15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünden üç gün sonra 19 Temmuz 2016 Salı günü Adalet Bakanlığı’nda bir toplantı yapıldı.
Dönemin Adalet Bakanlığı Müşteşarı Kenan İpek’in başkanlığında yapılan toplantıda tek gündem vardı: İhraç edilecek personel listelerini hazırlamak. İpek hem bakanlıkta hem de adliyelerde işbaşında gözaltı yapılması talimatını vermişti. Böylece bütün çalışanlara gözdağı verilecekti.
Dönemin Personel Genel Müdürü 2 bin 500 adliye çalışanının, Ceza Tevkif Evleri Genel Müdürü 2 bin çalışanın ihraç edileceği taahhütünde bulundu.
Hazırlanan plana göre ilk safhada gözaltına alınacakların listesi başsavcılıklara iletilecekti. Darbe ile herhangi bir irtibatı olmadığı halde binlerce çalışan, ihbar mektupları ve Milli İstihbarat Teşkilatı’nın darbeden çok önce hazırladığı fişleme listelerine bakılarak cadı avına maruz bırakılacaktı.
Alelacele hazırlanan gözaltı listeleri savcılıklara gönderildi.
TERS KELEPÇE, TEKME, HAKARET…
Adalet Bakanlığı’nda planlandığı gibi listelerde ismi olan personel işbaşında kendi masasında çalışırken polis baskın düzenledi. Ellerindeki listeye göre, “…kim? Kaldır ellerini, yat yere hemen!” diyen polisler ters kelepçe taktığı bakanlık personelini gözaltına aldı. Hakaret ve tekmelerle yetinmeyen polisler, işlemleri bitmiş olmasına rağmen personeli Emniyet’e götürmek yerine bahçeye çıkardı. Ters kelepçe takılmış insanlar tek sıraya dizilerek güneşin altında saatlerce bekletildi.
BAHÇEDE TEŞHİR EDİLDİLER
Böylece peşinen suçlu ilan edilen çalışanlar, gözaltı işleminin yapıldığı bakanlık ya da adliye çalışanlarına, gelen gidene teşhir edildi. Kameraların görüntü alması sağlanarak masumiyet karinesi hiçe sayıldı. Gözaltına alınan onlarca çalışan ancak mesai bittikten sonra Emniyet’e götürüldü.
20 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL’de dönemin Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek, bakanlık teşkilatı ve adliyelerin yanısıra ceza infaz kurumlarına, “Listeleri hazırlayın ve hepsini işbasında teşhir ederek gözaltına alın!” talimatı vermişti. Hukuku hiçe sayan İpek, 18 Ekim 2017’de AKP lideri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Yargıtay üyeliği ile taltif edildi.
MÜSTEŞAR İPEK’E SÖZ VERİLMİŞTİ
Tüm bu hukuk dışı uygulamalar adında “adalet” ibaresi geçen bakanlık tarafından kendi personeline reva görüldü. Müsteşara söz verilmişti, hedef tutturulmalıydı. Genel müdür yardımcıları, daire başkanları, tetkik hâkimleri, müfettişler ve belli cemaatler cadı avına başladı. Taşra teşkilatına, “Bize isim gönderin, kendinizce güvendiğiniz personellere sorun ihraç listesi hazırlayın.” talimatı verildi.
Fişleme listelerini çalışacaklar tespit edildi. Bir yandan da on binlerce tutuklama için cezaevlerinde hazırlıkların gözden geçirilmesi için cezaevi müdürleri toplantısı yapıldı.
OHAL HUKUKSUZLUĞUN KILIFI OLMUŞTU
Talimatın anlamı şuydu. “Şimdiye kadarki bütün insan hakları ile ilgili kazanım, kural ve kanunları unutun. Devlet bir refleks gösteriyor. Buna ayak uydurun yoksa sizde terörist ilan edilirsiniz, defans yapanları ihraç listelerine dahil edin.”
20 Temmuz 2016’da ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) rejiminde gözaltı ve tutuklama çok daha kolay hale gelmişti. Hukuksuzluklara OHAL kılıfı hazırlanmıştı.
MUSTAFA ÇELİKBİLEK 12 GÜN GÖZALTINDA KALDI
Adalet Bakanlığı personeline yönelik cadı avında gözaltına alınan isimlerden biri de Mustafa Çelikbilek idi.
30 Temmuz 2016’da birlikte çalıştığı arkadaşları ile gözaltına alınan Çelikbilek, Adalet Bakanlığı’nda sistem uzmanlığı görevini ifa ediyordu. Ağır şartlar altında 12 gün gözaltında kaldı. 11 Ağustos’ta tutuklandı ve Ankara Sincan L2 Tipi Kapalı Ceza infaz Kurumu F 2 koğuşuna gönderildi.Gözaltı safhasında maruz kaldığı hakaret, tahkir ve kötü muameleyi bünyesi kaldıramadı.
Mustafa Çelikbilek oğlu ve kızı ile mutlu günlerinde…
DARACIK KOĞUŞTA ONLARCA KİŞİ
Çelikbilek ile gözaltına alınan ve cezaevinde birlikte kalan arkadaşlarından biri Samanyoluhaber’e o günleri anlatırken, “Gencecik neşe dolu bir insanken geleceğe dair planları hayalleri varken kendini bir anda cezaevinde bulmuştu. Daha önce karakolun yolunu bilmezken, bütün insani hakları elinden alınarak daracık bir koğuşa onlarca kişi ile birlikte konulmuştu.” dedi.
Koğuş arkadaşının verdiği bilgiye göre, bir akşam arkadaşı ile koğuşta sohbet ettiği esnada Çelikbilek’in vücudu kaskatı kesildi. Ağzından köpükler gelince arkadaşları hemen “acil” butonuna basarak gardiyanları çağırdı.
Gardiyanlar, “Epilepsi nöbetidir, birşey olmaz. Yan yatırın 5 dakikaya geçer.” diyerek koğuş kapısını kapatıp gitti. Çelikbilek o akşam ne revir hekimine ne de hastaneye gönderildi.
NÖBET GEÇİRDİ, RANZADAN DÜŞTÜ
Çelikbilek yine bir gün atak geçirdiği esnada ranzadan düştüğü halde doktora götürülmedi. Günler sonra 3’üncü kez atak geçirince nihayet revire çıkarılan Çelikbilek hekimin önünde yığılıp kalınca mecburen hastaneye sevk kararı alındı. Mahkûm nakil arabasında elleri kelepçeli hastaneye götürülen Çelikbilek’e tetkiklerin sonunda “beyin tümörü” teşhisi konuldu.
KANSER TEŞHİSİNE RAĞMEN TAHLİYE EDİLMEDİ
Erken teşhis yapılmadığı için hastalığı ilerlediği belirtildi. Avukatın, Çelikbilek’in tedavisinin hastanede devam ettirilmesi için tutuksuz yargılanması talepleri mahkeme tarafından reddedildi. Ta ki hekimler “Artık yaşama şansı çok düşük.” deyinceye kadar mahpus kaldı. Sistem mühendisi Mustafa Çelikbilek öleceği anlaşılınca tahliye edildi.
Tahliyenin akabinde iki defa ameliyat edilen Çelikbilek tedaviye cevap vermedi. 1 ay yoğun bakımda kalan Çelikbilek’in bünyesi daha fazla mukavemet edemedi.
Beyin tümörü teşhisine rağmen son ana kadar tahliye edilmeyen Mustafa Çelikbilek geride gözü yaşlı bir eşi ve iki evlat bıraktı.
35 YAŞINDA VEFAT ETTİ
23 Nisan 2019’da 35 yaşında vefat eden Mustafa Çelikbilek geride gözü yaşlı bir eş, biri kız biri erkek iki yetim yavru bıraktı. Çelikbilek, hayatında karakolun önünden bile geçmemişti. Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile mesleğinden edilen, işsiz bırakılan, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti tarafından fiili ölüme maruz bırakılan 150 bin kişiden biriydi. Kansere yakalanan Çelikbilek’in tedavisinin tam teşekküllü bir hastanede aksamadan devam ettirilmesi gerekiyordu, fakat son ana kadar demir parmaklıkların arkasında tutuldu.
Halime Göksu ve Muzaffer Özcengiz de ağır hasta olduğu halde tahliye edilmemiş ve cezaevinde can vermişti.