Gregor Samsaların hikayesine devam ediyoruz. Neredeyse her kesimden ve çok sayıda örneğin varlığı bize ‘metamorfoz’un bir salgına dönüştüğünü gösteriyor.
Bugünkü örneğimiz liberal görünümlü şahin: Atilla Yayla. Hikayesi en ilginç olanlardan, çünkü içiçe metamorfozlar yaşayan biri o. Hayata siyasi yelpazenin en sağında başladı; Yeniden Milli Mücadele denilen din soslu devletçi/milliyetçi örgütün içinde yer aldı. Taha Akyol, Cemil Çiçek, Melih Gökçek, Ahmet Taşgetiren ve Hüseyin Gülerce o yapının ilk akla gelen isimleri. Aykut Edibali’nin kurucusu olduğu teşkilatın dağılması sonucunda her biri bir yere gitti. Yayla’nın payına liberallik düştü.
Yayla, liberal düşüncenin yalnızca savunucusu değil, kurumsallaşması ve bir öğreti olarak yayılması için aktif çaba içinde oldu. Liberal Düşünce Topluluğu’nun kurucusu ve uzun dönem başkanı olarak görev yaptı. Bilhassa gençler arasında özgür düşüncenin mayalanması adına aktiviteler yaptı. AKP iktidarıyla birlikte içindeki şahin hortladı ve bir anda faşizme liberal teviller uyduran bir simyacıya dönüştü.
Yayla’nın liberal düşünceyi kuranları mezarında ters döndürecek çok işi var. Mesela Kanun Hükmünde Kararname ile 15 Temmuz’a mali ve cezai sorumsuzluk getirilmesini savundu ve ekledi: “CHP iktidara gelse darbecileri değil darbeye karşı çıkanları cezalandırmaya kalkar” Mutlak sorumsuzluğu liberallikle-hukukla nasıl bağdaştığını açıklamasını Yayla’dan hâlâ bekliyoruz.
Atatürk’e ‘adam’ diyerek hakaret ettiği gerekçesiyle bir panel sırasında linç edilmekten kılpayı kurtuldu. Montunu ters giyerek kalabalığa karışarak kendini kurtarabildi. Bu yüzden 15 ay hapis cezası aldı. Peki bunları yaşamış biri olarak Yayla’nın Erdoğan’a hakaret davalarına karşı tavrı ne dersiniz? Lafı epey dolandırdıktan sonra kabahati savcılara atıyor; Erdoğan’a ise hukuku ve demokrasiyi hatırlatmıyor, sadece ‘daha iyi olur’ demekle yetiniyor. “Erdoğan bu tür sözlere karşı bazen sözle cevap veriyor bazen yargıya başvuruyor. Onun şikâyeti olmasa bile bazı savcılar da ya kimi vatandaşların suç duyurularıyla ya gerektiği düşüncesiyle ya da iktidarın hoşuna gideceği beklentisiyle hukukî takibat başlatıyor. ..Hem içerde hem dışarda Erdoğan’ın ve yargı makamlarının tahammülsüzlüğü olarak algılanıyor ve yorumlanıyor. Yargı makamları ikide bir ona buna soruşturma açmaya koşmamalı. Netice itibariyle bu biraz da toplumun ve toplumsal kesimlerin olgunlaşması meselesi. Her şey hukukla çözülemez ve tanzim edilemez. Erdoğan’a yapılan ağır sözlü saldırı ve sataşmalara gerekirse onu savunanlar, taraftarları, sevenleri sosyal medyada, geleneksel medyada ve sohbet/tartışma ortamlarında cevap verebilir. Böylesi herkes için daha iyi.”
KABATAŞÇILARDAN FAZLA KABATAŞÇI!
Yayla, artık senaristlerinin bile savunamadığı ‘Kabataş’ta başörtülü bacımın üstüne işediler’ senaryosunun da arkasında durdu. Bazı kamera görüntülerinin kayıp olduğunu filan ileri sürdürken sonra şunları söylüyor: “İkinci nokta da Gezi’nin yol açtığı saldırganlığı ve tacizciliği Kabataş’a indirgeme ve orada yok sayma veya aklama eğilimi. Gezi olayları sırasında bir Kabataş olayı yaşanmadı, binlerce Kabataş olayı yaşandı. Hadi Kabataş’taki Kabataş olayı yaşanmadı diyelim, diğer yerlerdeki Kabataş olaylarını nereye koyacağız? Bu tür tacizlere bizzat şahit oldum. Onları bırakın, ben bile tacize ve saldırıya uğradığım hissine kapıldım. Her an bir saldırıya uğrama tehdidi altında kaldım. Hayatımı ve hayat tarzımı gerekirse mukabil şiddet kullanarak korumam gerektiği kanaatine vardım. Bütün bunları unutacak veya görmezden mi geleceğiz?”
Yayla’nın terör ve demokrasi ilişkisine dair düşünceleri de sıradışı. Siz demokrasi ve eğitimin terörü azaltacağını düşünüyorsunuz değil mi? Ona göre tam tersi, demokrasi ve eğitim terörizmi azdırıyor. “Uluslararası terörizmin bir başka sebebi, daha doğrusu terörizmin doğmasını kolaylaştıran faktörlerden birisi de, demokratik hak ve hürriyetlerin sağladığı geniş hareket serbestisi alanıdır. (…) Seyahat hürriyetinin bulunması, dilenilen yerde oturma ve çalışma, toplanma, dernek kurma, fikrini ifade etme ve yayma, konut dokunulmazlığı, yargılanma hakları, hür, devlet güdümünden uzak basın yayın araçları, kişilik haklarının garanti altında olması gibi demokratik kurumlar terörizmin var olabilmesi ve etki gösterebilmesi için gereklidir(…) Buna karşılık, totaliter rejimlerde terörizmden eser bulunmamaktadır.(…) Uluslararası terörizmin daha başka kolaylaştırıcı sebepleri de vardır. Çağımızda eğitim imkanlarının artması, kişilerin kendilerini başkalarıyla kıyaslayacak bilgiye, etrafını daha iyi gözleme yeteneğine eğitimle ulaşması da terörü kolaylaştıran etkenlerdendir. (…)” Yayla’nın bu satırlarını okuduktan sonra “gözünü sevdiğimin diktatörlüğü” dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Engin hoşgörüsü ve fikir hürriyetine olan inancını(!) Yayla’nın sosyal medya paylaşımları ve tavırlarından da görebiliriz. Kerem Altıparmak ve Cenk Yiğiter gibi hukukçu akademisyenler başta olmak üzere en küçük bir eleştiri yapanı anında engelliyor. Düşünceye böylesine tahammüllü! Liberal akademisyeni bu ise ülkenin Cumhurbaşkanının Erdoğan olmasına niye şaşırıyoruz ki!
Kendini tavır koymaya mecbur hissettiği konularda muktediri rahatsız etmemek adına sözü öylesine dolambaçlı söylüyor ki, nihayetinde aslında mağdurun haksız olduğuna kanaat getiriyorsunuz. Mesela Mahsur Yavaş tartışmasında şunları yazdı: “Ankara’da CHP aday Mansur Yavaş hakkında bugünlerde bir dava açılması hiç hoşuma gitmedi. Hukukî durumu bilmiyorum. Epeyce karmaşık görünüyor. CHP’nin yeterli derinlik ve genişlikte bir araştırma yapmadan Yavaş’ı aday göstermesini de siyasi acemilik olarak görüyorum. Ancak, açılan dava demokratik siyaset açısından doğru ve yararlı görünmüyor. Bu dava, âdil bir siyasî yarışla saf dışı bırakılması, yani seçimlerde geçilmesi gereken bir rakibi hukuku kullanarak yarışma minderinin dışına atma çabası gibi görülebilir.”
Turpun büyüğünü sona sakladım. Yayla’nın sosyal medyada paylaştığı bir kare aslında herşeyi özetliyor. Hoca üşenmemiş gidip tanzim satış noktasından iki kilo nohut almış ve bunu sosyal medyada paylaşmış. Yandaş medya ve üniversitelerden yeterince kazandığı için ucuz nohuta ihtiyacı yok. Sadece Erdoğan’a selam gönderiyor. Devletin, serbest piyasaya ‘ayakkabılarıyla girmesi’ bir liberal olarak onu rahatsız etmemiş bilakis mutlu olmuş görünüyor. O fotograf böceğe dönüşen Gregor Samsa’nın hikayesini inanılmaz olmaktan çıkarmak için çekilmiş gibi. Bizde ne örnekler varmış Samsa’ya rahmet okutacak…
Yayla, bugünlerde kaybettiği bir dava ile gündemde; Haliç Üniversitesi’ndeki işini geri alabilmek için açtığı davayı kaybetti ve bunu büyük bir mağduriyet olarak sunuyor. Barış Bildirisi yayınlayan akademisyenlerin üniversiteye öğrenci olarak bile kabul edilmediği bir ortamda ve haklarında hapis cezaları havada uçuşurken sadece acı bir tebessümü hak ediyor bu çaba. Yüzlerce akademisyen Hizmet Hareketine yakın olduğu iddiasıyla kapatılan üniversitelerde çalıştığı için üç yıldır cezaevinde ve 15 yıla kadar ceza alanlar var. Bir o kadar da KHK’lı var. Yayla’ya ‘Allah başka dert vermesin’ demek dışında yapacak bir şeyimiz yok.
ÇIKAN KISMIN ÖZETİ
Gregor Samsa, bir sabah yatağından kalkamadığında önce neye uğradığını bilemez. Zamanla bir böceğe dönüştüğünü anlar. Artık normalleri değişmiş ve kokuşmuş yiyeceklerden hoşlanmaya başlamıştır. Eskiden iğrendiği şeyler şimdi keyif objesi haline gelmiştir. ‘Dönüşüm’ bir bilim kurgu romanı değildir; ekonomik gücün toplumsal ilişkileri belirleme ve dönüştürme gücünü analiz eder. Kafka, Metamorfoz’u bugünün Türkiyesinde yazsaydı hayal gücüne fazla iş düşmezdi. 85 yaşındaki Sisi Bingöl’e ya da yeni doğum yapmış lohusa kadınlara eziyet etmekten haz alan bir ‘Yeni Türkiye’ var karşımızda. Kabuğunun üstüne sırt üstü yuvarlanmış ve bir türlü ayağa kalkamıyor.
Kafka değilim, ama bir portreler dizisi yapmayı düşünüyorum. Yakın tarihte iz bırakmış isimleri kişisel tanıklıklarımla birlikte ele almak istiyorum. Toplumsal dönüşümün fotoğrafını çekmenin kolay yolu temsil kabiliyeti yüksek örnekleri masaya yatırmak. Pek çoğu Kafka’nın Metamorfoz’da anlattığı türden dönüşümler yaşadığından ilginç tablolar ortaya çıkıyor. Gregor Samsa’lar; onları dönüştüren ortamlar ve yeni normalleri doğuran saikler birlikte ele alındığında bir çok soru cevabını buluyor; resimdeki boşluklar doluyor.