Gazeteci-yazar Ahmet Altan’ın kızı Sanem Altan babasının 29 yaşında salıncakta sallarken çekilen fotoğrafını paylaştı ve 5 yaşında yatılı okula giden babasına dair anılarını anlattı. 69 yaşındaki Ahmet Altan 931 gündür Silivri Cezaevi’nde tutuklu.
931 gündür Silivri Cezaevi’nde bulunan gazeteci-yazar Ahmet Altan’ın kızı Sanem Altan babasını anlatan bir yazı yazdı. Sanem Altan, sosyal medya hesabından paylaştığı yazıya babasını salıncakta sallarken çekilen bir fotoğrafını da ekledi. Ahmet Altan 29 yaşındayken çekilen fotoğrafı, 69 yaşındaki Altan’ın okurları için bir nostalji oldu.
Sanem Altan yazısında lise döneminde babasıyla birlikte geçirdiği günleri, Eminönü’nden Göztepe’ye yaptığı hüzünlü vapur yolculuklarını, ailelerinden ayrılmak zorunda kalan yatılı okul öğrencilerini ve babasının da 5 yaşındayken yatılı okuduğunu anlatıyor.
29 YAŞINDAN 69 YAŞINA AHMET ALTAN
Sanem Altan’ın yazısı şöyle:Lisenin ilk yılında babamla yaşamaya başlamıştım. Ben 7 yaşındayken ayrılmışlardı, aramızda sadece 22 yaş olan babamsa 29 yaşındaydı o zaman.Hafta sonları anneme gidiyor, pazar akşamları babama dönüyordum. O zamanlar sönük ışıklı küçük vapurlar mahzun çınçınlarla kalkardı Eminönü’nden. Onlara binerdim, Göztepe’ye gitmek için. Hava soğuk, deniz karanlık olurdu. Vapurun tahta sıralarında ellerinde çantaları, benim gibi başka çocuklar da otururdu. Haftasonu tatilinden yatılı okula dönen asık suratlı çocuklar.Arada bir pencerelerin buğusunu ellerimle şöyle bir silip sanki bir şey görebilirmişim gibi dışarıya bakardım. Hayaller kurardım. Ama en çok o çocukları düşünürdüm.
Şu küçük olan, acaba yatağında kimseye göstermeden ağlıyor mudur? Ya da şu uzun boylu olan göründüğü kadar güçlü müdür gerçekten… Şu okul forması giymiş kızın annesi var mı acaba?
Neden okula formasıyla dönüyor diye düşünür, hikâyelerini tahmin etmeye çalışırdım.Annemden ayrıldığım için, okula gideceğim için, vapurda yalnız olduğum için canım sıkılırdı.
Babama dönmek eğlenceliydi ama her pazar akşamı o yolculukta bunu unutur, o loş vapur yalnızlığında içim kavrulurdu.
O yüzden bu oyunu bulmuştum. O çocuklara bakıp onları izlerken duygularını, hayatlarını, sırlarını, gözükmeyenleri tahmin etmeye çalışırdım. Sonra, bu oyunu neredeyse hiç vazgeçmeden oynadım hayatımda… Hâlâ da oynarım. Ve biliyor musunuz? Bir el hareketi, bir kelime, bir bakış, konuşurken dudaklarınızı kullanma biçimi bana nasıl bir hayattan geldiğinizi fısıldar hemen…
Ve o fısıltının sesi hiç yanılmaz… Pazar akşamları benim gibi annesinden ayrılan, yatılı okula dönmek zorunda kalan o çocukların, içlerindeki acıyı kahramanca saklamalarından hep çok etkilendim.
O yüzden çok uzun yıllar hiç farkında olmadan pazar akşamları o vapur saatinde içime hüzün çökerdi benim… Nedenini anlamazdım bile. Vapurda gördüğüm, o çocuklardan çok şey öğrendim ben. Duyguları, hayal kurmayı. O duyguları nasıl sakladığımızı, hangi duygumuzu sakladığımızda, hangi duygumuzun görünür olduğunu.
Acıları kahramanca gizlemeyi…
Sonradan öğrendim ki, babam da 5 yaşında yatılı okula gitmişti.
Çok özledim babam seni…