DOÇ. DR. SALİH YÜCEL- YENİ ZELANDA
Bir hak dostunun, Christchurch katliamı gecesinde yakaza halindeki rüyası ve saldırıda sırasında camide yaşadığı atmosfer!
Sosyologlar acı ve sevinçleri paylaşmayı bir milleti birleştiren ortak özelliklerden biri olarak görüyor ve tavsiye ediyor. Yeni Zelanda yetkileri ve sivil kuruluşlar bu konuda başarılı bir tablo sergilediler. Medyada yansıyanlar dışında da çok şeyler var. Dışarıya yansımayan ve yaşananların üzerinde durulsa, bir kitap yazacak kadar önemli malzeme çıkar.
İSLAM ÜLKELERİ VE LİDERLERİNİN HAZİN DURUŞU!
Gelişimiş ülkeler acıları ve sevinçleri kimlik oluşturmada kullanıyorlar.
Yeni Zelanda bu acıyı kimlik oluşturmada çok iyi istifade etti. Esasında bu Müslüman sıfatıdır.
Bu konuda Kur’an ve sünnette dünya kadar ayet ve hadis vardır. Ne yazık ki, halkın çoğunlukta olduğu İslam ülkelerinin idarecileri, yöneticileri ve Sivil Toplum Kuruluşlarının büyük bir kısmı, Yeni Zelanda terör saldırısında sınıfta kaldı. Söz konusu birleştirmeden ve dayanışmadan çok uzak, tam tersine ayrıştırıcı bir dil, incitici ve itici bir tavır kullanmayı tercih ettiler.
Yeni Zelanda’da halk ve idareciler, büyük çoğunluk itibari ile Müslümanların acılarına ortak oldular. Bazıları camiye yakın olan parklara, bazıları küçük çocuklarını da yanına alıp buket buket çiçek bırakıyorlardı.
Facia nedeniyle Avustralya’dan beraberimizdeki bayanlar yiyecek almak için markete girince, sizler misafirimizsiniz deyip müşterilerden biri yiyecek paralarını ödüyor.
Bu durum sadece Yeni Zelanda ile sınırlı değildi elbet.
Aynı şekilde Avusturalya’da da benzer durumlar yaşandı, yaşanıyor. Melbourne, Sydney ve diğer şehirlerde, camilere çiçek getirenden, vahşetten dolayı üzüntülerini dile getirene ve empati kuranlara kadar muazzam bir şekilde birleştirici bir tablo sergilendi. Devlet ve sivil kuruluşlar başsağlığı mesajı yayınladılar. Federal ve Eyalet Başbakanları Müslüman Toplum Temsilcilerini ziyaret ettiler, kucakladılar…
SALDIRIDAN BİR ÖNCEKİ GECE GÖRÜLEN SADIK RÜYA!
Yeni Zelanda’ya geleli yaklaşık iki yıl olmuş.
Cenabi Allah kendi yolunda hicret edip (istikamet koruyanların) bolluk ve bereket bulacağını vaad ediyor (Nisa:100).
Dost çok güzel bir işte çalışıyor. Fakat insanlık ve ümmet için dertli.
Mesaisi bitince her gün taksicilik yapıp kazandığı parayı muavenete ve muhtaçlara gönderiyor.
Perşembeyi Cumaya bağlayan gece teheccüt namazı kılıyor. Sabah namazından sonra yatağa uzanıyor.
Yakaza halinde kendisinin bir tabutun içinde görüyor. Birileri ona zarar vermek için tabutun üstündeki delikten tabuta fareler sokmaya çalışıyor.
Bu tablo karşısında bir titreme tutuyor. Bağırmak istiyor, fakat eşi rahatsız olmasın diye bağırmıyor. Bu hal yaklaşık 10-15 dakika sürüyor.
KATİLAM SIRASINDA CAMİNİN İÇİNDEKİ ATMOSFER VE HAK DOSTUNUN DUASI…
Sonra Cuma namazına 42 kişinin öldürüldüğü Al- Nur camisine gidiyor. İmam hutbede iken silah sesleri gelmeye başlıyor.
Herkes arka kapıdan kaçmaya çalışırken, rüya gören bu hak dostu ise; hemen caminin içinde bayan ve erkeklerin namaz kıldığı alanı birbirinden ayıran ara bölmenin arkasına bir şekilde saklanıyor.
Katil alttan ayaklarını görür endişesi ile sağ ayağının parmaklarını bölmenin tam ayak hizasına koyuyor. Sol ayağının görünmemesi için ise; katil gidinceye kadar havada tutuyor. Arada diğer ayağının ucuna basmak suretiyle değiştiriyor.
Rüyasında gördüğü gibi; bedeni büyük bir titreme sarıyor. İçinden kelime şehadet getiriyor ve; “Ya Rab ölüm hayırlı ise canımı al, yok yaşamak ve daha güzel hizmet etmek hayırlısı beni koru diye” dua ediyor.
Çok ilginçtir ki korkusu da zail oluyor.Katil şarjörü değiştirmek için ara verince yanında duran birisi pencereden atlamak istiyor. Katil onu arkadan vuruyor.
Hayatını kaybeden o mazlumun cesedi 1,5 metre mesafede yanına yığılıyor. Hak dostu bu kardeşimizin ifadelerine göre, camideki genel manzara şöyle; insanlar bağırmak çığırmak yerine kelimeyi şehadet ve tekbir getiriyorlar. Vurulan ve hayatını kaybedenleri gördükçe “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” uğultuları sesleriyle caminin içinden sesler yükseliyor.
Katil de konuşan ve inleyen herkesi tarıyor, bazen gelip yerde yatanların kafasına kurşun sıkıyor. Katil üç defa dışarı çıkıp silah değiştiriyor, arabasından mermi alıp geliyor.
Arka kapının ön kısmı cesetlerle dolu olduğundan, diğer kapı ve pencerelerden kaçanlar kurtulabiliyor.
Yarılılar ise hareketsiz olarak yerde kalıyor.
Çok ilginçtir, rüyadaki tabutta kaldığı müddet süresince katilin ateşi devam ediyor.
Evet, peygamberimiz, sahabesine rüya gören var mı? diye sorarmış.
Bir hadisi şerifte de ahir zamanda rüyaların önem kazanacağını beyan buyurmuş.
İste canlı örneği, Christchurch katliamda yaşandı.
KATİLİN KORKUNÇ MANİFESTOSU VE GÖZÜNE KAN BÜRÜNMÜŞ HALİ…
Katilin manifestosunu okuyunca insanın nasıl canavarlaştığını adım adım görebiliyorsunuz.
Katil Fransa’dan bir alışveriş merkezinin önünde oturup, giren çıkanlardan üçte ikisinin beyaz olmadığını görüyor.
Beyaz olmayanları özellikle Müslümanları işgalci olarak görüyor.
Müslüman çocukların dahi yok edilmesi gerektiğini, çünkü bunların da büyüyüp evlenip çoğalacağını söylüyor.
Çok ilginçtir. Dolaştığı Müslüman ülkelerde ufak tefek bir iki şey hariç, sıcak karşılandığını da yazıyor.
Kendisinin de Nelson Mandela gibi 27 yıl sonra hapisten çıkıp ülkenin başına geçeceğini iddia ediyor.
TAZİYE ZİYARETLERİ VE BİRBİRİNDEN İLGİNÇ HİKÂYELERİ!
Ekip olarak adresini bulabildiğimiz vefat eden her kişinin evine ziyaret etmeye çalıştık.
Kıraati iyi olan hocamızın güzel sesinden Yasinleri ailelerle beraber dinledik.
Onlarla beraber gözlerimiz ağladı, kalbimiz ve ruhumuz bu gözyaşlarına eşlik etti.
Kurtulanların hikâyelerini dinledikçe beraberce ümitlendik, teselli olduk.
Avustralya’dan giden grubumuzda, İngilizcenin yansıra, Arapça, Urduca ve Farsça başta olmak üzere 9 farklı dil bilenlerden oluşması, acılı ailelerle dertleşmemiz, hemhal olmamız ve kenetlenmemize vesile oldu, daha da hızlandı…
Ziyaretçi değil onlardan biri gibi olduk.
Yurtdışında oğlunu ziyarete gelen anne ve baba, katilin kurşunlarına hedef olup vefat etmişler.
Yeni Zelanda’nın bir başka bölgesinden tatile gelip, Cuma namazını burada eda ederken, kader onları burada hakkın rahmetine kavuşturulanlar var.
Çok manidar kurtulma hikâyelerini dinledik.
Mesela, kimisi yakın bir arkadaşı kendisini üç, beş dakika tuttuğu için, camiye geç gittiğinden bu teröristin hedefi olmaktan kurtulmuş.
Kimisi park yeri bulamadığı için gecikmiş…
Kimisi ölü taklidi yaparak, kimisi de katil silah ve şarjör değişilirken pencereden atlayarak…
Ama netice Kuran’da buyurulduğu gibi ecel vakti gelmeyince, insan ölmüyor, bir şeyler sebep olur. Vakit gelince de ne bir saniye ileri ne de bir saniye geri alınıyor.
Camide vefat eden oğlunun cenazesine gelen Ürdünlü anne, evladını Cuma günü hakka uğurladıktan bir sonraki gün (Cumartesi) vefat ediyor.
EKSİKLİKLERİMİZ VE DOLDURULAN BOŞLUKLAR…
Üç gün boyunca vefat edenlerin adreslerini almak için çok büyük bir uğraş verdik.
Devlet yetkilileri güvenlik nedeniyle haklı olarak, bize adres vermediler.
Fakat anladık ki söz sahibi pozisyonda olan Müslümanlar da cami cemaatinin adreslerinden bihaber.
Sebep belli.
Müslüman liderler cemaatlerinin çok azını ziyaret ediyorlar ondan.
Hastane de yaralı bir kardeşimizi ziyaret esnasında, yanındaki refakatçinin misyoner bir vatandaş olduğunu müşahede ettim.
Hayat boşluk kaldırmaz.
O boşluğu biz doldurmazsak, misyoner doldurur.
Onun için, camii cemaatiyle hemhal olunmalı. O boşlukları, boş ve başka şeylerle doldurulmaması sağlamalı…
Yeni Zelanda’nın başka şehirlerinden ve Avustralya’dan gelen yüzlerce gönüllü vardı. Defalarca gönüllülerin merkezine gittik. İki defa isimlerimizi yazdırıp yardım için telefon numaralarımızı bıraktık.
Fakat heyhat, ne arayan ne soran oldu.
Eğer Yeni Zelanda’daki arkadaşlar daha önce ilişki halinde oldukları kişiler olmasaydı, hasta ziyareti dışında bir şey yapamazdık. Ama onların daha onceki hizmetleri sayesinde ve Allah’ın inayeti ile en başarılı ekip olduğumuz kanaatindeyim.
Ayrıca gönül çok arzu ederdi ki vefat edenlerin evlerine keşke bir hafta boyunca yemek dağıtıp bir sünneti ihya edebilseydik. Üç gün boyunca kendi kendime sordum. Bizler böyle veya benzer krizlere, afetlere ne kadar hazırız?
YALAN HABERLERE İTİBAR ETMEYELİM
Böyle anlarda en tehlikeli noktalardan biriside haber ve bilgi kirliliğidir. Neymiş efendim, Yeni Zelanda’dan 350 kişi Müslüman olmuş. 11 Eylül terör saldırısı olduğu sırada Amerika’daydım. İki, üç hafta sonra 50 bin Amerikalının Müslüman olduğu haberleri yayıldı. Bazı Müslüman medya kuruluşları da haberin hemen üzerine atladı. Aslı astarı olmayan bir haberdi. Yalan ve uydurma bir söylentiydi sadece. Belki Müslüman olanlar vardı, fakat sayıları binler değil, belki de yüzler bile değildi.
Gelecek sayı: kaybeden ülke ve cevabi aranan sorular