çok bendeydi. Eşim çok yoruluyordu. Tutuklanmadan önce son günlerinde daha çok vakit ayırıyordu çocuklarına. Naime’yi daha çok bu dönemde tanıdı. Naime’m büyüdü, tavrı-tarzı oldu o hapisteyken. Olgunlaştı. Diğeri küçüktü ama Naime’m babasını çok severdi.
‘EVE GÖZALTI İÇİN GELEN POLİSLER İYİ İNSANLARDI’
İlk kez gözaltına alındığında evde telefon tamirciliği yapıyordu. Sonra Milli Eğitim’de ücretli din kültürü dersleri öğretmenliği yaptı devlet okulunda.Eve gözaltı için geldiklerinde polisler bile Naime’nin yüzüne yansıyan tedirginliği anladı, “Babanın tamirci arkadaşıyız. Tamir edilecek telefonlarımız var, baktırıp getireceğiz geri.” dediler. Ama o tabletini de alınca şaşırdı, “Tablet bozuk değil!” dedi. “Hırsız girmiş, açıp iyice içine bakacağız ve vereceğiz.” dedi polisler. İyi insanlardı.
‘ÖĞRETMENİM, BANA BİR DİLEK YETER, BABAM GELSİN’
Ama babası gelmiyordu. Yokluk göstermedik ama. Okula gidiyor. İlk ramazan iftarı vardı. Öğretmeni ağlayarak yanıma geldi: “Sınıfta sordum üç dileğiniz olsa ne isterdiniz?” diye. Naime’m, “Öğretmenim, benim için bir dilek yeter, babam gelsin başka bir şey istemem.” demiş. Çok içliydi kızım, çok duygusaldı.
‘ALNIM SECDEYE NE ZAMAN DEĞECEK, ONU SORACAĞIM DOKTORA…’
Hayatı son bir kaç yılda tamamen değişen KHK’lı öğretmen Hatice Civelek, çocuklarının hatırası, babasının özlemi ve eşinin hasretiyle günlerini geçiriyor. Eşine verilen orantısız cezanın düzeltileceğini ve her şeye sil baştan başlayacağını söylüyor. “Genelde bu tür kazalar felçle sonuçlanıyormuş. Çok ucuz kurtulmuşum.” derken namazlarda secde edememekten şikayet ediyor: “Yatarak kılıyordum, şimdi sandalyede oturarak kılıyorum namazlarımı. Ağır geliyor secde edememek. Alnım secdeye ne zaman değecek? Doktora tekrar gittiğimde ilk soracağım soru bu olacak.
‘KUR’AN ŞİFA OLSUN!’
Eşi de adaletin tecelli etmesini beklerken yaşanan kazadan sonra çocukları, annesi ve kayınpederi için hatim indirmeye başlamış. “Kuran okumayı çok sever. Kazadan sonra on cüzüm kaldı, dedi. İlaçları ağır, çok uyutuyor. Yanındaki arkadaşı beş vakit namaza bile zor kaldırıyormuş. “Kuran şifa olsun istiyorum, okudukça rahatlasın…”
KHK’LI HATİCE ÖĞRETMEN’İN ÖYKÜSÜNÜN BELGESELİNİ İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ