Sabah saatlerinde Binali Yıldırım’ı, Turgut Özal’ı anma resmi töreninde görmemiş olsak öğleden sonraki gelişmeleri daha iyi anlamlandırabilirdik.
Malum, zatlar pek hazzetmedikleri Özal’ı anmak, konuşmak vs gibi şeyleri sadece lazım olduğu ve istismar edecekleri zaman yaparlar. Geçen gün Bülent Arınç’ın kızım sana söylüyorum gelinim sen anla misali anma mesajında Erdoğan’a laf sokuşturmasını buna örnek verebilirsiniz. Şimdi Binali Yıldırım’ın sabah törenlere görünmek için katılması belediye başkanlığı sürecinin devam ettiğine işaretti.
Kaldı ki evvelsi gün AKP’nin giderek bir karikatüre dönüşen genel başkan yardımcısının olağanüstü itiraz yaptıklarını ve basın toplantısında anlattıklarını dinleyince bir yargı darbesi ile seçimleri yenileyeceklerine dair tahminler yoğunlaşmıştı.
Olağanüstü itiraz ile ilgili kanun maddesi bakın ne diyor?
“Siyasi partilerin il başkanları, genel merkezleri veya bağımsız aday tarafından tutanağın (mazbatanın) düzenlenmesinden sonra 7 gün içinde seçimin sonucuna etki eden olaylar ve durumlar sebebiyle yapılan itirazlar, seçimin sonucu hakkında kesin karar verme yetkisine sahip olan kurullarca, seçimin neticesine etkili görüldüğü takdirde, alt kademelerce verilen kararların kesin veya kesinleşmiş olması veya kurullara derece derece ve müddeti içinde başvurulmamış olması, bu itirazın incelenmesine ve reddine sebep teşkil etmez.”
Yani YSK’nın dosyayı incelemesi için önce mazbatayı vermesi gerekiyor. “Sanki kanunların bir önemi varmış gibi” dediğinizi tahmin ediyorum ancak yine de bazı şekil şartlarını yerine getirmek için ara sıra bakıldığı olmuyor değil.
Şimdi İstanbul’da oyun bitti mi? İtiraz henüz bir karara bağlanmadığı için elbette bitmedi. Zaten İmamoğlu da bunun farkında olduklarını dün dile getirdi. Dünkü iklimden sonra seçimin iptali olasılığı azalmış görünüyor.
Peki bazıları için sürpriz bu gelişme sadece bir şartın yerine getirilmesi ile mi ilgili?
Benim şahsi kanaatim öncelikle bu yönde. 17 gün boyunca resmen insanları süründüren, kazanan adaya belgesini vermemek için çırpınan bir mekanizma var olduğuna göre, YSK’nın teamüllerinin de bir önce mazbataları vermek ve itirazları karara bağlayıp bir önce işlerden kurtulmak olduğuna göre daha önce hiç tanık olmadığımız bu olayın sadece itirazlar ya da YSK ile ilgili olduğunu düşünmek epey saflık olur. Elbette Erdoğan’ın iradesi ve müdahalesi ile bugüne kadar beklenmişti ve mazbata verilmemişti.
Seçimi zaten kaybettiğinizi biliyorsunuz eninde sonunda sonuç buraya gelecek neden bu kadar kasıyorsunuzun cevabı mundar etmek ve sonra bu yemek yenmez deyip hadi yenisi yapalım demekti. Kaybettik ama rakibimiz oyları çaldığı için kaybettik kısmı yandaş dahil kimseye inandırıcı gelmiyor. Birinci sebep AKP’nin her şeye hakim olduğunu herkes biliyor. Önceki seçimleri ve referandumda sonuca direk etkileyecek oranda mühürsüz oyları ilave ettiren bir güçten bahsediyoruz. Kaldı ki İstanbul’a gelene kadar referandum ve cumhurbaşkanlığı seçimi gibi tartışmasız daha kritik seçimlerde ortaya çıkmamış aktörlerin devreye girdiğine de kimse inanmıyor. Bütün devlet ellerinde, bütün yetkiler kendilerinde eğer çalınmışsa zaten AKP çalmıştır, AKP varken yani teknik olarak, bu kadar her şeye hakimken başkasının İstanbul gibi 10 milyon seçmenin olduğu bir yerde sonuçları değiştirebilecek kadar bir usulsüzlük yapması mümkün değil. Kaldı ki CHP’nin her ne kadar seçim sonrası saha performansı takdir edilecek olsa da bu çaplı bir organizasyonu eline yüzüne bulaştırmadan yapabileceğine ben ihtimal vermiyorum. Yandaşların epeyce örnek verdiği 1946 seçimlerinde CHP’yi bir parti olarak değil devlet olarak düşünmek lazım. Bir nevi bugünün AKP’si gibi. Yine unutmayalım MİT’in muhalifleri adım adım takip ettiği bir ortamda böyle bir şeyin fısıltısı bile anında ifşa olurdu.
YSK başkanının AA’ya 31 Mart’ın hem ertesinde giydirmesinden hareketle YSK’nın Erdoğan’a gol attığı, derinlerin Erdoğan’a ilk restini çektiği gibi yorumlar için elimizde o kadar veri olduğuna inanmıyorum ancak geçen seçimde Ankara’da yaptıklarını neden bu sefer İstanbuL’da beceremediklerinin en temel açıklaması İmamoğlu ve ekibinin tutanaklar üzerinden bir masabaşı oyuna hazırlıklı olmaları idi. Yine unutmamak gerekir ki AKP seçim işleri organizasyonu farkı ancak bu kadar kapatabilmiş.
Mazbata verilmesi, Erdoğan’ın sonucu kabullendiği anlamına geliyor mu? Ekonominin giderek felaket sinyalleri vermesi ve damadın yurtdışı turunun pek bir alay ve aşağılanma ile sonuçlanması üzerine daha fazla kasmayalım balon patlayacak şeklinde bir karara dönüşmüş olabilir. Zaten yeni rejimle birlikte her şeye karar vermek, her şey için bir KHK çıkarmak kağıt mürekkep işi.
İmamoğlu’na yönelik mağdur ve hakkı yenen bir başkan algısının rüzgarını kesmek ve giderek sokaktan gelen gürültüyü şimdilik bastırmak için de bunu yapmış olabilirler. Malum diktatörlerin iki kabusu var birincisi halk ayaklanması diğeri de ekmeğin pahalanması.
Şimdi AKP’nin psikolojik harp için topyekun saldırıya geçeceği yeni bir döneme girdik.
Birincisi CHP’lilerin belediyeyi tekrar ele geçirdikleri ile ilgili olarak Bizans’ın İstanbul’u geri aldığı yönündeki kara propaganda. Zafer görüntülerinin sıkça çarpıtılarak verilmesi ile başladılar zaten.
ikincisi, Saadet seçmenine dokunmadan ama Karamollaoğlu’na ve partiye ihanet propagandası. N’oldu şimdi gusülsüz adamlar belediyeyi ele geçirdi mutlu oldunuz mu’dan başlayıp Fatih’e ihanete kadar varacak bir kapı kapı propaganda Saadetlileri bekliyor olacak. Erdoğan ve ekibi için “Bizans’ın çocukları” diyenin Erbakan olduğunu minik bir hatırlatma ile geçelim.
İmamoğlu’nun itiraz süreci tamamlanana kadar radikal bir şeyler yapacağını sanmıyorum. AKP’nin tepe tepe kullanacağı yok şurda içki içildi yok onbinlerce kişi kovulacak tarzı şeylere malzeme vermemeyi düşündüğünü tahmin ediyorum. Ayrıca önceki yönetimden kalan partizan çalışanların örgütlü sabotaj ve eylemlerine de hazırlıklı olması gerekiyor.
YSK, AKP’nin zihni sinir itirazını karara bağlayana kadar bu iş bitti demek için beklemek gerekiyor. Bir cuma akşamı mesai saatinden sonra gelecek habere göre belli olacak her şey.