Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ABD’ye gidip yargı paketini anlatacakmış! Ne alaka demeyin; lobi adı altında örtülü ödenek tırtıklayanların arpası bitmiş olabilir.
Orada yaşayan gazeteci Gönül Tol deşifre edince öğrendik; bakanı dinlemeye tenezzül edenlere üste para vereceklermiş. Hem de 350 dolar. Deli para. Genelde tersi olur, toplantılar ya ücretsizdir ya da konuşmacı çok önemliyse dinleyicilerden para alınır.
Bakan Gül’ü, daha çok kişi dinlesin diye ulufe dağıtacakları toplantıda son sekiz yılda çıkarılan yedinci ‘Yargıda reform paketi’ anlatılacak. Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan’ın Saray’da şölenle açıkladığı ve Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun bayram şekeri almış çocuklar gibi sevindiği paket.
Aklı başında hiç bir hukukçu paketi inandırıcı bulmadı. Ne açıklayanın ne de metnin ciddiye alınır yanı yoktu. (http://www.tr724.com/fare-dag-doguramadi/ ) Konuya dair en kapsamlı değerlendirmelerden birini Gazete Duvar’da İrfan Aktan’a konuşan Prof. Dr. Metin Günday yaptı. Duayen hukukçu “Bu paket olsa olsa enkazın itirafnamesidir. Şimdiye kadar yapılmış olanların itirafıdır ama “bunu bir daha yapmayacağız”ın teminatı mı, bilemiyorum.” dedi.
Bakan Gül istediği kadar lafı dolaştırıp dikkatli konuşsun, dinleyenlerin varacağı netice Türkiye’nin hukuk devleti olmadığının ilk ağızdan ilanı olacak. “Tutukluluğun ancak zorunlu hallerde istisnai tedbir olarak uygulanmasının sağlanması” cümlesini muhakkak söyleyecek. Türkiye’yi hiç tanımayan ama biraz hukuk bilen herkesin, ‘ceza yargılamasının temel ilkesini vaat olarak söylüyorsanız, sizde yok demektir.’ diye düşünmesi kaçınılmaz. Toplantı öncesinde Türk mevzuatına göz atanlar, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren Ceza Muhakemesi Kanunu’nda zaten var olan maddeyle karşılaşacak. Yakın takip edenler yıllarca süren hücre cezasını soracaktır. Cezaevi disiplin suçlarında uygulanan ve 20 günü geçmesi yasak olan hücre hapsinin nasıl yıllarca sürebildiğini soran bir Allahın kulu çıkar herhalde. Olmadı ‘adil yargılanma hakkını’ geliştireceğiz maddesinde bu soru gelecektir, zira cezaevine adımını attığı andan itibaren 2-3 yıldır hücrede tutulanların önemli kısmı Erdoğan ve Ergenekon davalarında görev alan hakim ve savcılar. Binlerce yargı mensubunu yerel ve uluslararası hukuktan kaynaklanan kuralları işletmeden tutuklayıp, yetmemiş gibi hücreye atanların, adil yargılama vaadi ne kadar inandırıcı bulunabilir.
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin Uygulanması Hakkındaki Kanun, hamile ve altı aydan daha küçük bebeği olan kadınların tutuklanmasını yasaklıyor. Buna rağmen 743 çocuk hukuka aykırı biçimde annesiyle beraber cezaevinde. Tutuklama bütün aileyi hedef alan kollektif cezaya dönüştü. Bu gerçeği hangi makyaj kapatabilir?
Adil yargılamanın temellerinden biri doğal yargıç ilkesi. Kurulan özel mahkemelerle çiğnenen ilkeyi tamamen işlevsiz bırakacak adımlar da atıldı. İlk derece mahkemelerde uzun tutukluluk ve mahkumiyet kararları vererek göz dolduran yargıçlar, bölge idare mahkemeleri ve Yargıtay’da aynı dosyalara bakacak dairelere atanıyor. Adam kendi kararının temyiz başvurusunu inceliyor. Böyle onlarca örnek var. Söz konusu atamayı yapan ise Hakimler Savcılar Kurulu. Erdoğan altı üyeyi resen, kalanları da kontrolündeki parlamentoya seçtirerek kurulun tek hakimi durumunda. HSK’ya dokunmadan bağımsız yargıdan söz etmek, yumurtasız melemene benziyor.
Anayasa’nın 138. Maddesi “Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” diyor. Buna rağmen Erdoğan ‘gereği yapılır’ dedikten sonra ortaya çıkan olumlu ya da olumsuz yargısal sürprizlerin listesi epeyce uzun. Tahliye kararından bir kaç saat sonra yakalama kararı çıkaran mahkeme heyetine ak sakallı dede görünmüyorsa talimatı nereden aldıkları açık.
Bakan Gül’ün en fazla zorlanacağı alanlardan biri de düşünce, ifade ve basın özgürlüğü konusu olacak. Stockholm Center for Freedom’un verilerine göre kapatılan medya organı sayısı 189, tutuklu gazeteci sayısı 191 (https://www.stockholmcf.org/wp-content/uploads/2017/02/Freedom_of_press_in_Turkey_26.01.2017.pdf). Erişilmesi zor bir dünya rekorunun sahibi olarak söyleyecekleri gerçekten ilginç olabilir.
Paket’te savunma hakkı ayrı başlık altında düzenleniyor. Avukatların bilgi ve belgelere erişim yetkilerinin geliştirilmesi hedefleniyor. Yani “avukatlar savundukları kişilerle ilgili belgelere ulaşamadan savunma yapmak zorunda kalıyorlardı, şimdi lütfedip onu biraz gevşeteceğiz.” deniliyor. Sizce ABD’de bunu onaylayıp hak verecek kaç gerçek hukukçu bulabilirler. Eminin kulaklarına inanamaz tekrar sorarlar: “Yanlış mı anladım Sir? Siz avukatların bilgi ve belgeye ulaşmasını sağlayacağız mı diyorsunuz?” Sorusu sürpriz olmaz. 599 avukatın hâlâ tutuklu olduğu, 297’sinin ceza aldığı ülkenin Adalet Bakanı, savunma hakkından bahsedecek son kişidir. Avukatların pek çoğunun iddianame ve mahkumiyet kararlarında suç olarak belli kişi ve kurumları savunmaları gösteriliyor. Böylesine pervasızca işleniyor hukuk cinayetleri.
ABD’li muhatapları gazeteci Tol’a ‘hani Türkiye’de ekonomik kriz vardı’ diye takılıyormuş. Ne önemi var maksat işlem hacmi oluşsun!