– Salih Gülen’in ağabey’in ardından…-
Ne ölü ölüyor ne de diri yaşıyor…
Çarpıldım bu cümleyi duyunca.
“Bir daha tekrar et” dedim arkadaşa.
Etti.
“Kastın ne dedim?”
“Açık değil mi ağabey” dedi? “Bak şu yaşananlara.”
Haklıydı.
Ama bir noktada yanılıyordu.
Önce haklı olduğu noktayı vurgulayayım.
Bir cenaze var ortada.
İnsan cenazesi.
Ve bu insan onuru, şerefi ve haysiyetiyle 70 yıllık bir ömür sürmüş.
Ona halel getirebilecek her şeyden yılandan çıyandan kaçar gibi kaçmış.
Sahip olduğu şahsiyetinden taviz vermemiş.
Sadece şahsiyetine değil, ait olduğu ailesine, toplumuna, ülkesine, dinine ve belki de hepsinden öte insanlığına leke sürecek ne bir eylemi ne de söylemi olmuş.
Kaderin sevkiyle ve özellikle Ağabey’inin konumundan hareketle birçok fırsatlar elde etmiş.
Zengin olabilirmiş mesela.
Çalarak yapabileceğini hiç düşünmemiştir ama kitabına uydurarak zengin olma hedefine ulaşabilirmiş.
Uydurmamış ve ulaşmamış.
Bırakın bunları, en masum, en tabii ve en insani isteklerini bile yanlış anlamalara medar olur diye Ağabey’inin tavsiyesine uyarak yerine getirmemiş.
Erzurum’un soğuk havasından daha sıcak iklim şartlarının söz konusu olduğu şehirlere taşınmak istemiş mesela.
Taşınmamış.
Matbaacılık mesleğini Erzurum’da değil de İstanbul’da yerine getirme tekliflerini yine aynı gerekçelerle ret etmiş.
Kendine rağmen bir hayat yaşamış sizin anlayacağınız.
Karşısına çıkan fırsatları elinin tersi ile itmiş.
Bu açıdan o, yaptıkları ile değil yapma imkanına sahip olduğu halde yapmadıkları ile daha büyük bir insan benim nezdimde.
Ve işte bu kişi için emri hak vaki olmuş, rahmet-i Rahmana kavuşmuş.
Kavuşmuş ama o, insan onuruna, şerefine, haysiyetine layık bir biçimde, eş, dost, akrabaların eşliğinde kabre tevdi edilememiş.
Şimdi siz bu ölüye ölü der misiniz?
Ya geride bıraktıkları diriler?
Ya onlar?
Onlar yaşıyorlar mı dersiniz?
Babalarına son görevini yerine getiremeyen evlatları?
Öldüğünden bile haberdar olmayan akrabaları?
Cenaze namazında, defin işlemlerinde bulunamayan dostları?
“Hakkınızı helal eder misiniz?” sorusuna “helal olsun” diyemeyen yakınları ve tanıdıkları?
Nefes alıp veren bu insanlar evet diri ama yaşıyorlar mı dersiniz?
Bu tespiti yapan arkadaşın bana göre yanıldığı noktaya gelince;
Son cümlemi ilk önce söyleyeyim: bana göre tam aksine ölüler yaşıyor diriler de ölüyor.
Toprağın altına girenler alem-i berzaha adımlarını atıyorlar.
Biz ölü diyoruz onlara ama onlar farklı bir alemin içinde hayata yeniden uyanıyor ve diri oluyorlar.
Farklı kuralları var o alemin
Farklı mertebeler var o alemin hayatında.
Dolayısıyla dünya tekalifinden kurtulup inanç ve amelleriyle hazırladıkları mekanlarda bir hayat yaşıyorlar şimdi.
İnancım ve o inancımın temelleri olan Kur’an ve sünnet söylüyor bunu.
Özetle ölenler diriliyor ve yaşıyor.
Ama ya geride kalanlar diriler?
Yani bizler.
Bizler de dünya hayatında yaşadığımız her gün ölüyoruz.
Ölen, hem de her gün ölen bir diri olarak söylüyorum bunu.
Her gün yeni bir zulüm haberiyle hayata gözlerini açan, hayat neşesi ve neşvesi hırsızlar tarafından çalınan bir insan olarak ifade ediyorum bunu
Tecrübe ile sabit.
Yüzlerce, binlerce, belki de milyonlarca insanın hissiyatına tercüman olduğumu düşünüyorum bu sözlerimle.
Zor dostum zor.
Her ikisi de zor.
Ölülerin ölmediği dirilerin yaşamadığı dünyada yaşamak zor.
Ölülerin yaşadığı dirilerin öldüğü dünyada ise ölüler için yaşam kolay olsa da diriler için zor.
Bu zoru baş etmek zorunda kalanlara Allah yardım etsin, ölüp de yaşamaya başlayanlara da rahmet.
Makamın cennet olsun Salih Ağabey.
Allah rahmet ve mağfireti ile yargılasın.
Hz. Peygamber de komşu ve arkadaşın olsun gittiğin yerlerde.
Teselli ve tesliyeye ihtiyacı olmasa da başta Hocam olmak üzere eşine cocuklarına, kardeşlerine ve yakınlarına da taziyelerimi arz ederim.