AKP’nin 2002’den başlayan sergüzeştini bir insana benzeterek anlatmak istesem, bir profil kurgulamak zorunda kalmazdım. Efkan Ala’yı anlattığımda AKP’nin yaşadığı dönüşümü kolaylıkla tasvir edeceğimi düşünüyorum. Hemen hemen aynı salınımla ya hukuk demiş ya da çoğunluk diktasının uygulayıcısı olmuş zira.
Baştan anlatayım: yıl 2007 ve Diyarbakır Valisi Efkan Ala, Başbakanlık Müsteşarlığına atanıyor. Tam AKP’nin Avrupa Birliği müktesebatını kanunlaştırmaya çalıştığı, hukuk ve insan hakları gibi kavramları yüksek sesle konuştuğu günler. Alper Görmüş, Yeni Aktüel’de kaleme aldığı portrede şunu söylüyor: “Şaşırmayın, “bürokrasinin tepesinde” artık devlet içinde yetişmiş bir liberal var.” Görmüş’ü bu kanıya götüren çok karine vardı. Bir yıl Batman üç yıl Diyarbakır Valiliği sırasında sıradışı bir bürokrat fotoğrafı vermişti Ala. Televizyonlarda katıldığı canlı yayınlarda devleti sorgulayan, bireyi önceleyen ve hukuk üstünlüğünü vurgulayan bir vali elbette şaşırtıcıydı ve takdiri hak ediyordu.
“Günümüzde sistemler bireyin hak ve özgürlüklerini ne kadar garanti altına alırsa ve bu alan ne kadar genişse o kadar demokratik bir düzen var demektir. Bu değişime paralel olarak yönetim anlayışını ve yasalarımızı değiştirmeliyiz. Değiştiriyoruz da. Bu yüzden umutluyum.” Umutlu olan sadece bu ifadelerin sahibi çiçeği burnunda müsteşar Ala değil, toplumun demokrasi ve hukuka susamış bütün kesimleriydi. O sebeple AKP’ye olduğu gibi Ala’ya da büyük bir kredi açıldı.
Sonra 17 Aralık 2013 günü ortaya çıkan dolunayda o liberal bürokrat bir anda ‘kurt adam’a dönüşüverdi. AKP Hükümetinin dört bakanı ve çocuklarının Reza Zarrap’la birlikte kurduğu rüşvet ve yolsuzluk çarkı deşifre oldu. Yargısal süreçleri durdurma görevi ise ‘açık toplum’ alıntılarıyla sükse yapan Müsteşar Ala’ya tevdi edildi. Yolsuzluk yüzünden istifa etmek zorunda kalan Muammer Güler’in yerine İçişleri Bakanı olarak atandığında ilk iş, emniyet güçlerine yargı mercilerinin emirlerini yerine getirmeme talimatı verdi. Hukuk devletinde olması imkansız bir emir hayata geçti ve polisler mahkeme kararlarına direndi. İstanbul Emniyet Müdürlüğüne yakın arkadaşı Selami Altınok’u getirdi ve kısa sürede yolsuzluk operasyonunu yapan polisleri görevden aldı. Çok geçmeden karşı atağa da kalktı. Yolsuzluk belgesi yayınlayan gazeteci ve internet sitelerine müdahalede hukukun çiğnenmesi talimatını vermekten çekinmedi.
Mahkeme kararı isteyen ya da mevzuatı hatırlatan bürokratlara hakaretler etti. Medyaya yansıyan ses kayıtları ‘kurt adam’ benzetmesinin çok ağır olmadığını gösteriyordu.“Yenidönem sitesiyle ilgili mahkeme kararı konusunda bir girişim yok..” diye kanunu hatırlatan Bilgi Teknolojileri Kurumu (BTK) Başkanı Tayfun Acarer’e “Ya kardeşim biz yasa yapan yeriz, gerekirse hangi yasa yapılıyorsa onu yapar, sizin yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız. Koca yüzde 50 oy almış partinin iradesini söylüyorum ben, boş ver, s.kt.r et…” diye çıkıştı. Ala, gazetecinin gözaltına alınması konusunda da aynı tavrı gösterdi: “Mahkeme kararına gerek yok, kapısını kırın alın o adamı. Direniyorsa savcıyı da alın.”
Ala, her türlü hatasını faiz ve döviz lobisinin üzerine yıkan AKP geleneğinin de öncülerinden “17 Aralık’ta rüşvet ve yolsuzluk operasyonu komplodur. Bilerek söylüyorum; operasyon öncesinde dövizi kim aldı, belgesi elimizde” demişti. Camide içki görüntüleri ya da Kabataş delilleri gibi o belgeleri de gören olmadı. Hatta Bakan Ali Babacan, soru önergesi üzerine sıradışı bir hareketlilik kaydedilmediğini açıklamak zorunda kaldı.
Ala’nın Kürt Sorunu ile ilgili dönüşleri de dikkat çekici. 2006’da Diyarbakır Valisiyken büyük olaylar yaşanmış 11 vatandaş hayatını kaybetmişti. 200’e yakını çocuk olmak üzere 500 kişinin gözaltına alındığı eylemlerle ilgili “camlar, çerçeveler yerine konur, ama can yerine konulabilir mi?” sözleri çözüm için umut doğuran faktörlerden olmuştu. Çözüm Sürecinin içinde hem de İçişleri Bakanı olarak bulunması da önemliydi. Ancak orada da kötü bir sınav verdi. Bir sabah Başbakan Tayyip Erdoğan, onun da yer aldığı Dolmabahçe Fotoğrafını yırtıp attı. Kendisine Başkanlık yolunda destek vermeyeceği anlaşılan Kürt siyasetine karşı savaş ilan etti. Erdoğan’ın ‘bu çizdim oynamıyorum’ mızıkçılığına karşı sadece Bülent Arınç kemküm etti, o kadar.
https://www.youtube.com/watch?v=VirBGd3aRtU
Tutuklu HDP Genel Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın mahkemede anlattığına göre Ala, “İmralı’dan, Öcalan’dan mesaj getirirsek bunu okur musunuz” bile demiş. Bugün o mesajı televizyonlarda canlı yayınlanan mitingde okuyan Sırrı Süreyya Önder cezaevinde. Demirtaş, Ala’nın tanık olarak dinlenmesini istiyor. “Ben linç edilirken neden sustunuz; ben tutukluyken neden çıkıp gerçekleri anlatmıyorsunuz?” Diye soracak haklı olarak. Ala, Görmüş’ün sandığı kişi olsaydı, Demirtaş’ın talebine gerek kalmazdı.
Ala’nın en fazla eleştiri aldığı konulardan biri de bakanlığı sırasında çok sayıda provokatif terör saldırısının yaşanması. Bir kısmı bizzat görev başındayken bazıları da seçim mevzuatı gereği bir adım geri çekilip bürokratları eliyle İçişleri Bakanlığını yönetirken, 17 saldırıda yaklaşık 580 kişi hayatını kaybetti. Türkiyeyi eylem alanı olarak kullanmayan İŞİD’in AKP’nin “biz olmazsak istikrar bozulur, terör artar” tezini doğrular nitelikteki saldırıları önlen(e)medi. Hem de faillerle ilgili çok sayıda ihbar ve kayıt bulunmasına rağmen.
Aslında kurt adamlık izleri yeni değildi, Gezi Parkı eylemleri sırasında ‘dağıtın’ talimatını Ala’nın verdiği öne sürüldü. Bu iddiayı yalanlamadığı gibi bakan olarak Mecliste yaptığı konuşmada, Gezi’yi yeniden başlayan terörün sebebi ve işaret fişeği olarak gösterdi. 2006’da televizyonlarda çıkıp liberal, hukukun üstünlüğüne inanan halkın arasında mütevazı bir bürokrat; 2013’te kapı kıran, ‘hukuku boşver biz çoğunluğuz’ diyen siyasetçi oldu… hatta ‘peygamber bile yaptıklarından kendisine pay çıkardı, biz çıkarmadık’ diyecek kadar kibir abidesi haline geldi.
İçişleri Bakanı olana kadar Türk Telekom yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptı. İçi boşaltılıp borcu halkın boynuna yüklenen şirkette suç ortağıydı. Bu ya da bilmediğimiz bunun gibi arpalıklar böylesine bir dönüşümü gerçekleştirmeye yeter mi? Yoksa bazı insanlar asıllarına mı rücu ediyorlar? Karar veremiyorum. Ama şurası muhakkak metamorfoz, tarihteki veba salgınlarından bile yaygın ve daha korkunç. Veba sadece bedeni öldürüyordu, bu metamorfoz ruhları böcekleştiriyor.
ÇIKAN KISMIN ÖZETİ
‘Dönüşüm’ bir bilim kurgu romanı değil; ekonomik gücün toplumsal ilişkileri belirleme ve dönüştürme gücünü analiz eder. Kafka, Metamorfoz’u bugünün Türkiyesinde yazsaydı hayal gücüne fazla iş düşmezdi. 85 yaşındaki Sisi Bingöl’e ya da yeni doğum yapmış lohusa kadınlara eziyet etmekten haz alan bir ‘Yeni Türkiye’ var karşımızda. Kabuğunun üstüne sırt üstü yuvarlanmış ve bir türlü ayağa kalkamıyor.
Kafka değilim, ama bir portreler dizisi yapmayı düşünüyorum. Yakın tarihte iz bırakmış isimleri kişisel tanıklıklarımla birlikte ele almak istiyorum. Toplumsal dönüşümün fotoğrafını çekmenin kolay yolu temsil kabiliyeti yüksek örnekleri masaya yatırmak. Pek çoğu Kafka’nın Metamorfoz’da anlattığı türden dönüşümler yaşadığından ilginç tablolar ortaya çıkıyor. Gregor Samsa’lar; onları dönüştüren ortamlar ve yeni normalleri doğuran saikler birlikte ele alındığında bir çok soru cevabını buluyor; resimdeki boşluklar doluyor.