Mehmet Ali Özcan | tr724.com
Türkiye’nin tek adam tarafından, demokrasi görünümlü bir şekilde yönetildiğini neredeyse bütün dünya biliyor. Ne var ki ülke menfaatleri söz konusu olduğundan, hiçbir devlet veya devlet adamı bunu açıktan dile getirmiyor.
Erdoğan, daha önceden yaşadığı mağduriyetleri, 2002 yılından itibaren istismar ederek, taraftar topladı ve seçimler kazandı. Derin ve karanlık güçlerle yaptığı işbirlikleri neticesinde özgürlük, insan hakları, adalet ve eşitlik gibi temel evrensel değerleri rafa kaldırdı. Halk desteğini kaybetmemek için de var olmayan düşmanlar icat etti, algı operasyonları yaptı, fakir insanlara yapılan devlet yardımına AKP sosu ekledi… 15 Temmuz’da da büyük hamleyi yaparak diktatörlüğünü pekiştirdi.
Özellikle Hizmet Hareketi mensuplarına yönelik, 15 Temmuz’dan çok daha önce başlayan zulümler, artık toplumun her kesimini içine almış bulunuyor. İktidar veya onun işbirliği içinde olduğu kesimlerle irtibatı olmayan her muhalif, en küçük bir söz veya davranışından dolayı tutuklanma, işten çıkarılma, itibar suikastı, hatta ölümle sonuçlanan zulümlere maruz kalıyor.
Demokrasi ile yönetiliyor gibi görünen Türkiye’de, aslında hukukun değil, güçlünün üstünlüğüne göre kararlar veriliyor, yani yargının bağımsızlığı veya tarafsızlığı söz konusu değil. Haksız ve hukuksuz gözaltılar veya tutuklanmalar, gözaltında yapılan kötü muamelelerle bunun bir cezalandırma sistemine dönüştürülmesi ve maddi-manevi işkencelerin haddi hesabı yok.
15 Temmuz darbe senaryosundan sonra sistematik bir şekilde tenkile maruz bırakılan Hizmet Hareketi mensupları, hiçbir somut delil olmadan tutuklanmakta, mal varlıklarına el konulmakta ve ilkokul piyeslerine benzer mahkemelerde cezalar almaktalar. Yaş, cinsiyet, sosyal statü, rütbe veya makamına bakılmadan insanlar peşinen suçlu ilan ediliyor, toplumsal linçe maruz kalıyor ve bunun sonucunda da sağlıklarını, hatta hayatlarını kaybediyorlar.
Yaşanan onca mağduriyeti görüp kendilerinin ve çocuklarının geleceği için doğup büyüdükleri vatanlarını, akraba ve dostlarını geride bırakarak yola düşenlerin sayısı on binlerle ifade ediliyor. Ne yazık ki bunlardan hedefine varamadan Ege’de veya Meriç’te vefat edenler oluyor. Hedeflerine varanlardan bazıları da, mülteci kamplarında veya yaşadıkları olayların etkisiyle hayatlarını kaybediyorlar.
Hasta veya yaşlı olmalarına rağmen tutuklamaların devam etmesi, cezaevlerinin sağlıksız ortamı, insanlara sağlık ile ilgili haklarının kullandırılmaması, hastalara ilaçlarının verilmemesi, hasta olanların tahliye taleplerinin reddedilmesi sonucu vefat edenler her gün artıyor. Bütün bunlar sistematik bir soykırımın uygulandığını göstermektedir.
Bir kısmını ifade etmeye çalıştığım mağduriyetleri duyuran ve gündemde tutan birçok kanaldan biri de magduriyetler.com isimli internet sitesi. Kendilerine gelen bilgileri aynı zamanda @magduriyettr1 isimli Twitter hesabından duyuruyorlar. Geçen hafta yayınladıkları 101 sayfalık “Zulmün Bitirdiği Hayatlar” isimli raporda (http://magduriyetler.com/2019/04/16/zulmun-bitirdigi-hayatlar-nisan-2019), 15 Temmuz’dan hemen sonra başlayan cadı avında vefat edenleri 11 başlık altında toplamışlar:
- Sağlık Hakkı Engellendiği / Tedavi Edilmediği İçin Vefat Edenler
- Şüpheli Ölümler
- İşkence Sonucu Ölümler
- Gurbette Hayatını Kaybedenler
- Zorunlu Göç Esnasında Hayatını Kaybedenler
- Zulmün Sebep Olduğu Travmadan Dolayı Ölümler
- Zulmün Sürüklediği Yollarda Trafik Kazası Ölümleri
- İntiharlar
- Kasten Öldürülenler
- Diğer Ölümler
- İntihara Teşebbüs
Bu başlıklar altında yıl yıl, isim isim 269 kişinin nasıl öldüğü anlatılmış. Raporu hazırlayanlar, ulaşabildikleri bilginin bu olduğunu belirtiyorlar. Yani medyaya yansımayan vefatlarla birlikte bu sayı çok daha yüksek…
İçişleri Bakanlığı, Şubat 2019’da yaptığı açıklamada, Hizmet Hareketi mensuplarına yönelik yapılan soruşturmalarda, 15 Temmuz 2016 tarihinden Şubat 2019 tarihine kadar, ülke genelinde 511 bin 646 kişiye işlem yapıldığını, gözaltına alınanlardan 30 bin 709’unun halen tutuklu olduğunu duyurdu. Bunlara 17-25 Aralık ile 15 Temmuz arasındaki süreçte hukuksuzlukların sebep olduğu sayıları da dahil etmek gerekir.
Adalet Bakanlığı’nın, 18 Ocak 2019 tarihli istatistiğine göre, Hizmet Hareketi mensubu olduğundan bahisle sözde terör örgütü üyeleri iddiasıyla hakkında adli işlem yapılanların 379 bin 732’si erkek, 103 bin 517’si kadın ve 2 bin 60’ı çocukmuş.
Bu istatistikler, hukuksuzluğun boyutunu ortaya koymaktadır. Bahsini ettiğim raporda da görülmektedir ki hukuksuzluklar artık zulme dönüşmüş ve Hizmet Hareketi mensuplarına yönelik adı konulmamış bir soykırıma dönüşmüştür.
Bu soykırımın, elbette ulusal ve uluslararası hukukta bir karşılığı olacaktır. Bu suçları icra edenler, planlayanlar, idare edenler, devamı için gündemde tutanlar ve fikri alt yapısını kurgulayanlar zamanı gelince mutlaka adil bir şekilde, tarafsız ve bağımsız yargı makamları karşısında hesap vereceklerdir.
Tarihe baktığımızda hiçbir diktatörün yaptığının yanına kâr kalmadığını görürüz. Bazıları bu dünyada bir miktar ceza görmüş olabilirler ama esas mahkemede gerçek adalet tecelli edecektir. İşte o zaman, kazananlar ve kaybedenler belli olacaktır.
Yaşananları sadece sayılar açısından ele alacak olsak bile Hizmet Hareketine yapılanın bir soykırım ve zulüm olduğu ortada.
Erdoğan ve yandaşlarının içinde nasıl bir kin, öfke, haset, düşmanlık var bilmiyorum. Aklı başında, tarafsız doktor, psikolog veya sosyal bilimcilere bu konuda çok iş düşüyor. Aslında kısa yoldan “pisliklerini örtme derdindeler” diyerek işin içinden çıkmak da mümkün ama işi ehline vermek daha uygun. @mehmet_aliozcan