Selâmlar,
Yazdıklarım şahsi hissiyâtım, bir sevgi, bir özlemdir, fakat biliyorum, cümle ihvân bu recâda benimle müttefiktir.
Duyguların dalgalı, farklı farklı buud ve boyutta yaşandığı bir zamân diliminden geçiyoruz.
Zamân zamân iç yangınıyla “Allâhım bu nasıl bir acı ?” derken, zamân geliyor içimiz coşarak, bugüne kadar tatmadığımız mutlulukları, lütufları tadıyor, iltifâta mazhâr oluyoruz.
İç içe kabz ve bastlar yaşıyoruz.
Yorgunuz, hislerimiz, herşeyimiz kırılgan, ama ümidimiz kavi.
Zamân kavramı da izâfi, aynı uzunluktaki saâdet zamânı yel gibi, hüzün ve keder zamânı ise yıl gibi geçiyor.
Seni unutamıyorum
Ve seni unutamıyorum, özgür atların boz yurdu, sevgili Moğolistan.
Bağrında üç yıl çalışma, daha doğrusu senden üç yıl istifâde etme firsatım oldu. İnanki, geçen onca zamân göz açıp-kapama hızıyla, yel gibi, tatlı bir rü’yâ gibi geçti.
Varış
İlk gördüğümüz manzara tam bir kardeşlik ortamıydı, öğretmenlerimiz ve Moğol öğrencilerimizin, velilerimizin birlikteliği, saygı ve sevgileri, beni ve eşimi çok etkilemişti.
Müesseselerimiz güzel, mezunlarımızın durum ve başarısı, öğrencilerimizin kalitesi fevkalâdeydi.
Öğretmenlerimizdeki eğitim-hizmet aşk ve iştiyakı, hele hele veliler, mezun olan çocuklarımız, okulda çalışan personel hepsi ayrı ayrı takdire şayandı, halâ öyle.
Aynı toprağın bağrında nebeân etmiş iki kardeş ulus arasında, asırların kopardığı kardeşlik tekrâr te’sis edilmişti.
Karakurum, Orhun Nehri, Selenge, Orhun ve Tonyukuk Abideleri kardeşlik mühürlerimizdi.
Evet gerçekten, kendimizi maddi-mânevi gerçek bir kardeşlik atmosferinin içerisinde bulduk.
Aslına bakılırsa bir başka coğrafyadan, zor bir süreçle ayrılmıştık, henüz geldiğimiz “Mavi Gökyüzü Ülkesi” ben ve âilem için yepyeni bir doğum olmuştu.
Anlat bize
Biz seni çok sevdik, ey soğuğun binbir çeşidinin yaşandığı sıcak ülke.
Biliyoruz ve şahidiz, sende bizleri çok sevdin.
Bilirim dile gelsen, gırtlaktan dökülen bir Moğol halk deyişi akıcılığında, Morin Khuur’un canlı-çılgın nağmeleriyle, taa derinden ifâde ederdin sevgini, benim gibi kırık dökük bırakmazdın.
Anlat bize, öğretmenlerimiz, steplerinde bir çiçek daha açsın diye neler vermediler, neler fedâ etmediler.
Bâzen bir eş, bâzen bir evlât, bâzen bir sevgili.
Sen şahitsin bunlara, tozun, toprağın, bozkırların şahit, anlat bize.
Dosttan da, vefâdan da anlar deyip, sînene bıraktığımız, bir yaz gecesi, eksi yirmidört derecede, güç belâ kazdığımız kabrinde, böğrüne aldığın, şehîdimiz Âdem Tatlı‘yı anlat.
Soğuktan dolayı bebeğini kaybedip senin aziz toprağına bırakan, evlâdını mezara koyduktan sonra, eşinin yanına gidip teselli etmek yerine, “okuldaki ders aksamasın, sonra hastahâneye gelirim” deyip okula koşan kahramân babayı anlat, hastahânede ders zilini bekleyen fedâkâr anayı anlat.
“Hayâllarim, dünyâm, hele bir durun, önce öğrencilerim” diyerek, zemherirde, ömrünün en güzel yirmi-yirmibeş yılını eğitime, sana veren Konya’lı delikanlıyı anlat.
Nişanlanmış bir yiğidin Türkiye’deki nişanlısıyla konuşurken “ya ben, ya Moğolistan” çıkışı karşısında, sevdiğine “Rabbim yolunu açık etsin, hakkını helâl et, ben burada kalmaya devâm edeceğim” deyip, içine akıttığı kanlı gözyaşlarını anlat.
Uzun kış gecelerinde, haftada birkaç gün yurtta nöbet tutan, çocuklar üşümesin diye sabaha kadar yatakhanede dolaşan, üzerlerini örten, kız-erkek onsekizlik dev belletmenleri anlat.
Akşam yemeğini kaçıran öğrencisinin aç olduğunu duyunca, gece vakti, eksi otuz derecede, cebindeki son otobüs parasıyla, tirtir titreyerek markete gidip, iki yumurta, bir ekmek alabilen ve öğrencisini aç yatırmaktan hayâ eden, ablayı anlat.
“Bahâr” bayramın Tsagaan Sar‘da milli kıyafetin Dell‘erimizi giyip, şenlik havasında, binlerce Moğol âileyi nasıl ziyâret ettiğimizi anlat.
Anlat ne olur anlat, inanki, gözyaşlarımı saklamadan dinleyeceğim seni.
Issız bucaksız “Gobi” çölün gibi, namsız-nişansız binlerle sırrımız emânet sana, ey yemyeşil otlaklar yurdu.
Ayrılık vakti
Senden ayrılmak zorunda kaldığımız gün, canımızdan bir parçayı, hayallerimizi, ümitlerimizi, bozkırdaki bir “Ger” e, o kutlu sembolün, mütevâzi çadıra bırakarak, düştük yollara.
Gurbet sadece anavatanından ayrılmak değilmiş, senden ayrılıkta gurbet oldu bize.
Ulaanbaatar’a ilk indiğimiz gün, bizim için ikinci bir doğum olduğu gibi, senden ayrılmak zorunda kalmak ölüm gibi geldi bize.
Bütün duygularım dumura uğradı. Dilim söylemek istiyor ama konuşamıyordum, sanki bedenim ve rûhum birbirinden ayrılmış, hayât bitmişti, amel defterim kapanmıştı.
Ve âilemle birlikte hafif bir valiz, kırık bir kalple, oradaki dostların duâsını alarak çıktık yola.
Uçak havalanırken pencereden bakmaya kıyamadım, boz çehrene bakamadım son bir kez, bakmaya ne hâlim, ne mecâlim kalmıştı.
Ordaki Moğol dostların yapabildiği ise, sâdece uğurlamak ve duâ etmekti.
Biz o duâları her an yanımızda hissettik, onlar vesilesiyle kapıların nasıl birer birer açıldığını gördük, şükürler olsun.
Sende takılı kaldık
Şuan kalbimiz, aklımız, pembe hayallerimiz hep Moğolistan’da.
Bilgisardaki saat bile hâlâ sende takılı, ilerlemiyor.
Komşumuzun verdiği Moğol tabiatlı peynirin Arul ‘u altı aydır dolapta saklıyor hanım. Yemeğe, yedirmeye kıyamıyor bâzen küçük bir parçasını çocuklara veriyor, bâzen kokluyor, hasret, özlem gideriyor.
Sana ait ne varsa her gördüğümüzde, her dokunduğumuzda sanki kalbimize diken batmış misâli açıtıyor, bâzende unutulmaz anıları canlandırıyor.
Oturup, ağlıyoruz.
Ey dehşetli soğuğun insanı ısıttığı diyâr, gün oldu vatân, gün oldu arkadaş, gün oldu anne, gün oldu baba oldun bizlere.
Özlüyorum, unutamıyorum seni, bilmemki bir daha nasib olur mu ? Ulu dağlarına çıkıp seninle dertleşmek.
Bir gülüne değil, bir güldeki yaprağına, bir yaprağına değil, dalındaki dikenine bile zarâr vermesin Mevlam.
Hoşca kal, hoşca kal tatlı rü’yâm, hoşça kal Moğolistan.
Ayrı düşmüş olsakta, sen hep içimizde olacaksın.
Ertuğrul….
Eğitim sevdalılarının gittiği bütün hizmet diyârlarına Moğolistan gibi bağlandıklarını düşünüyor ve hayat boyu terk etmek zorunda kaldıkları o diyârlar için birer gönüllü elçi olacakları temennisiyle seviniyorum.
Çok sevdiğim bir öğretmen arkadaşımın, bana yazmış olduğu mektubunda, affinıza sığınarak, sizler için kalem oynattım.
mansurturgutk@gmail.com