HABER-İZLENİM | HASAN CÜCÜK – ANVERS
17 yıl önce yoluna mütevazi bir şekilde başlayan Türkçe Olimpiyatları son yıllarda format ve isim değiştirip Uluslararası Dil ve Kültür Festivali adını aldı. Kısaca IFLC olarak tanımlanan festivalin Belçika durağı Anvers’te mütevazi salonda ve bir o kadar da samimi ve duygulu bir atmosferde gerçekleşti.
Salona girmeden daha tanıdık simalar karşıladı. İçerde Danimarka’dan gelen arkadaşları görünce kendimi misafir değil ev sahibi gibi hissettim. Gerçi kimse misafir değildi. Program öncesi tatlı bir koşuşturmaca vardı. ‘Gönüllülük’ zaten bu Hareketin en temel tanımlarından biriydi.
Dünya literatürüne ‘Türk gibi başla’ deyimini kazandırmış bir ülkeden çıktı IFLC. ‘Türk gibi başlamak’ kulağa olumlu gibi gelse de olumsuzluk içeren bir cümledir. Türkler genelde iyi başlarlar, kısa sürede yorulur sonra pes eder. Dile kolay bu yıl 17. IFLC yapılıyor. Hem de tüm engellemelere rağmen.
Türkçe Olimpiyatları’nı ‘şarkı – türkü’ olarak görenler, bugün gelinen noktayı hayal bile edemiyordu. Daha doğrusu bu bir önyargılı yorumdu. Sahneye çıkan farklı kültür ve milletten çocuklar, dünyanın renklerinden bir demet sunuyordu. Esasında bu çocuklar aralarındaki sınırları çoktan kaldırmış görebilene. Aralarında kurulan samimi dostluk, vedalarda dökülen gözyaşları birçok şeyi anlatmaya yetiyordu. Sadece birkaç gün önce tanıştığı biriyle dost olmak… ayrılırken gözyaşı dökmek… sımsıkı sarılmak… İşte bu başarının adıdır IFLC. Sadece ‘şarkı-türkü’ olarak görenler maalesef bu güzelliğin farkında değildi.
IFLC, 2014’ten bu yana dünya turunda. Herkes karakterinin gereğini yapıyor. Birileri engel olmak için tüm mesaisini harcamasına rağmen yola çıkan kervan devam ediyor. Dün belki statlara sığmıyorduk. Methiyeler dizip ’45 yıllık siyasi hayatım bir tarafa, bir bir tarafa’ deyip alkış tutanlar…. ‘Bitsin bu hasret’ diyenler… ‘Bu işin mimarına selam gönderiyorum’ diyenler… Evet bugün yoklar. ‘Olmazsak olmazsınız’ diyenlere rağmen ‘olmaya’ devam ediyor.
Bir yanımızda hep hüzün var. Nasıl olmasın ki? Son 3-4 yıldır her gün sine dağlayan haber ve olaylar cerayan ediyor. Acı ama bir taraftan da hayat akıp gidiyor. ‘Yaprak döker bir yanımız. Bir yanımız bahar bahçe.’ misaliyiz. Sahneye çıkan ‘dünyanın renklerini’ gördükçe maya tutup, meyve vermiş bir Hareketin mensubu olduğumuza şükrediyoruz. Sonra çekilen çilenin boş bir gaye-i hayal olmadığını görüyoruz. Alkışlarken bu duygular ağır basıyor. Gülmeyi unuttuğumuz bu günlerde bir nefes gibi geliyor IFLC.
‘Bir yiğit vardı’ diye başlayan sözler salonda duygu seli estiriyordu. Arka planda oynanan zeybek, ekrana yansıtılan görüntüler… Sürgünü iliklerine kadar yaşayanların duygularını alıp hasret duydukları yere götürüyordu. ‘Ayrılık hasreti’ türküsü ayrı bir yaraya parmak basıyordu. Türkünün sözleri ayrı, söyleyenin yorumu ayrı duygular çağrıştırdı. Belçika’da salonu dolduranların her biri için ‘ayrılık hasreti’ bir türkü olmaktan öte anlam taşıyordu. Ne zaman biteceği belli olmayan bir ayrılıktı bu yaşadıkları. Ama yaşadıkları acılar, hayata tutunma ve müspet hareket etmeyi ellerinden almamıştı, alamıyordu.
Farklı kültürler… farklı diller.. yıllar sürecek bir dostluğun başlangıcı… Kısaca dünyanın renkleri tüm hızıyla devam ediyor. Bir sır vereyim mi? Atılan tohumlar ‘bitmeye’ devam ediyor. Moral bozmaya, ümit kırmaya gerek yok. Bugünler bağrımızı delse de gelip, geçecek. Yarına bugünlerde ayakta duranlar kalacak. İşte bu duruşun adıdır IFLC. Teşekkürler Belçika, teşekkürler dünyanın en güzel çiçekleri.