HASAN CÜCÜK-TR724.COM
Türkiye’nin Kırgızistan büyükelçisi Cengiz Kamil Fırat’ın Kırgızistan müftülüğünün geleneksel iftar davetinde çıkardığı rezalet kadar, bulunduğu ülkeyi aşağılayan tavırları da tepki çekti.
Hizmet mensuplarıyla aynı iftarda yer almayı reddeden Fırat, salonu terk ederken ise skandal bir ifşaatta bulundu: ‘Biz size 35 milyon dolara cami yaptıralım, siz bizi teröristlerle aynı masaya oturtun.’
Son 5 yıla baktığımızda Erdoğan ve partisinin varlık gayesinin; Hizmet Hareketi’ni bitirmek olarak görmek mümkün. Her gün yeni bir operasyon, insan hakları ihlalleri, işkence haberlerinin ardı arkası kesilmiyor… Tehdit ve zulümler Türkiye ile sınırlı da kalmıyor. 17/25 Aralık öncesi gittikleri her ülkede bulunan Türk Okulları’nı mutlaka ziyaret eden AKP’liler, şimdilerde bu okulların kapısına kilit vurulması veya kurdukları Maarif Vakfı’na devredilmesi için her yolu deniyor. Her yol derken anladıkları dil; rüşvet ve şantaj. Başarılı oldukları yerler genelde demokrasinin yerleşmediği Afrika ülkeleri oldu. İkili ilişkilerde masaya mutlaka okulların devri veya kapatılması konusu geliyor.
Sovyetlerin yıkılıp, Türki Cumhuriyetlerin bağımsızlığına kavuşmasıyla bu ülkelerin sınırlarından içeriye ilk Hizmet mensupları girdi. Bir valizle yola çıkan Hizmet erleri bu ülkelerde peş peşe eğitim kurumları açtı. Kısa sürede bu okullar ülkenin en kaliteli kurumları oldu. Hizmet’in tutunmasını sağlayan, okulların kalitesi kadar insan kalitesiydi. O yıllarda Türkiye’nin ‘büyük abi’ rolünü oynayıp, Orta Asya Cumhuriyetleri’ni ‘yardıma muhtaç’ biri gibi görmesi bu ülke insanının gururuna dokunuyordu. Hizmet ise, 70 yıllık hasret bitti, kucaklaşmaya geldik diyordu. Yapılanlar bir lütuf olarak sunulmuyordu. Üstenci bir tavır yoktu. Aynı sofraya oturuyorlar, birlikte gülüp, birlikte gözyaşı döküyorlardı. Bu samimi ve içten tavır Hizmet’in kısa sürede gönüllere girmesinin yolunu açıyordu.
CAMİ RÜŞVETİ!
Kırgızlar, 15 Temmuz sonrası tüm baskılara rağmen kendilerinin bir parçası olarak gördükleri Hizmet mensuplarına sahip çıktı. Okulların adı değişti ama Maarif Vakfı’na devretmeyi reddettiler. Kırgızistan’da okul açmak serbest, buyurun gelin siz de açın dediler. Kırgızların bu tavrı, demokrasi ve yargıyı paspas yapan Erdoğan ve tayfasının doğal olarak tepkisini çekti. Ortaya tek delil koymadan, Hizmet mensuplarının terörist ilan edilmelerini istemeleri yargı duvarına çarpıp geri döndü. Baskıyla yol alamayınca, bu kez rüşvet yolunu seçtiler. Para herkesi satın alamıyordu. Buldukları yeni yol yatırım yapmaktı. Müslüman ülkelere yatırımın adı genelde cami oldu.
Kırgızitan’da yaşanan skandalda, Büyükelçi Cengiz Kamil Fırat iftarı terk edip giderken Türiye’deki insanların vergileriyle yapılan caminin bir iyilik değil, baskı aracı olduğunu da itiraf etti: ‘Biz sana 35 milyon dolarlık cami yapalım.’ Allah rızası için yapılan bir cami değil yani. Kendisine göre, okulların kapatılması ve Hizmet mensuplarının teslim edilmesi karşılığında bir lütuf!. Yapılan iyiliği sürekli başlarına kakma hastalığı bu. Ömer Seyfettin’in ünlü eseri Diyet’te olduğu gibi Kırgızların, kendini üstün gören büyükelçiye tavrı; ‘Al camini de git’ şeklinde oluyor. Pervasızlığına devam eden büyükelçi, ‘Bu insan müslüman değil’ deme küstahlığını da gösteriyor. Sanki kalpleri açıp içine bakıyor! Sonra şımarık bir çocuk edasıyla ‘Bunu şimdi cumhurbaşkanına söyleyeceğim’ diyor. Biyografisine girince bir zamanlar Erdoğan’ın ‘monşer’ diye aşağıladığı tayfadan olduğunu görüyorsunuz. Babası da kendi gibi büyükelçi Fırat’ın. Göze girmek için bu denli seviyesizleştiğini tahmin etmek zor değil.
TERÖRİST DEDİĞİ İNSANLARIN KIRGIZ PASAPORTU VAR
İftar davetinde onlarca ülkenin büyükelçisi var. Dahası büyükelçi Fırat’ın ‘Bunlar terörist’ dediği okullarda davetin sahibi müftünün kızı da okuyor. Terörist dediği kişilerin tamamı Kırgızistan pasaportu taşıyor. Büyükelçi Fırat önce Hizmet mensubu kişilerin dışarı çıkarılmasını talep ediyor. İftarı düzenleyen ulema heyeti, ‘Hiçbir davetliyi kovmak bizim kültürmüzde yok. Hele Ramazan’da hiç yok’ cevabını verip, Türk büyükelçiyi kendi haline bırakıyor. İstediği olmayan büyükelçi ise şov yaparak ve ortamın huzurunu bozarak salondan ayrılıyor.
Olayı Kırgız medyasına yorumlayan iftar davetinde bulunan bir diplomat, Türk büyükelçinin tavrının olgunluk ve diplomasiden uzak olduğunu belirtip, ‘Eğer ortam siyasi görüşünüze uymuyorsa, ‘İngiliz usulü’ kalkar sessizce orayı terk edersin.’ yorumunu yaptı. Bu görüşün sahibi diplomat nereden bilsin Türk dışişlerinin trollere teslim edildiğini!
Büyükelçi Fırat’ın bu tavrını Kırgızları çok kızdırdığı gelen haberler arasında. Yapılan bir iyiliğin yüzlerine vurulmasına tepki var. Bazı milletvekillerinin konuyu meclis gündemine getirmeye hazırlandığı ifade ediliyor. Kırgız medyası, olayı, ‘misafirin ev sahibine hakareti’ olarak gördü. Sokaktaki vatandaşlar tavrı ise; büyükelçinin kendinden yaşça büyük din adamlarına hakaret ettiği yönünde oldu. Zira, Kırgız halkı yaşlı aksakallara (ulema) çok büyük saygı gösteriyor.
ARNAVUTLUK REST ÇEKMİŞTİ: ERDOĞAN KİM?
Büyükelçi Fırat’ın kılavuzunun kim olduğunu görmek için biraz geriye 2015’e gidelim. Erdoğan cumhurbaşkanı sıfatıyla Arnavutluk’u ziyaret ediyor. Ziyaretin bir gerekçesi de Türkiye’nin Tiran’a bağlı Preza’da köyünde restore ettirdiği Tarihi Kaleiçi Camisinin açılışı. Erdoğan’ın ziyarette cami karşılığında okulların kapatılmasını istediğinin ortaya çıkması ‘gurularına düşkün’ Arnavutların tepkisini çekiyordu. Sosyalist Parti’nin Tiran Milletvekili Ben Blushi, Meclis kürsüsünden ’Böyle kardeşlik olur mu’ diyerek tarihe geçen şu cümleleri kuruyordu: ’ Şimdiye kadar insan öldürmeyen bir terör örgütü görmedim. Gülen Hareketi’nin de kimseyi öldürdüğünü görmedim. Erdoğan’ın kapatmak istediği bu okullar, Arnavutluk’ta binlerce öğrenciye yardımcı oldu.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu talebi bir dost mu yoksa bir baba edasıyla mı yaptığını sorgulayan milletvekili, “Böyle bir talepte bulunan kardeş veya dost gördünüz mü? Bir baba gibi mi söyledi? Bizim babamız o değil, İsmail Kemal’dir. Terör örgütleri BM Güvenlik Konseyi kararıyla ilan edilir. Hiçbir ülkenin cumhurbaşkanı başka bir ülkeye gidip de böyle bir şey isteyemez.” diyordu.
AKP ve Erdoğan, Çanakkale’den sonra bu ülkenin başına gelen en büyük bela olmaya devam ediyor. Ülkenin itibarını ayaklar altına alıyor. Ortaya attıkları safsatanın Edirne dışında alıcısı olmadığını görünce, her türlü rezalete başvurmaya devam ediyorlar. Bunun son örneği Kırgızistan’da yaşandı.