ERHAN BAŞYURT-TR724.COM
İktidar, YSK’ya baskı kurup, İstanbul’da seçimi hukuksuzca iptal ettirdi.
Pandoranın kutusu açıldı!
‘Arpalık’ olarak kullandığı İstanbul’u kaybetmemek için ekonomik, siyasi ve toplumsal krizlerin kapısını araladı, iktidar. Ülkeyi ateşe attı!
***
31 Mart yerel seçim sürecinde iktidarın eleştirilere rağmen seçim ekonomisi yürüttüğü biliniyor.
Halkın dövizdeki yükselişe sandıkta tepki göstermesinden kaygılandığı için Merkez Bankası ve özel bankaları sürekli döviz bozdurmaya zorladı ve kuru baskı altında tutmaya çalıştı.
Seçim döneminde bu baskılama politikası kısmen tuttu da… Ancak Merkez Bankası rezervleri keyfi bir amaç için tükenme noktasına getirildi.
YSK’ya baskı kurup İstanbul’da seçimi yenileterek, yeni ekonomik krizi de tetiklediler.
***
Bütün ekonomik göstergeler, tsunami gibi ciddi bir kriz dalgasının ülkeyi vuracağını gösteriyor.
Yine de döviz kurunu 23 Haziran’daki tekrar seçime kadar takıntı halinde kontrol altında tutmak için çırpınıyorlar.
Önce döviz alım satımına komisyon konuldu.
Döviz mevduat hesaplarında kesinti oranları yüzde 50 artırıldı.
BDDK yeni bir karar daha alarak, 100 bin ve üzeri döviz alımlarımda Türk Lirası bedeli yatırıldıktan bir gün sonra hesaba aktarılacağını karara bağladı.
Döviz sıkıntısının had safhaya ulaştığının sinyali bu kararlar.
***
Türkiye, serbest piyasa ekonomisinden hızlı adımlarla uzaklaşmaya devam ediyor.
Özel mülkiyete keyfi el koymalar, özel bankayı talimatla batırmalar, dev firmaları TMSF’ye devredip içini boşaltmalar… Şimdi de döviz piyasası ve bankalara baskılar…
Özel sektöre ve piyasaya müdahale ederek, hukuku rafa kaldırarak sermayeyi kaçırdılar.
Türkiye, son 3 yılda dünyada en fazla milyoner göçü yaşayan ülkeler arasında.
Sadece yatırımcı değil, yetişmiş beyinler de kaçıyor. Umudu tükenen gençler de kaçıyor…
***
Türkiye’nin 450 milyar dolar dış borcu olduğu ve bir yılda 170 milyar dolar ödeme yapacağı dikkate alınırsa döviz kıtlığında önümüzdeki aylar hiç kolay geçmeyecek.
Üstelik bu yıl ödenecek dış borcun 50 milyar doları özel sektörün… Döviz yükseldikçe zararları da büyüyor ve borcu kapama kapasiteleri düşüyor…
***
İktidar, ülkede tansiyonu düşürüp hukukun üstünlüğüne dönmek, ekonomiyi toparlamak yerine seçim ekonomi izleyerek mevcut rezervleri de heba etti.
Bütçe, ilk dört ayda 55 milyar açık vererek rekor kırdı.
Bu para yatırıma mı gitti, hayır! Aksine işsizlik ısrarlı şekilde artıyor.
Resmi rakamlara göre, işsizlik Ocak ayında yüzde 15’e dayandı. Bir önceki yıla göre 1 milyon 200 bin arttı.
Genç işsizlik oranı ise, yüzde 25’e dayanmış durumda. Yani her dört gençten birisi işsiz…
***
Uzmanlar ‘döviz karaborsası’ oluşacağından endişeli.
TÜSİAD üyeleri kapılar ardında doların 11 TL’yi bulabileceğini dile getiriyor.
TOBB’a bağlı strateji vakfı bile tek çözümün IMF kapısına gitmek olacağını dile getiriyor.
Bunlar bir inat uğruna ekonomik boyutta yaşanan telafisi zor kayıplar, bir de çok ciddi siyasi kayıpları sürecin…
***
İktidarın, en büyük bütçeli ili İstanbul’u nasıl ‘arpalık’ olarak kullandığı artık netleşmiş durumda.
Yandaş ve aile vakıflarına bir katrilyona yakın para aktarmışlar son bir kaç yıl içinde…
Bir de kime tahsis edildiği bilinmeyen benzini de belediye bütçesinden ödenen araçlar var.
CHP’li Oğuz Satıcı açıkladı: ‘’İETT’de 48 yönetici varken 150 makam aracı; İSKİ’de 127 yönetici varken 874 makam aracı; İBB’de 643 yönetici varken 1717 makam aracı kiralanmış!’’
Bunlar Sayıştay raporlarına da girmiş izahı mümkün olmayan devasa harcamalar.
Bir de büyükşehir ve ilçe belediyelerinde uygulanan ‘para havuzu’ var…
Belediyenin ihaleleri ve bazı yasal izinlerinde, kar getirisi yüksek yasal sınırları zorlayan bina ruhsatı verme işlemlerimde, şahıslardan bu havuza para aktarmaları isteniyor.
Sonra da kayıt dışı bu paralar seçim çalışmaları veya şahsi amaçlar için parti ve yönetciler tarafından kullanılıyor.
Bir de bankamatik memurları var…
İstanbul’da tüm bu sırların ortaya saçılmasından ciddi endişe duymuş olmalı iktidar!
İktidar için sadece Erdoğan’ın başkanlık yaptığı ve siyaset basamaklarında yükselmeye başladığı ili kaybetmekten ibaret değil, İstanbul.
‘Para havuzu’na akan en önemli pınarın kesilmesi aynı zamanda…
***
İstanbul’u kaybetmeyi hiç hayal etmedikleri, sonrasında yaşadıkları şoktan anlaşılıyor.
Ancak İstanbul’da seçimi tekrar ettirmenin kaybettirecekleri çok çok daha fazla…
Birincisi, bundan böyle sandık sonuçlarına ve milli iradeye saygı göstermeyen bir iktidar olarak muamele görecekler.
İkincisi, YSK’ya baskıyla aldırılan ‘’aynı zarftaki dört oy pusulasından sadece AKP’nin kaybettiğini iptal ettirme’’ kararı, daha doğrusu ‘komikliği’, Türkiye’de artık adil bir seçim ihtimalinin kalmadığının göstergesidir.
İktidar, bu şartlarda seçimi kazansa, yukarıdaki iki hususa ilişkin kanaatlar daha da pekişecektir ve ‘diktatörleşmek’ ile suçlanacaktır.
Ekonomik kriz ile siyasi kriz iç içe geçmiş halde, vatandaşa çok daha ağır bir fatura çıkacaktır.
***
İktidar, bu şartlarda seçimi kaybetse, her türlü hile ve baskına rağmen halk direndi ve ’’Tek Adam’a dur dedi’’ diye algılanacaktır.
İktidarın, kaybı katlanacaktır. Baskıcı gücü kırılacaktır. Bir de, yeni siyasi yapılanmalar sahneye çıkmaya cesaret bulacaktır…
Ekonomik kriz devam edecektir ancak siyasi olarak bir rahatlama yaşanacağı için daha az can yakıcı olacaktır…
***
Sonuçta, iktidar ‘’İstanbul’u vermem’’ diyerek bir siyasi inat uğruna ülkeyi siyasi, demokrasimizi hukuki ve piyasaları da ekonomik krize sürüklemiştir.
İktidar, İstanbul’u bu şartlar altında bileğinin hakkıyla ya da hileyle kazansa bile kaybeden taraf olacaktır.
Ekonominin başkenti ve Türkiye nüfusunun yüzde 20’sinin yaşadığı İstanbul, iktidar için artık kaybetme kuşağını başlatan, çöküşünü hızlandıran bir şehirdir…