Ramazân-ı Şerifin en güzel şekilde değerlendirilmesi onun kıymetinin bilinmesine bağlıdır. İnsan kıymetini bilmediği bir şeyi, nasıl ve nerede değerlendireceğini de bilemez.
Bu mübârek ayın kıymet ve değerini idrak eden mü’min, onun bir ânını bile boşa geçirmemeye gayret edecektir.
Ramazân-ı Şerifin en önemli ve en bâriz özelliği, bu ay da tutulan oruçtur. Mü’minler, sadece midelerine değil; kalp, ruh, akıl, irâde ve niyet gibi maddî mânevî herşeylerine oruç tutturmalıdırlar. Gözü haramdan, dili gıybetten korumalıdırlar.
Ramazân Şerifte iki oruç sevabı almak isteyenler, oruçlu bir kişiye iftar yaptırsın. O oruçlunun alacağı sevabın aynısını, iftar ettiren de alır. Oruç tutanın sevabından hiçbir şey eksilmez. Yardıma muhtaç olanlara, zekat ve sadaka ile el uzatıp yüzlerini güldürmek, bu vesîlelerle gönülleri kazanmak ve Rabbimizi hoşnut edip rızâsını kazanmak, ne büyük bir lütuf, ne büyük bir ikramdır.
Televizyon, internet ve gazetelerde uygun olmayan programlarla ömrü heder etmemeli, binlerce sevap işleme fırsatını kaçırmamalı, husûsiyle Kadir gecesini ki; o öyle bir gece ki şâyet iyi değerlendirilirse ömrü ikiye katlıyor, seksen küsür yıllık ömre tekâbül eden bir kazanç sağlama imkanı sağlıyor. Bu fırsatı, nefis terbiyesi adına iyi değerlendirmelidir.
Kaderini hizmete adayanlar, sabahlara kadar TV karşısında, internette, uygunsuz sahnelerle ömrünü berbat edenlerden olmamalıdırlar. Allah herşeyi, gizliyi açığı görmekte olduğu, kâtip meleklerin herşeyi kayda geçtiği unutulmamalıdır.
Kur’an-ı Mûcizü’l Beyan, Allah’a ibâdetten sonra en büyük iyilik, ‘Anne babaya iyilik’ olduğuna dikkatlerimizi çekmekte, bir çiçek gibi onlara iyi bakıp hizmet vermeyi, kırıcı söz, tavır ve davranışlardan katiyyen uzak durulması gerektiğini hatırlatmaktadır.
Mü’min, Ramazan’da geceleri iyi değerlendirmeli, kötü alışkanlıklardan, gıybet, dedikodu, uygunsuz sözlerden, ister sokakta ister televizyon karşısında haram ve uygunsuz şeyleri seyretmekten kurtulmak için bu mübârek ayı fırsat bilmelidir. Orucu, bütün organlara da tutturmalı, böylece maddî mânevî bütün vücut da Ramazanlaşmalıdır.
Mü’min, Allah’ın rızâsını kazanmaya vesîle olacak, insanın yaratılış gayesindeki sırları çözecek ilimle, ibâdetle, zikir ve tefekkürle, daha da önemlisi Rabbimizin kelâmı Kur’an-ı kerim ve muhtevâsı ile meşgul olmak; çocuklarımızın Kur’an’a, oruca, namaza özendirici ve merakını artırıcı plan-programlar yapıp hediyelerle mükâfatlandırmak sûretiyle yaratanını, Rehber-i Ekmel Efendimizi (sav) sevdirmek gerekir. Kendimizi sevdirmeden sevdiklerimizi sevdiremeyiz.
Mü’min; Ramazanda dünya işlerini azaltıp, âhiret hayatına önem vermenin yanında, alışveriş işlerinin sadece zarûret derecede olanlarını yapmalı, zamanı çarşı pazarda israf etmemelidir. Bilhassa geceleri istiğfara, salât-ü selâma, teheccüd ve hâcet namazlarına ve duâlarına önem vermeli, ihlâs ve niyete derinlik kazandırmalı, namazları vaktinde, ihsan şuuru ile edâ etmeye çalışmalı ve örnek olunmalıdır.
Bütün bunların gerçekleşmesi için yenilenmek isteyen müslüman, evvelâ niyetinin istikâmet üzeri olmasına önem vermeli, sonra Allah’a ve Resûlü’ne (sav) verdiği sözün önemine kendini inandırmalıdır.
Ramazân-ı mübârek bir muhâsebe, aynı zamanda bir melekleşme ayıdır. Melekler yeyip içmezler. Mü’minler de, oruçla melekleşme yolundadırlar. Müminler için en büyük değişim; nefis ve arzularını aşıp, Allah ve Resûlü’nün ahlâkıyla ahlaklanma ufkuna yücelme gayreti içinde bulunma olmalıdır.
Ramazanı-ı Şerifin bereketinden istifâde eden mü’min, bayramdan sonra da uzun zaman Ramazan ruhunu korumalı ve yaşatmalı, bu minval üzereyken bir sonraki Receb-i Şerif ayı kapıyı çalmalıdır.
Ramazân-ı Şerif bir âhiret pazarıdır. İrâdeyi güçlendirir, istikamet içinde hayat sürmeyi ve bu şekilde ölmeyi ders verir. Hayâtı disipline eder ve vicdanı hareket geçirir. Zengin fakir herkes anlar ki, insan mâlik değil memlüktür. Hür değil abd (kul) dir, hakîki vazîfesi şükürdür.
O gecenin kadrini bilin ki kadriniz bilinsin..
Efendimiz (sav), bir gün Ashabı’na İsrailoğullarından dört kişinin seksen sene boyunca hiç günah işlemeden ibâdet ettiklerini anlatmıştı. Sahabe efendilerimiz (r.anhüm) bunu hayretle karşıladılar.
Cibril (as) geldi, ‘Yâ Muhammed! Ümmetin bunların hâlini hayretle karşıladılar. Allah Sana, ondan daha hayırlısını vermiştir’ diyerek Kadir sûresini okudu;
“Biz Kur’ân’ı indirdik kadir gecesi.” “Bilir misin nedir kadir gecesi?” “Bin aydan daha hayırlıdır kadir gecesi!” “O gece Rab’lerinin izniyle Ruh ve melekler, her türlü iş için iner de iner…” “Artık o gece bir esenliktir gider… Tâ tan ağarana kadar…” (Elmalılı tefsiri)
Ramazân-ı Şerif’in son on gününü yâni, itikâf günlerini iyi değerlendiren bir mü’min, aynı zamanda Kadir gecesini de değerlendirmiş olacaktır.
Kadir gecesi, zaman içinde kulun Allah’a en yakın olduğu zirvedir. Bir dakikası bir güne, bir saati iki aya, bir günü de bir kaç seneye, velhâsıl 83 küsür yıla tekâbül etmektedir. Yâni ömür ikiye katlanmaktadır.
Mü’min, bâzı zaman ve mekanlar içinde, şartlar nedeniyle az amellerle kat kat sevab kazanabilir. Bir askerin hudutta bir saat nöbet beklemesi, bir sene ibâdet hükmüne geçer. Allah yolunda şehit düşen bir kişi, âlâ-i illiyyîn-i kemâlâta yükselir. İyi değerlendirilen bir Kadir gecesi, seksen üç sene dört aylık bir süreye denk gelir. Görülüyor ki, Kadir gecesi, Sultân-ı ezel ve ebedin, kendisine inananlara ulûfeler dağıttığı mübârek bir zaman dilimidir.
Mü’minler de bunu fırsat bilerek ömürlerinin her gününü o gece (Kadir gecesi) şeklinde değerlendirip şöyle duâ etmelidirler:
“Allahım! Senin yüce adını, hak ve hakîkati dünyânın her yerinde bir kez daha yücelt. Bizim ve dünyânın her köşesindeki bütün kullarının kalplerini îmâna, İslâma, Kur’ân’a ve îman hizmetine aç ve bizi bu vazifede istihdam buyur. Gökte ve yerdeki kulların arasında bizim için sevgi ve hüsn-ü kabul vaz’et. Bizi muhlis, muhlas, müttakî, verâ sâhibi, zâhid, yakınlığına mazhar, Rabbinden hoşnut ve Rabbi kendisinden hoşnut, Seni seven ve nezdinde sevilen, huşû sâhibi, mütevâzi, Kur’ân ahlâkıyla ahlaklanmış kullarından eyle. Efendimiz Hz.Muhammed’e (sav), ehline ve bütün ashabına da salât-ü selam eyle! Âmin”
Efendimiz (sav), ‘Kadir gecesinin hangi gün olduğu bana bildirilmişti. Söylemek üzere dışarıya çıktım. Baktım ki, iki insan birbiri ile münâkaşa ediyor. Onlarla meşgul olurken Kadir gecesi bana unutturuldu’ buyuruyor. (Buhari)
Bu mübârek beyânıyla Efendimiz (sav), mü’minler arasındaki en ufak bir ihtilaf ve kavganın, kendisini nasıl derinden yaraladığını, bunun Kadir gecesinin unutturulması gibi önemli nelere sebebiyet verdiğine işârette bulunmuştur.
Hz.Üstadın; ‘Milletimin îmânının selâmette görürsem Cehenmemin alevleri içinde yanmaya râzıyım’ (T.Hayat) Bu duygu ve düşünce ufkuna ulaşma, her mü’minin vazîfesi sayılmalıdır. Mü’min, kendi ıztırabını unutup, başkalarının ıztırabını duyar hale gelme ruhuyla bütünleşmelidir.
Böyle düşünmek, bu hususta gayret göstermek, duâ duâ Allah’a yalvarmak da peygamberâne bir tavırdır. Bu gece okunacak Kur’ân’ın her harfine, otuz bin sevap verilir. Diğer ibâdetlerin, salât-u selamların, sadakaların, ezkâr ve efkarların sevâbı da aynı nisbette arttırılır.
Hz.Âişe (r.anha) vâlidemiz vâsıtasıyla Efendimiz’in (sav) ümmetine tâlim buyurduğu şu duâyı dilden ve kalpten düşürmemeli:
‘Allahım! Sen çok affedicisin. Kerem sahibisin, affetmeyi seversin. Beni de -bizi de- affet, bağışla!’ (Tirmizi)