Adalet bakanı “Bir hanımefendinin araç içerisinde yaşadığı bu vakayı hiçbir vicdan kabul edemez” demiş. Bahsettiği olay birkaç gün önce trafikte bir magandanın hamile bir kadının kullandığı aracı darp etmesi ve kadına saldırmaya çalışması.
Bu nasıl bir vicdansa hamile kadınları cezaevine koyunca kabul ediyor. Bu nasıl bir vicdansa doğum yapmış bir kadını bir günlük bebeği ile birlikte gerisin geriye koğuşa gitmesine izin veriyor. Barışçıl bir gösteri yapan kadınlara tekme tokat dalınmasına cevaz veriyor. Abdülhamit Gül senin vicdanına tüküreyim deyip geçmek istiyor insan ama mağduriyetlere bir faydası yok.
Konu medyaya intikal edince toplumsal duyarlılık oluşunca ve bir de apolitik bir konuysa üzerinde şov yapmak, artistlik yapmak ne kadar güzel. Bu konfordan herkes olabildiğince faydalanıyor sadece vicdanına tükürdüğümün bakanı değil.
‘Hamile kadınlara bu yapılanları doğru bulmuyorum’ diyemedi bir tane iktidar mensubu Allah’ın kulu. Demişse bile önü arkası vardır. Talimatla gebe kalıyorlar diyecek kadar şerefsiz manşetleri attı gazeteler hem de en adi ByLock’lu muhabirlerinin kaleminden. Bırakın cemaat ile ilgili olmasını bir polis gözaltına alırken bir kadını bütün kameralar önünde taciz etti, AKP’nin kadın vekili çıktı polisi korudu. Hadi artık günümüzde söylenmemesi gereken ayrıntıyla söyleyeyim. Polis başörtülü bir kızı taciz ede ede aracın içine tıktı, AKP’nin başörtülü vekili sırıta sırıta polisi savundu.
İktidar cephesi malum. Peki muhalefet yaşananları bilmiyor mu ya kendisini iktidara muhalif olarak tanımlayanlar insanlar.
Yoksa sadece Can Dündar’ın eşinin mi pasaportunun iptal edildiğini sanıyorlar eş durumundan. Ya da sadece onun mu kaçak yollarla ülkeyi terk etmek zorunda kaldığını. Bu imkansız çünkü bizzat Dilek Dündar’ın kendisi defalarca aynı sebepten mağdur insanları dile getirdi.
Son İstanbul seçimleri ile beraber bir kez daha pekişti ki Türkiye’de haber alma kaynakları büyük oranda internete kaydı. Hala televizyonlar etkili ancak genç ve dinamik nüfus ve elbette siyasetçi, gazeteci, yönetici kesiminin elinde telefon hiç düşmüyor. Kimsenin duymamıştık hiç bilmiyorduk diyecek bir durumu yok. Dikkat edin Ergenekoncusundan iktidarın havuz gazetecisine konuşurlarken her şeyin nasıl da farkında olduklarını kendilerini ele verircesine anlatıyorlar.
Bugün Akşener meclis grup toplantısında kendisine yapılan kaset iftirası ile ilgili duygulu bir konuşma yaptı ve bütün kadınlardan destek gördüğünü söyledi. Partisini kurarken de kadın hareketi olarak tanımlamıştı. Siz Akşener’in bu kadar zulme uğrayan kadınlarla ilgili bir ki cümle de olsa laf ettiğini duydunuz mu?
Kadına koca şiddeti söz konusu olduğunda harekete geçen feministlerin veya buna duyarlı kesimlerin kadına şiddetin bir parçası olan ülkede yaşananlarla ilgili en ufak kıllarını kımıldattıklarına şahit oldunuz mu?
İslamcı kesimde vicdan yapan, duyar kasan edebiyatçı ablalar vardı. Zamanında bir şey sandığımız. Bunlar nerede? Hala İsrail mıy mıy. Hala Suriye’deki cezaevleri çok kötüymüş.
Sadece cemaat ve kamuoyundaki cemaat algısı ile açıklanamayacak bir durum bu. Aynı şey Güneydoğu’da yaşanan olaylar ya da Kürt kadınların başına gelenlerle de ilgili. HDP olduğu için daha kolay gündeme geliyor, ama onlar için de toplumun bir duyarlılık gösterdiğini söylemek mümkün değil.
Bu ülkeden kaçarken Meriç’te boğulanları haber yapamayacak, hayatını kaybedenlerle ilgili bir şeyler söyleyemeyecek kadar çukura düşmenin sebebi ne olabilir.
Bu mağdurlarla ile ilgili bir şeyler söylersem başıma bir iş gelir korkusu.
Kendi mahallemde garipsenirim hesabı.
Bu konuya girmesem ne kaybederim ki kim bana bir şey diyecek ki kolaycılığı…
Belli ki çok sebebi var… Son tahlilde cesaret ve insan kalitesine indirgeniyor bütün başlıklar.
Geçen cumartesi günü Cumartesi Anneleri buluşmasında uzun yıllardır yakınlarını arayan kayıp aileleri ile cemaat ile iltisaklı olduğu için MİT tarafından transporterlarla kaçırılan kişilerin aileleri bir araya geldi. Bu acılar yaşanmasa belki de bir araya gelmeyecek insanları ortak kader ortak bir acı bir araya getirdi.
Herkesin birbirini anlaması için herkesin aynı acıları, aynı çileleri çekmemesi lazım.
Yukarıdaki ikiyüzlülüğe takılmadan kim mağdursa hangi insan bir haksızlığa uğruyorsa onunla kalplerin empati kurmasını öğrenebilmek gibi büyük bir insanlık kazancı var önümüzde bence bu süreçten karlı çıkmanın bir göstergesi de bu olacak.
Yoksa Meriç’te hala insanlar boğuluyor. Afgan, Suriyeli, Bangladeşli. Hangimizin umrunda?
Geçmişte de sen sustun, peki ya sen 28 Şubat’ta nerdeydin, şu zamanda ne yaptın gibi geçmişe yönelik sorgulamalara takılırsak pek yol alacağımız yok.