George Samsa, bir sabah yatağından kalkamadığında önce neye uğradığını bilemez. Zamanla bir böceğe dönüştüğünü anlar.
Artık normalleri değişmiş ve kokuşmuş yiyeceklerden hoşlanmaya başlamıştır. Eskiden iğrendiği şeyler şimdi keyif objesi haline gelmiştir. ‘Dönüşüm’ bir bilim kurgu romanı değildir; ekonomik gücün toplumsal ilişkileri belirleme ve dönüştürme gücünü analiz eder. Kafka, Metamorfoz’u bugünün Türkiyesinde yazsaydı hayal gücüne fazla iş düşmezdi. 85 yaşındaki Sisi Bingöl’e ya da yeni doğum yapmış lohusa kadınlara eziyet etmekten haz alan bir ‘Yeni Türkiye’ var karşımızda. Kabuğunun üstüne sırt üstü yuvarlanmış ve bir türlü ayağa kalkamıyor.
Kafka değilim, ama bir portreler dizisi yapmayı düşünüyorum. Yakın tarihte iz bırakmış isimleri kişisel tanıklıklarımla birlikte ele almak istiyorum. Toplumsal dönüşümün fotoğrafını çekmenin kolay yolu temsil kabiliyeti yüksek örnekleri masaya yatırmak. Pek çoğu Kafka’nın Metamorfoz’da anlattığı türden dönüşümler yaşadığından ilginç tablolar ortaya çıkıyor. George Samsa’lar; onları dönüştüren ortamlar ve yeni normalleri doğuran saikler birlikte ele alındığında bir çok soru cevabını buluyor; resimdeki boşluklar doluyor.
Uzun sayılabilecek birkaç liste yaptım, nedense hep ilk sıraya Numan Kurtulmuş’u yazıyorum. Saadet Partisi İstanbul il binasındaki uzun sohbetler ve Umre dönüşü evinde konuştuklarımızdan tanıdığım adamla, bugün gördüğüm kişinin aynı olma ihtimali beni ürkütüyor. Evet yanlış yazmadım; fark o kadar bariz ki aynı kişi olmama ihtimali daha yüksek(!)
Milli Görüş çizgisindeki insanların yakından tanıdığı ama kamuoyunun 1998’de duymaya başladığı bir isimdi Kurtulmuş. Kapatılan Refah Partisi’nin devamı olan Fazilet’in ortadan ikiye bölündüğü günlerde aktif siyasete atıldı. Yasaklı lider Necmettin Erbakan’ın ‘yenilikçi’ akıma bir cevabı olarak görüldü. ‘Partiye yenilik lazımsa onu da biz getiririz’ mesajıydı sanki. Abdullah Gül-Tayyip Erdoğan- Bülent Arınç troykası ise onu “itikadda yenilikçi amelde gelenekçi” diye tanımlıyordu. Siyasi münafıklık diye nitelenebilecek bu tanımlama bir kehanet olarak 12 yıl sonra gerçekleşti ve Kurtulmuş en ağır eleştirileri yaptığı AKP’ye demir attı. O tenkitlerin sahibi olarak, partinin vicdanına ve özeleştiri süreçlerine katkı yapar diye umutlananlar hayal kırıklığına uğradı.
SP ve sonrasındaki süreçler Kurtulmuş’un savrulmalarının tarihi gibidir. Partinin başına atamayla geldi. Gıyabında eleştirdiği Erbakan’ın yüzüne karşı itaatkar bir tablo çizdi. Böylece herhangi bir mücadeleye girişmeden genel başkanlık koltuğuna oturdu. Ama ilk fırsatta partideki ‘Hocacıları’ tasfiye etmeye kalkınca Erbakan’ın hışmına uğradı. Teşkilat iftarlarında yuhalanan, masasına kaşık çatal fırlatılan genel başkan olarak kayıtlara geçti. Olağanüstü kongre talebini işleme koymadığı için partiye mahkeme kararıyla kayyım geldi. Ve büyük umutlarla atandığı partiden kovularak ayrıldı.
Yeni adresi, kendi kurduğu Halkın Sesi Partisi’ydi. HAS Parti, iki yıl gibi kısa sürede kendini fesih ederek AKP’ye katıldı. Büyüme potansiyeli olan parti, liderinin bu imkanı kolay yoldan nakte çevirme kurnazlığına kurban gitti. Girilen ilk ve tek seçimde alınan yüzde 0,77’lik oyun AKP Lideri Tayyip Erdoğan’ı ürküttüğünü söylemek mümkün değil. Ancak Kurtulmuş’un sert eleştirileri Erdoğan ve kurmaylarının dengesini bozuyordu. ‘Harun gibi gelip Karunlaşmak’ onun siyasi literatüre kazandırdığı bir kavramdı ve Erdoğan’a yapılmış en ağır eleştirilerden biriydi. AKP’ye alınarak susturuldu. Milli Görüş’ten kovulduğu için tabanı yoktu, AKP’ye ara durakta ‘lütfen’ kabul edildiği için gücü bulunmuyordu. Erdoğan’ın, birlikte yola çıktıklarını tasfiye etmek için kullandığı aparatlardan biriydi, Kurtulmuş. Reza Zarrap’a canlı yayında ödül verdirilerek ‘Harun-Karun’ söyleminin cezasını ödedi, tükürdüğünü herkesin gözü önünde yaladı. ‘Yolda görsem tanımam ona vereceğimi bilsem o karede olmazdım’ savunması çocukça bir kandırmacadan ibaretti.
“Biz de sonradan kamera kayıtlarından gördük. Tank bir numaralı kapıdan içeri doğru giriyor, karşısında üç beş tane polis var, ellerinde de ufak silahlar var. Buraya gelse, en azından üç beş tane bakan var. Bizleri alsa, ellerimize kelepçe vursa, kameraların önüne çıkarsa çok büyük psikolojik üstünlük olur. Giriyor ve çıkıyor, dönüyor, kapıdan dönüyor, îzahı yok, Allah’ın koruması. Helikopterler geliyor, ağaçlık olduğu için ancak belli bir mesafeye kadar alçalıyor. Şurada helikopter pisti var, yani helikopter pistine inse iş bitecek. Aynı şekilde Muhafız Alayı’yla arada sadece bir tel örgü var, tel örgüden buraya elli tane Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı’ndaki hainler gelse, Başbakanlık binasını bassalar, belki işin seyri değişecek.” Kurtulmuş’un 15 Temmuz’la ilgili tanıklığı böyle. Tank, tabancalı polisleri görüp geri dönüyor, helikopter piste inmiyor, TRT’yi teslim almaya giden Muhafız Alayı, burnunun dibindeki bakanları derdest etmeyi düşünemiyor. Birinin bunları yaşayıp sonra bazı şeyleri sorgulamaması için ya zeka ya da niyet sorunu vardır. Sizce hangisi?
Erdogan’ın bir Kızılelma gibi anlattığı 2023 projeksiyonuna yaptığı karşı çıkışı bulup seyredin. ‘Çok ileri görüşlü bir siyasetçi’ demenizi sağlayacak o konuşmanın sahibi, bugün papağan gibi Erdoğan’ın söylediklerini tekrar ediyor. Bütün o eleştiriler, sadece pazarlık gücünü artırmak, gecikmeli bindiği AKP treninde imtiyazlı koltuk almak içinmiş meğer. Üçüncü havalimanı çevresinden kapattığı ileri sürülen arazileri de unutmayalım. Ha bir de eşinin gaspedilen İpek Üniversitesinde oturduğu koltuk var. Değer miydi? Bilmiyoruz belki de fazla bile ödedi Erdoğan… Harun sandığımız aslında Karunmuş demekki…