96 yaşındaki duayen gazeteci Hıfzı Topuz, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde euronews Türkçe’ye konuştu. Dünden bugüne Türkiye’nin basın özgürlüğü konusunda geldiği noktayı, tutuklu gazetecilerin durumunu, yargının basın özgürlüğüyle olan ilişkisini ve 31 Mart seçimleri ışığında medyanın nasıl konuşlandığını ele aldı.
‘Türk Basın Tarihi’ adlı kitabında basın özgürlüğünü enine boyuna işlediğini ifade eden Topuz, geçmişten bugüne hemen her devirde basın yasakları olduğunu anlatıyor. Abdülhamit Dönemi’nden örnek veren Topuz, o dönemde gazetecilerin gazeteleri sansür memuruna götürdüğünü, ancak memur onayından sonra gazetelerin basıldığını söylüyor. Bu sansür meselesinden dolayı da gazetecilerin hapsedilmediğini ekliyor. İstiklal Mahkemeleri’nin kurulduğu dönemde dahi gazetecilerin, uzun zaman hapiste kalmadığını, tehlike atlatıldıktan sonra serbest bırakıldığını aktarıyor.
1948’de gazeteciliğe başlayan duayen gazeteci, o yılları şöyle anlatıyor: “Basın savcısı Hicabi Bey vardı. Hicabi Bey gazeteler çıktığı zaman okuyor, kontrol ediyor ve önlem almaya kalkıyordu. Sansür değildi. Çok iyi hatırlarım, zaman zaman bana telefon eder, ‘Aman Hıfzı, Cumhuriyet’te şöyle bir haber var, bunu alırsan başın derde girer, kovuşturma açarız, dikkat et.’ derdi. Yani basın savcılarıyla dost gibiydik. Beraber çalışırdık. Onlardan bize bir tehlike gelmezdi. Ne oldu sonra? 27 Mayıs oldu. 27 Mayıs olmadan evvel gazeteciler hakkında yüzlerce dava açıldı. Saymaya imkân yok. Hakkında kovuşturma açılmayan gazeteci yoktu aşağı yukarı. Ama içeride gazeteci de yoktu. 27 Mayıs devrimi olduğu zaman içeriden üç dört gazeteci çıktı; Ahmet Emin Yalman, Şahap Balcıoğlu, Naim Tirali ve bir arkadaş daha… Düşünün öyle bir baskı rejimi var, basına karşı o kadar önlem alınıyor fakat içeriden çıka çıka üç dört gazeteci çıkıyor. Bu, çok önemli. Demek ki gazetecilere fiilen bir baskı olmuyordu. Çalışma olanakları tahdit ediliyordu, dışarı çıkışları yasaklanıyordu, vize vermiyorlardı, kâğıt vermiyorlardı. Müthiş baskı vardı ama gazetecilere şahsen baskı yapılmıyordu, dayak yiyen gazeteci yoktu.”
Zaman zaman sıkıyönetimler olduğunu, yasaklarla karşılaştıklarını fakat her zorluğun üstesinden geldiklerini kaydeden Topuz, “Generaller bir süre sonra sıkıyönetimi kaldırdılar, gazetecilerle dost oldular. Onlara düşmanlık beslemiyoruz ama içinde istisnalar var. Biri geçen gün öldü, onun gibileri saymıyorum, Kenan Evren dönemi basının unutulmayacak kara anıları değil mi?” şeklinde konuşuyor.
Basın özgürlüğü diye bir şey kalmadı. Korkunç bir tablo ortaya çıkıyor
AKP dönemine de değinen Topuz, “AKP döneminde böyle korkulacak bir şey yoktu. Sayın Tayyip Bey’i de demokrat havasında görüyorduk, ona hiç sakıncalı gözle bakmıyorduk, belediye başkanlığı dönemi vardı. Maalesef böyle devam etmedi. Yavaş yavaş basın özgürlüğünü kısıtlayan birtakım kararnameler çıkartıldı, kanunlarda değişiklikler yapıldı. Basın özgürlüğü diye bir şey kalmadı. Yavaş yavaş bu duruma geldik. Arkadaşım Recep Yaşar ile bir çalışma yapıyoruz, korkunç bir tablo ortaya çıkıyor. Bütün dünyanın gözü bize çevrilmiş durumda. Basın özgürlüğü ne oluyor? Adım adım takip ediyorlar, hapse kaç gazeteci girdi? Geçenlerde yine Cumhuriyet’ten 6 kişi hapse girdi. Bunlar neden hapse giriyor? Anlatamıyoruz.”
Türkiye’nin dışarıdakileri tepkileri görmezden geldiğini belirten Topuz’un ifadesiyle, ‘bizi anlamıyorlar’ diyoruz. Halbuki öyle değil. Yabancı basın örgütleri bizi gayet iyi izliyor, kim gazeteci kim değil, kaç kişi tutuklu? Bununla ilgili raporlar yayınlıyorlar. Biz bunlara ‘teröristler’ diyebiliriz ama gerçek öyle değil, haberleri bu basın örgütlerinden alıyor dünya. Anlatmakta da aciz kalıyoruz.
Basın özgürlüğü bakımından utandırıcı durumdayız
183 gazetecinin tutukluğu olduğunu aktaran Topuz, “Bazıları için ‘o gazeteci değildi, basın kartı yoktu.’ deniyor. Eee? Basın kartı olmayan çok gazeteci var, onların gazeteci olduğunu nasıl inkâr edebiliriz? O gazetecilikten değil, sahtecilikten veya fetöcülükten içeri girdi diyoruz. Yutmuyor kimse bunu. Kimse buna inanmıyor. 183 gazetecinin tutuklu olduğunu ileri sürüyoruz. Gerçekten hepsi gazeteci mi? Herhalde büyük bir çoğunluğu gazeteci. Basın suçlarından, anlatım özgürlüğünden içeri giriyorlar. Balçıkla gerçekleri sıvayamıyoruz ve biz dünya kamuoyunda basın özgürlüğü bakımından çok utandırıcı bir durumda yer alıyoruz.” diyor.
Gazetecilerin, az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde tutuklandığına dikkat çeken Topuz, uygar ülkelerde bu duruma rastlanmadığını belirtiyor. Türkiye’deki durumun da istisnai olduğunu söyledikten sonra “Dünyanın gözü gazetecilerin tutuklandığı ülkelerde. Kaç kişi tutuklandı, kaç gazeteci içeride? Türkiye’deki durum da gizlenemez hale geldi.” şeklinde konuşuyor.
Seçim akşamı olanlar, basının baskı altında olduğunu gösteriyor
Anadolu Ajansı’nın (AA) seçim akşamı veri akışını durdurmasına da değinen Topuz, sözlerini şöyle sürdürüyor: “AA, partinin sesi haline geldi. Parti, seçim sonuçlarının doğrudan yayınlanmasına izin vermedi, son seçimlerde kaç saatlik veri akışı durdu. Bu ne demek? Basının baskı altında tutulması demek. TRT’nin haberleri de başka konu. AA’yı aratmayacak şekilde orada da baskı var, sansür var. Süzgeçten geçmiş haberleri veriyorlar. TV’de Halk TV, KRT, Cem TV, Tele1 var. Onların gücü ne? Reklam gücü ne? Seslerini ne kadar çıkartabiliyorlar? Asıl ağır toplar, iktidarın sesi, iktidarın emrinde. İktidar bütün medyayı ele geçirmiş durumda.”
‘Neden tek sesli bir medya?’ sorumuzu da “Muhalefetin sesini kısmak istiyorlar, haber verme imkânı tanımıyorlar.” şeklinde cevaplıyor.
Hıfzı Topuz’dan gazetecilere mesaj var
Tehlikeli bir dönemden geçtiğimizi, gazetecilerin mahkemelere olan güveninin sarsıldığını anlatan Topuz, “Yargıya gidiyorsun, yargı iktidarın sesiyle seni yargılayacak olursa dayandığın bir şey kalmıyor. Yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğünün teminatıdır.” diyor. Atatürk ve İnönü zamanında ve sonraki rejimlerde bile bu kadar çok gazetecinin hapse girmediğine dikkat çekiyor.Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün ‘Türkiye, dünyanın en büyük gazeteci hapishanesine dönüştü.’ tespitinin çok doğru olduğunu kaydeden Topuz, meslekten ödün vermemek gerektiğini vurguluyor. Gazetecilere direnmelerini, baskın kuvvetlerin emrine girmemelerini tavsiye ediyor. Bu baskıların geçici olduğunu ifade eden Topuz, geleceğe umutla bakıyor.Tutuklu gazetecilere de bir mesaj gönderiyor: “Bunların geçici olduğunu biliyoruz, hepimiz sizden yanayız, direnme gücünüze hayranız, gücünüzün devamını temenni ediyoruz.”euronews