Tr724 ÖZEL HABER | İLKER DOĞAN
‘Ya biat ya yok oluş’ diyordu iktidarın gazetesi Sabah bir manşetinde. Önce iş adamı Akın İpek’in sahibi olduğu Bugün Gazetesi susturuldu. Ardından Türkiye’nin en çok satan gazetesi Zaman’ı hedef aldı iktidar sahipleri. Camia’yı diktatörlüğe giden yolda en büyük engel olarak görüyorlardı.
17/25 Aralık’ta suçüstü yakalanmanın da verdiği kin ve nefretle Cemaat’in yayın organı olarak kabul ettikleri Zaman’a devletin bütün imkanlarını kullanarak saldırdılar. Ve 4 Mart 2016’da gazeteye hukuki dayanaktan yoksun, skandal bir kararla kayyım atandı. Ve sonra ne anayasa kaldı çiğnenmedik, ne hukuk! Aradan geçen 3 yılda demokrasiden ışık hızıyla uzaklaşan Türkiye, diktatörlüğe doğru koşar adım gidiyor.
Türkiye’nin AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın medya ile arası hiçbir zaman iyi olmadı. Dönemin Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’ı, “MİT’e yönelik atılan o iftiralar bir ajanlık, casusluk faaliyetidir. Bu haberi yapan kişi bunun bedelini ağır ödeyecek! Öyle bırakmam onu.” diyerek tehdit eden kişi Erdoğan’dan başkası değildi. Bir dönem Doğan Medya Grubu’nu hedef aldı. Deneyimli gazeteci Cengiz Çandar’ı meydanlarda hedef gösteren de oydu, yazar Nuray Mert’i, ‘namertlik’le suçlayan da Amberin Zaman’a, ‘edepsiz kadın’ diyerek hakaret eden de…
BUGÜN DE ZAMAN DA BİAT ETMEDİ!
Nisan 2012’deki bir konuşmasında, gazetecilere hitaben, “Bunları bu tasmalarından kurtaran biz olduk!” demişti. Gazetecileri ‘boyunları tasmalı’ kulları olarak görüyordu. Ve muhtemelen böyle düşündüğü için de bütün gazetecilerin kendisine minnet duymasını dahası biat etmesini istiyordu. Ancak ne Bugün Gazetesi boyun eğdi, ne Meydan Gazetesi ne de Zaman… O halde geriye tek bir seçenek kalıyordu; Cemaat’e yakın yayın organları susturulmalıydı!
CADI AVIYSA CADI AVI!
Cemaat’e yönelik operasyonun köşe taşları bizzat Recep Erdoğan tarafından adım adım döşendi… Erdoğan, hem başbakanlığı hem de cumhurbaşkanlığı döneminde Camia’ya yönelik operasyon için hazırlık yapıldığını defalarca söyledi. Yargıda, emniyette ve hatta yasalarda ‘Cemaat’i bitirmek için’ gerekli düzenlemeler yapıldı… Sulh ceza mahkemelerinin yerine süper yetkilerle donatılmış sulh ceza hâkimlikleri kuruldu. Kuruluşu Anayasa’ya aykırı olan bu mahkemelere seçilmiş militanlar/isimler atandı. 6 Mart 2014’te bir canlı yayında “Önce her şeyin altyapısını oluşturacaksınız.” demişti. 29 Mart 2014’te, “Bunlar casustur. Zaten bunlar önümüzdeki günlerde, haftalarda, aylarda bununla yargılanacaklar. Ne dedim, inlerine gireceğiz.” ifadelerini kullandı. 11 Mayıs 2014’te partisinin Afyonkarahisar kampında, “Cadı avıysa, biz bu cadı avını yapacağız, bunu da bilin.” diyerek hukuku ayaklar altına alacaklarını resmen ilan etti.
https://www.youtube.com/watch?v=XiFRAEIbqVk
TİB ÇALIŞANI: SAHTE DELİL ÜRETİYORUZ!
Erdoğan rejimi, Camia’yı bitirmek için sahte delil üretmekten çekinmedi. TİB çalışanı olduğunu belirten bir kişinin çok sayıda gazeteciye gönderdiği ihbar mektubuna göre, ‘paralel yapı tarafından dinlenmiş’ gibi göstermek için, TİB Başkanı Cemalettin Çelik’in talimatıylı yaklaşık 2 bin kişinin ‘IMEI’ numaraları, ‘eskiden dinlenen numaralarmış’ gibi sisteme girildi. Ardından kayıtlar sonradan bulunabilecek şekilde silindi. Bu kayıtlar ‘telekulak skandalı’ olarak bir kısım medyaya servis edilerek kamuoyuna duyurulacaktı ve bu plan harfiyen uygulandı. Yandaş medya ‘paralel yapı’ olarak tanımladığı cemaatin 7 bin kişiyi dinlediğini yazdı. Ancak böyle bir dinleme teknik olarak mümkün bile değildi!
SULH CEZALARLA DEFTERLERİNİ DÜRECEĞİM
BBP Genel Başkan Yardımcısı Remzi Çayır, 13 Mart 2015’te sulh ceza hâkimlikleriyle ilgili çok önemli bir anekdot paylaştı gazetecilerle. Çayır, “Cumhurbaşkanlığı desteği için (25 Haziran 2014 tarihinde) bize gelmişti. Aynen şu cümleyi kullandı; ‘Sulh ceza mahkemeleri ile ilgili düzenleme yaptık. Kanun çıktığında bunların (Cemaat’in) defterini düreceğim.’ Aynen bu ifadeyi kullandı.” diyecekti.
FUAT AVNİ HABER VERİYOR: ZAMAN’A BASKIN VAR!
Medyaya yönelik darbe operasyonunun haberini 11 Aralık 2014’de dönemin Twitter fenomeni Fuat Avni verdi. Zaman Gazetesi’nin o günkü genel yayın müdürü Ekrem Dumanlı ve Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca’nın da aralarında bulunduğu 150’si gazeteci toplam 400 ismin gözaltına alınacağını duyurdu. Operasyon cuma günü sabah yapılacaktı.
DUMANLI: BİZDEN SONRA SIRA DİĞERLERİNE GELECEK
Ekrem Dumanlı, yapılacağı söylenen operasyonu ‘cinnet’ olarak yorumladı. Dumanlı, “Bu mevzuyu basite indirgemek, bir Cemaat-parti kavgası gibi senarize etmek çok büyük gaflet olur. Bunun faturasını bu ülke çok ağır öder. Eğer burada başarılı olurlarsa sıra diğer muhalif gazete ve televizyonlara gelecek!” ifadelerini kullandı. Boyun eğmeyeceklerini söyledi.
BAŞSAVCILIK: HAKKINIZDA SORUŞTURMA YOK
İddiaya göre operasyon 12 Aralık Cuma günü yapılacaktı ancak yapılmadı. Ekrem Dumanlı, bir gece önce söylediğini yaptı ve cuma namazının ardından Hidayet Karaca ile birlikte Çağlayan Adliyesi’ne giderek kendisi hakkında soruşturma olup olmadığını avukatları aracılığıyla sordu. Bizzat İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu, Dumanlı ve Karaca hakkında iddia edildiği gibi böyle bir soruşturma olmadığını bildirdi.
OPERASYON HAZIRLIKLARI BAŞLIYOR
Başsavcı Hadi Salihoğlu’nun açıklamasından sadece bir gün sonra, yine Fuat Avni, ertelenen operasyonun yapılacağını yazdı. Listede Dumanlı ve Karaca’nın yanı sıra STV’de yayınlanan ‘Tek Türkiye’ dizisinin senaristleri, grafikeri ve hatta stajyer olarak birkaç ay televizyonda çalışanlar bile vardı. Zaman ve Samanyolu TV’nin önünde kısa sürede binlerce insan toplandı. ‘Özgür basın susturulamaz’ sloganları gecenin karanlığı deliyordu o gün.
ALLAH’TAN BAŞKASINA BOYUN EĞMEYECEĞİZ
Ekrem Dumanlı, gecenin bir yarısı gazetenin önünde toplananlara ‘Allah’tan başkasına boyun eğmeyeceğiz’ diye seslendi: “Bu çok açık demokrasiye yapılan bir darbedir. Basın özgürlüğüne yapılan bir darbedir. Fikir hürriyetine yapılan bir darbedir. Bir korkutma, sindirme teşebbüsüdür. Ama biz her zaman söylüyoruz; herkes sussa biz susmayız, herkes korksa biz korkmayız.”
SİPARİŞ OPERASYON ESKİŞEHİR’DEN BAŞLADI
Ve pazar sabahı gözaltılar başladı. İlk gözaltı haberi Eskişehir’den geldi… Tek Türkiye dizisinin yapımcısı Salih Asan’ın sabah namazı için kurduğu saat çalmadan polisler kapıya dayanmıştı. Gözaltılar başladığı sırada Ekrem Dumanlı gazetede, Hidayet Karaca ise televizyon binasındaydı. Arkadaşları gözaltına alınan Hidayet Karaca 09.00 sularında Emniyet’e gitti. Emniyet’e gidişi sırasında gazetecilerin soruları üzerine, “Hak ve halk bizimle beraber olduktan sonra gerisi hikâye. Biliyorsunuz demokrasilerde bazen bedel ödenir. Eğer bu yaşadıklarımız bir bedelse, milletimize feda olsun!”
ZAMAN’A POLİS BASKINI
Saatler 07.10’u gösterdiğinde polisler Zaman’ın giriş kapısında belirdi. ‘Özgür basın susturulamaz’ sloganları ve tepkiler üzerine polisler, ‘destek kuvvetle geleceklerini’ söyleyerek gittiler… Ekrem Dumanlı, 08.30 sularında kameraların karşısına geçti. Meselenin Cemaat-AKP kavgası’ olarak gösterilmemesi gerek tiğini söyledi. ‘Demokrasi’nin tehlikede olduğunu anlattı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Salihoğlu’nun daha bir gün önce, “Böyle bir soruşturmadan benim haberim yok.” dediğini hatırlattı Dumanlı. Polisler ikinci kez geldiğinde saatler 13.30’u gösteriyordu. Türkiye’nin en çok satan gazetesinin genel yayın müdürü, canlı yayında bütün dünyanın gözü önünde gözaltına alınıyordu… Dumanlı’nın 4. kattaki odasından, polis otosuna kadar yürümesi yaklaşık 1 saat sürdü…
HER GÜNE ÖZEL İKİ BİRİNCİ SAYFA
Zaman, 15 Aralık 2014’te ‘Demokrasinin kara günü’ manşetiyle çıktı. Gaztenin yayın ekibi, iktidarın saldırısını protesto için ağızlarını siyah bantlarla kapattı. Editör yazısının başlığı ise ‘Susmayacağız’ olarak kayda geçti: “Zaman bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da demokrasi, özgürlük ve barıştan yana tutumunu korkusuzca sürdürecektir.”
SİLAHLARIN GÖLGESİNDE SORGU
Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca’nın Emniyet’teki sorguları 80 saat sonra başladı. İki ismin savcılık sorguları da Emniyet’te, silahların gölgesinde yapıldı. Tıpkı darbe dönemlerinde olduğu gibi… Soruların hiçbirinde somut bir delil yoktu. İki ismin savcılık sorguları 17 Aralık’ı 18’ine bağlayan gece yarısı bitti. Dumanlı ve Karaca, savcılık sorgusunun ardından diğer 14 şüpheliyle birlikte tutuklanmaları talebiyle mahkemeye sevk edildi.
DEMOKRASİDEN GERİYE DÖNÜŞ YOK!
Sabah erken saatlerde sağlık kontrolü için hastaneye götürülen Ekrem Dumanlı, kendisini bekleyen gazetecilere, “Yezid’lere boyun eğmek yok! Demokrasiden, özgürlükten geriye dönüş yok! Özgürlüklerden geriye dönüş yok!” diyecekti.
Zaman’a yönelik soruşturmanın hiç bir hukuki temeli yoktu. Soruşturma Savcısı Hasan Yılmaz, tamamen vehimlerle bir suç ‘uydurmaya’ çalışıyordu. Gazetenin Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, ‘devletin egemenliğini ele geçirmeye çalışmak’la suçlanıyordu. Hakkındaki suçlamaya yönelik delillerin ne olduğunu ise mahkeme sorgusunda öğrenebildi; Kendisine bile ait olmayan iki köşe yazısı ve bir haber. Türkiye’nin en çok satan gazetesinin genel yayın müdürü, işte bu delillere dayanılarak ‘terör örgütüne üye olmak’la suçlanıyordu!
Ekrem Dumanlı’nın avukatı Gazi Tanır, 18 Aralık’ta İstanbul Adliyesi önünde konuştu. Dumanlı hakkında ‘delil’ diye sunulan şeylerin 2 köşe yazısı ve 1 haber olduğunu söyledi. Suçlamanın ise ‘terör örgütüne üye olmak, iftira, hürriyeti tahdit’ olduğunu belirtti. Soruşturma Savcısı Hasan Yılmaz, Hizmet Hareketi’nin, El Kaide bağlantılı ‘Tahşiyeciler’ adlı örgüte kumpas kurup, liderleri dahil birçok mensubunu tutuklattığını düşünüyordu! Savcıya göre Fethullah Gülen, 6 Nisan 2009’da herkul.org’da yayınlanan sohbetinde örgütü hedef göstermiş, daha sonra STV’de yayınlanan dizide örgütten bahsedilmiş, ardından Zaman gazetesinde iki yazar, makalelerinin bir yerinde bu örgütü anlatmış, bütün bunlardan sonra da polisler operasyon yapmış ve şahıslar gözaltına alınmıştı! Yine savcının iddiasına göre bütün bunlar ‘devletin egemenliğini ele geçirmek için’ yapılmıştı!
ARINÇ: ‘ŞİKÂYETÇİ MİSİNİZ’ DİYE SORDUK!
Peki bu soruşturma nasıl başlamıştı? Hiçbir somut delile dayanmayan 14 Aralık soruşturması iktidar temsilcilerinin talebiyle başlamıştı. Bunu bizzat dönemin hükümet sözcüsü Bülent Arınç söyledi. Arınç, Tahşiyecilerin lideri olmakla suçlanan Mehmet Doğan’ı arayarak, ‘Şikâyetiniz var mı?’ diye sorduklarını ve soruşturmanın bundan sonra başladığını itiraf etti.
MEHMET DOĞAN: USAME BİN LADİN’İN ORDUSUNA KATILMAK FARZDIR
Bu örgütle ilgili soruşturma kapsamında ele geçirilen görüntüler sabitti. Silahlı mücadeleyi savunuyorlardı. Videolarda örgütün lideri olduğu ileri sürülen Mehmet Doğan, El Kaide lideri Üsame bin Ladin’e övgü dolu sözler söylüyordu. Onun ordusuna katılmanın ‘farz’ olduğunu anlatıyor, evlerde füze yapılması gerektiğini belirtiyordu. Hepsi bir tarafa; El Kaide bağlantılı olduğu öne sürülen bir örgüte yönelik (sözde) ‘kumpas’ kurulması nasıl oluyor da devletin egemenliğini ele geçirmek oluyor? Tahşiyeciler örgütünü devlet mi kurmuştu ki, böyle bir örgüte (sözde) kumpas kuranlar ‘devletin egemenliğini ele geçirmek’le suçlanıyordu?
PEKİN: TAHŞİYECİLER RAPORU MİT’TEN GELDİ
Tahşiyeciler soruşturması Gülen’in sohbetinden çok daha önce başlamıştı. İddiaya göre MİT, söz konusu grubu 2004’ten bu yana takip ediyordu. Ve bu örgüte (Risalelere haşiye yazdıkları için) ‘Tahşiyeciler’ ismini bizzat MİT koymuştu. Emniyet’e ve askere örgütle ilgili rapor sunan da MİT’ten başkası değildi. Dönemin Genelkurmay İstihbarat Başkanı emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı’nın 13 Mart 2009’da kuvvet komutanlıklarına gönderdiği ‘Tahşiyeciler’ raporu ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu. 2 Şubat 2015’te Bugün Gazetesi’ne konuşan Pekin, söz konusu raporların Fethullah Gülen’in konuşmasından daha önceki bir tarihe ait olduğunu söyleyecekti: “‘Tahşiyeciler konusu, Fethullah Gülen’in konuşmasıyla ortaya çıkan bir konu değildir. Daha evvelden de bu konu vardı. Bu konu üzerinde Jandarma’nın, Emniyet’in bilgisi var.”
MUAMMER GÜLER: TAHŞİYECİLER, EL KAİDE BAĞLANTILI
Tahşiyecilere yönelik operasyonun yapıldığı tarihte (22 Ocak 2010) İstanbul Valisi Muammer Güler’di… Tahşiyecilere yönelik operasyonun yapıldığı gün kameraların karşısına geçmiş ve örgütün El Kaide ile bağlantılı olduğunu anlatmıştı. İstihbarat konusuna da özellikle dikkat çekmişti. Bu arada 2009’un Nisan ayında Obama TBMM’de vekillere hitap etti. Terörizimle ortak mücadele için destek istedi. Aynı yılın Aralık ayında Erdoğan Obama’yı ziyaret etti. Terörle mücadelede kararlılık sözü verdi. Bu görüşmeden 1 ay sonra Tahşiyeciler’e operasyon yapıldı.
SUÇ DELİLİ: İKİ MAKALE, BİR HABER!
Dosyada bir numaralı şüpheli Fethullah Gülen Hocaefendi’ydi. Onu Hidayet Karaca ve Ekrem Dumanlı takip ediyordu. Dumanlı, suçunun (!) ne olduğunu mahkeme sorgusunda hâkimden öğrendi. Hâkim, Dumanlı’ya, iki makale ve bir haber sebebiyle suçlandığını söylüyordu. Evet, Türkiye’nin en çok satan gazetesinin Genel Yayın Müdürü, kendisine bile ait olmayan ve suç içermeyen iki makale ve bir haber sebebiyle ‘terör örgütüne üye olmak’la suçlanıyordu. Suçlamaya konu olan haber, Fethullah Gülen’in internette yayınlanan ve yukarıda da aktarılan sohbetiydi. Makaleler ise Ahmet Şahin ve dönemin Zaman yazarı Hüseyin Gülerce’ye aitti. Savcı, bu iki ismi de ‘şüpheli’ sıfatıyla adliyeye çağırmış ve 2 saat süren sorgularının ardından salıvermişti. Yazıların sahibi, söz konusu makaleleri hiçbir yerden talimat almadan yazdıklarını söylemişti. Ancak onları bırakan savcı, Dumanlı için tutuklama istiyordu!
SENARYODAN TERÖR ÖRGÜTÜ ÇIKARDILAR
Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, 4 yıl önce yayınlanan ve PKK terör örgütünü çok rahatsız eden ‘Tek Türkiye’ dizisinin senaryosu sebebiyle suçlanıyordu. Sözde ‘Karanlık Kurul’da ‘Tahşiyeciler’den bahsedilmişti. Karaca, tepkiliydi. Sağlık kontrolü için hastaneye getirildiği sırada, “Bir dizi filmden terör örgütü çıkıyor. Özgür Türkiye, özgür basın susmaz. Yeni Türkiye diziden korkuyor.” diyecekti. Karaca, yaşanan hukuksuzluklara tepkiliydi ve “Yargı bağımsızlığını yitirmiştir.” diyerek mahkemede savunma yapmayı reddetti.
DUMANLI’YA TAHLİYE, KARACA’YA TUTUKLAMA
Birinci Sulh Ceza Hâkimliği, kararı 19 Aralık’ta 14.30 sularında açıkladı. Hidayet Karaca’nın ‘terör örgütü yöneticiliği’, diğer şüpheliler Tufan Ergüder, Ertan Erçıktı ve Mustafa Kılıçaslan’ın ise ‘terör örgütü üyesi olma’ suçundan tutuklanmasına karar verdi. Dumanlı ise ‘delil yetersizliği’ gerekçesiyle serbest bırakıldı. Dumanlı’yla birlikte 7 kişi daha salıverilmişti. Karar sonrası serbest kalan Dumanlı, onbinlerin ‘özgür basın susturulamaz’ sloganıyla karşılandı.
ERDOĞAN’DAN ‘TUTUKLAYIN’ TALİMATI
Ekrem Dumanlı’nın tahliyesi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı kızdırmıştı. 26 Aralık 2014’te katıldığı bir programda yargıya resmen Dumanlı’nın tutuklanması talimatını verdi: “Şimdi son olarak bu operasyonda içeri alınan gazeteci de (Hidayet Karaca) işte legal görünüm altında illegal bir yapının şekillenmesinde gayreti olanlar arasında. Ama onun dışında alınan üç kişi Emniyet görevlileri. Nerde bu gazeteciler? Belki onunla beraber başka alınan da olacaktır, olabilir!” dedi.
DELİLSİZ TUTUKLAMAYA TAHLİYE
Hidayet Karaca ve polisler ‘delilsiz’ olarak tutuklanmıştı. Bunu bizzat hakimler, verdikleri kararların gerekçelerinde kurdukları cümlelerle itiraf ediyordu. ‘Delillerin toplanmadığı’ gerekçesiyle insanların özgürlüklerinin ellerinden alınması başlı başına kararların ‘siyasî’ olduğunun kabulü anlamına geliyordu. Nöbetçi İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi, 25 Nisan 2015’te 22.30 sularında Hidayet Karaca ve aralarında Ali Fuat Yılmazer, Yurt Atayün, Yakub Saygılı, Ömer Köse, Tufan Ergüder, Ramazan Akyürek, Hayati Başdağ gibi isimlerin olduğu 62 polis hakkında ‘tahliye’ kararı verdi. Ve bu kararın ardından skandallar biririni izledi.
UYAP KAPATILDI, MAHKEME KARARI YOK SAYILDI
HSYK müfettişleri ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu, Çağlayan Adliyesi’nde olağanüstü toplantılar yaptı. Ardından yargı kararlarının aktarıldığı UYAP, tahliyelerin engellenmesi için kapatıldı. İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği, 32. Asliye Ceza’nın kararının ‘geçersiz’ olduğuna dair karar çıkarttı. Bir mahkeme, başka bir mahkemenin –hem de bir üst derece mahkemeninkararının ‘geçersiz’ olduğunu söylüyordu! Tahliyelerin durdurulması istendi. Salihoğlu, yetkili mahkemenin kararının ‘yok hükmünde’ olduğunu söylüyordu. Hakimler Metin Özçelik ve Mustafa Başer jet hızıyla açığa alındı. Yetmedi, mayıs 2015’te tutuklandılar ve hala tutuklular… Mustafa Başer, tutuklandığı gün yaptığı açıklamada, “Dosyaları inceledim. Tutuklamaya yetecek delil yoktu.” diyecekti.
İktidarın Zaman’ı susturma girişimleri bitmedi. 11 Kasım 2015’de gece yarısı gazete binasına TOMA’lar ve helikopterlerle baskın yapıldı. Zaman, kayyım atanan Bugün Gazetesi’nden ayrılanların kurduğu Özgür Bugün’ü basmakla suçlanıyordu! Bir gazete, matbaasında bir başka gazeteyi basmakla suçlanıyordu! Karar 3. Sulh Ceza Mahkemesi’ne aitti. Kayyım avukatlarının başvurusunda Feza Gazetecilik A.Ş’nin matbaasında bulunan alet ve edevatın müsaderesi talep edilmişti. Ancak mahkeme, bu müsadere talebinin Anayasa’nın 30. maddesinin hükmüne açıkça aykırı olduğunu belirterek ve Feza Gazetecilik A.Ş. yasal bir kuruluş olduğu gerekçesiyle reddediyordu.
UYDURUK GEREKÇELERLE KAYYIM KARARI
AKP iktidarı, 4 Mart 2016’da İstanbul 6. Sulh Ceza Hakimliği’nin skandal kararıyla amacına ulaştı. Zaman Gazetesi’ni de bünyesinde bulunduran Feza Gazetecilik şirketine kayyım atandı. Gereçede, Zaman’ın uydurulmuş ‘f.tö’ örgütünün faaliyetleri kapsamında ve örgüt faaliyetlerine destek olacak şekilde’ yayın yaptığı ileri sürülüyordu. Buna yönelik ‘kuvvetli deliller var’ diyordu sözde mahkeme. Delil dediği şeyler köşe yazıları ve haberlerdi. Ayrıca Zaman, PKK’yla işbirliği yapmakla da suçlanıyordu. Bunun delili ise bir gizli tanığın safsatalarından başka bir şey değildi.
‘ANAYASA ASKIDA’ MANŞETİ
Zaman 5 Mart Günü Anayasa Askıda manşetiyle çıktı. Bu özgür Zaman’ın son baskısıydı. Anayasa’nın 35. Maddesi kamuoyuna hatırlatıldı ve demokrasinin, hukukun katledildiği son kez tarihe not edildi. 4 Mart 2016’dan sonra Türkiye’de özgür basının kapısına kilit vuruldu. Gazetelerini, demokrasiyi ve hukuku savunan Zaman yazarlarının çoğu cezaevlerine atıldı, bir kısmı sürgünde yaşamaya mahkum edildi.
BİLİCİ: MUTLAKA BUGÜNÜN YARINI VAR
Zaman’ın son Genel Yayın Müdürü Abdülhamit Bilici, polis zoruyla gazetesinden çıkarıldı. Binaya almama talimatının kendisine yazılı olarak verilmesini istemesine rağmen, çabası sonuçsuz kaldı. “25 yıldır çalıştığımız kuruma alınmıyoruz.” diyerek tepki gösteren Bilici’nin iş akdi kayyım yönetimince feshedildi. Bilici, şu ifadelerle yaşananları özetledi: “Mutlaka bugünün yarını var. Bu demokrasiye, özgür medyaya, muhalefete, sermayeye, hür teşebbüse bir darbedir. Ve anayasa rafa kaldırılmıştır. Çünkü medya kurumlarına el konulması anayasanın 30. maddesine göre yasaklanmıştır.”