Diktatörleri yıkanlar genelde iktidarı paylaştığı çekirdek elit kadrodan çıkıyor. Onlar da tedbir olarak gücü sadece yakın aile bireyleriyle paylaşıyor. Tıpkı Erdoğan’ın yaptığı gibi. Onun da farklı dezavantajları var; güçlü kişilikler kendi kariyer ve iktidar planları ile baştakini tehdit ediyor ya da beceriksizlikleriyle bir çuval incirin berbat olmasına yol açıyorlar.
Erdoğan şimdi böyle bir ikilem yaşıyor ve bunu aşmak için sanal bir çekirdek elit kurgulamaya çabalıyor. Bülent Arınç ve Abdülkadir Aksu gibi naftalinli isimlerin tavan arasından indirilip piyasaya sürülmesinin amacı bu. Peki bu hamle Erdoğan’ın ne kadar işine yarayacak?
AKP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı anlamak için başucu kaynaklarından biri Fathali M. Moghaddam’ın Diktatörlüğün Psikolojisi kitabı. Hani şu 2013’te bir ABD gezisinde törenle Emine Erdoğan’a hediye edilen eser. 31 Mart seçim yenilgisinin büyük bir bozguna dönüşmemesi adına AKP liderinin giriştiği taktiksel değişikliklerin izleri de o kitapta var.
Erdoğan bir kaç gündür tavan arasında eskileri karıştırıyor ve naftalinleyip bir kenara attığı bazı isimleri tekrar gün ışığına çıkarıyor. Bülent Arınç, yeni kurulan Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi oldu. Eski İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu Vakıfbank Yönetim Kurulu Başkanı, eski TBMM Başkanvekili Sadık Yakut ise üye oldu. Eski Bakan Faruk Çelik Ziraat Bankası, eski belediye başkanı Mevlüt Uysal ise Halkbank yönetimine atandı. Toplum buralara ‘arpalık’ diyor; bence susturucu daha doğru bir ifade. Eskiden emekli generaller arpalıklara dağıtılırdı. Aynı mantığın yansıması.
Bu çabanın seçim kayıplarıyla birlikte diğer itici gücü Ahmet Davutoğlu ve Abdullah Gül-Ali Babacan gibi isimlerin etrafındaki hareketlenme. Süleyman Soylu ve Numan Kurtulmuş’u düşük bonservis bedelleriyle transfer edip partilerini kapattıran Erdoğan’ın sorunu bu kez daha büyük. Dıştan gelen bir saldırı değil binanın yükseldiği temelde çatlama riski ile karşı karşıya.
Moghaddam, diktatörlüklerin halk hareketleriyle yıkılmadığını tam aksine çekirdek elitin parçalanmasıyla yok olduğunu örnekleriyle anlatıyor. Diktatörler, en yakınlarındaki diktatör namzetleri tarafından alaşağı ediliyor çoğunlukla. Davutoğlu ve Gül’e benim yüklediğim anlam bundan fazla değil. Onların eliyle ülkeye demokrasi gelmesi uzak bir hayal. Zaten mevcut rejimin inşasında fazlasıyla emek ve katkıları var. Yanlış olduğunu düşünseler o katkıyı yapmazlardı. Sadece sponsorlarının bu yönde bir talebi olursa kısmi düzelme öngörülebilir. Erdoğan’ın ilk dönemlerinde olduğu gibi. Onun bile demokrasi havarisi kesildiğini hatırladığımızda, o gömlek Gül ve Davutoğlu’nda daha az sırıtacaktır.
Erdoğan, çekirdekteki parçalanma riskini bertaraf etmek için iktidarı birlikte kurdukları eliti tasfiye etti. Etkin görevlerden uzaklaştırdı, yer yer kendilerine veya yakınlarına gözdağı verecek operasyonlarla hareketsiz kılmaya çalıştı. Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Haşim Kılıç’ın oğluna çıkarılan yakalama kararı ya da Davutoğlu döneminde Dışişleri Bakanlığına alınan diplomatlara işkenceyle ifade imzalatmaya çalışması bariz örnekler. Başka diktatörlüklerde yaşandığı şekilde, tasfiye olanların yeri aile üyeleriyle dolduruldu. Böylece iktidarı ayakta tutan çekirdek elit, dikensiz gül bahçesine dönüştü. Ancak evdeki hesap çarşıya uymuyor. Ali Babacan’ın koltuğunda oturan Berat Albayrak, pimi çekilmiş bomba. Sadece beceriksizliğini ya da alay konusu olan sunumlarını kastetmiyorum. Eskiden Erdoğan bizzat yaptırdığı şeylerde bile sorumluluğu bakanlara yıkıp iyi polis rolüne soyunuyordu. Şimdi bu tiyatroya imkan kalmadı.
Paralel yürüyen çatlaklar Cumhurbaşkanı’nın endişesini büyütüyor. Partideki fay hareketlenmesinin yanında devlet içindeki diğer koalisyonların zayıflama ihtimali belirdi. İstanbul seçiminde daha önceki örneklerde olduğu üzere AKP’nin galip ilan edilmesi yeni Türkiye’nin normaliydi. Yüksek Seçim Kurulu, büyük bir sürpriz yaptı ve yaklaşık iki aylık tartışma sürecinden sonra yenilenme kararı verdi. İptalin geciktiği hergün AKP’nin aldığı yeni bir yaraya dönüştü. Halt tabiriyle istediklerini aldılar ama mundar olmuş biçimde. İktidarı paylaştığı bürokratik elit içinde de çatlamanın söz konusu olduğuna yorulabilecek bir gelişmeydi.
Bürokratik elitle nasıl bir pazarlık içinde bilemiyorum, henüz işaretleri belirmedi. Parti içindeki çatlamayı bertaraf edebilmek için Erdoğan sanal bir elit çekirdek oluşturuyor. Tercih edilen isimler sönmüş atomlar. (Kimyada böyle bir tabir var mı bilmiyorum ama siyaseten söylenebilir herhalde.) Bülent Arınç’ın Hülya Koçyiğit ve Orhan Gencebay’dan bir farkı yok. Aynı kadroya atandı. Bankalara gidenlerin de sadece maaşı ve makam ayrıcalıkları olacak. Yönetim profesyonellerde olmaya devam edecek. Aile dışından isimlere dağıtılan ulufe ile ‘bakın eskiden olduğu gibi iktidarı ve rantı paylaşıyorum’ mesajı vermeyi hedefliyor. Ancak bu girişim ters de tepebilir. Sınıf atlama açlığı ile partide çalışan bilhassa genç elit adayları hayal kırıklığı yaşıyor. ‘Hâlâ herşey işi bitmiş adamlara dağıtılıyor’ öfkesi birikiyor. Erdoğan ise tercihinde kendince haklı, zira kuracağı sanal olmayan bir çekirdek tehdide dönüşebilir. Enerjisi ve daha önemlisi yükselme açlığı olanlarla iktidar paylaşmak, uzun vadede Brütüslerin eline bıçak verip evine sokmaya benziyor.
Tavan arasından indirdiği şeyler yeni eşyaların arasına güve taşıyabilir. Benden söylemesi…