Matruşka benzetmesinin en yakıştığı kişi kuşkusuz Doğu Perinçek. Aksiyon Dergisi’nin kapak yaptığı ifade, Perinçek’in canını çok acıtmıştı. Sonraki sayılarda bağlam dışında bile kapağı kullandığımızda mahkemeye gider, dava açardı. Ona dair daha yeni orijinal betimlemelere ihtiyaç var.
Bu yüzden matruşkayı ödünç alıp başka birine kullanacağım. Malum, her oyuncak ya da aletin bir işporta versiyonu bir de mağaza ürünü var. Bence Perinçek, işçiliği ve malzemesi biraz daha iyi mağaza ürünü. İşporta tezgahındaki matruşka ise ‘Cübbeli Ahmet’ tam adıyla Ahmet Mahmut Ünlü. Eminim, bazı okurlarım başlığı görünce Cübbeli’ye hak ettiğinden fazla kıymet verdiğimi düşünerek başlayacak okumaya.
Doğu Perinçek’le Cübbeli Ahmet kıyaslanması imkansıza yakın iki figür. Hele Perinçek’in bir ‘fabrikatör’ olduğu düşünüldüğünde zorluk derecesi artıyor. Bir dönem gazetesinde Milli İstihbarat Teşkilatı mensuplarının fotograflarını yayınlayıp infazlarına yola açan, ardından en ateşli MİT savunucusu kesilen; Abdullah Öcalan’ı Bekaa Vadisi’de ziyaret edip gülücükler eşliğinde çiçek veren sonra Kürt düşmanlığında zirveye oynayan biri Perinçek.
Cübbeli, onun kanalında Perinçek’i savunurken başlarda kızdığını ama bazı şeyleri görünce ikna olduğunu şu cümleyle özetliyor: “O noktaları görünce dedim abimiz, devlete hizmet ediyor.” Ayrıntıları kendi portresine havale edip burada keseyim. Evet o, psikolojik harp operasyonlarında kullanılan mahir bir provokatör, Cübbeli ise merdiven altında çalışan kurnaz bir fasoncu. Piyasanın ihtiyacına anında tepki veren taşra tüccarı.
PATENTİ ALINMIŞ BİR DİN…
Cübbeli’nin elinde diğerinde olmayan bir sihirli değnek var: din. Onu ve benzerlerini köşeye sıkıştırmak, mahcup etmek, özür dilemek zorunda bırakmak mümkün değil. Din, her türlü sıkıştırmadan kurtulmanın yolu ve ilkesizliğin kılıfı. Her şeyin izahını yapabilecekleri gayri meşru eylemlerini bir anda sevaba dönüştürecek sihirli değnek. Saydıklarımı yapabilmek için kendi üretimleri olan ve patent hakkını ellerinde tuttukları bir dine ihtiyaç vardı; öyle de oldu. Ruhban sınıfının ortaya çıkmasıyla dinin ticarileşmesi arasında birbirini doğuran bir ilişki bulunuyor. Kuran’ı değiştiremiyorlar ama onda olmayan ticari metaya dönüştürdükleri bir şey kurguluyorlar. Cübbeli’nin akademik versiyonu Hayrettin Karaman (http://www.tr724.com/makyavelist-kuklaci/) bunu iktidar için yapıyor. Amaç farklı araç aynı.
Gezi Direnişine dindarlar ve muhafazakarlar da ilgi gösteriyorsa hemen atlayıp İhsan Eliaçık’la polemiğe giriyor. Ona ‘Kelle kulak yerinde Gezi İmamı’ diye yükleniyor. İstanbul’da AKP’nin seçimi kaybetme ihtimali yükseliyor. ‘Hoca’ mikrofonu kapıp başlıyor: Binali Bey’e seçimi kaybettirmek, yani oy vermemek haram. Seçim yenilgisini Erdoğan bile kabullenince “ben ‘İmamoğlu’na oy vermek haramdır’ demedim” diye yan çiziyor. Bir kaç gün geçiyor, Perinçek’in yayın organına ‘dedim ama hele bir sor niye dedim’ kıvamında açıklama yapıyor: “Saadetçilere, ‘yaptığınız haramdır’ dedim. Çünkü kaybettirdiniz, kimi kazandırmış oluyorsunuz. Haram kelimesinde bizim muhatabımız Saadet, helalden haramdan anlayan kesim.”
Tam burada ona neden ‘fasoncu’ ya da ‘işporta matruşkası’ dediğimin örneğini verebilirim. Seçimden önce yaptığı ‘AKP’ye oy vermemek haramdır’ içerikli konuşmada bunun izlerini görebilirsiniz. Mesela “Temel bey ayrı alem. Başka şeyler de haber aldım bir yerlerden. O daha bir vahim de. Arka planda neleer var.” diyor. Ucuz derin kulak numaraları… AKP trolleri ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çok istismar ettiği veri kopyalama meselesini de pas geçmiyor: “18 günde ne yaptı kozmik odaya giriyor. Devletin en önemli, en istihbari hizmetinde bulunup adı sanı belli olmayan insanların isimleri dış güçlere verilip öldürttürülecek.” Onu dinleyenlerden kaçı “Devletin operasyonel elemanlarının listesi İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi’nde mi tutuluyor?” Sorusunu sormuştur sizce!
Tüccar ve Cübbeli kelimeleri yan yana durduğunda herkesin aklına onun pazarladığı din geliyor. Laikçi Kemalistlerin olur olmaz kullandığı için şirazesini kaybetmiş bir kelime var: Dinci. Cüppeli Ahmet için bu kelime cuk oturuyor. Kelimenin tam anlamıyla din alıp satan bir dinci. Kurduğu şirket Cübbeli Ahmet ürünleri (CAH) satıyor. Kabir azabından koruyan kefen, yangın başta olmak üzere kaza-belayı uzaklaştıran nalın, peygamber sakalı yıkanmış içme suyu gibi liste uzayıp gidiyor. Su için paketleme tesisi bile açtığını kayıtlara geçirip kefen ve nalını pazarlama taktiklerinden bahsedelim.
Kefene Allah’ın isimlerini yazıyor ama pahalı hammadde kullanıyor, malzemeden çalmıyor. “Diğer kefenler imamların elinde kalıyor, bunun dokuması da sağlam. Ceylan derisi ya da Kabe örtüsüne yazılması lazım. Benim var ama herkese Kabe örtüsü bulmak mümkün değil. Ceylan derisine yazdık, hakiki misk ve safranla yazılması gerekiyor. Onlar da ne kadar pahalı biliyor musunuz?” Hoca, stok maliyetine ya da satılmayan ürüne de katlanmak istemiyor. Nalınlar için ön ödeme ve sipariş şartı koşuyor. Eee gemin batmasın, evin yanmasın(!) İstiyorsan maliyetine katlanacaksın.
Cübbeli Tacir, en büyük vurgununu Fadıl Akgündüz (Jet Fadıl)’la ortaklığından vuracaktı. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı, Fadıl yine battı. Kendisini savunurken söylediklerinden anladığımıza göre iki daire karşılığında Jet Fadıl’ın son vurgununa payanda olmuş. “Fadıl Bey’in otelinden yer alın demedim sadece fetva soranlara caiz dedim. Sen enayilik ettiysen ben de enayilik ettim. Benim de birkaç dairem gitti.” demesi yanıltmasın, temel atma töreninin şeref konuğu ve kutsayıcısı olarak başroldeydi.
Bu arada Akgündüz’ün tutuksuz yargılandığı dolandırıcılık davasında mağdur avukatları başka bir iddiayı ortaya attı. Avukat, Jet Fadıl’ın Marmaris’teki otelinde tatil yaptırdığı Cübbeli’yi gizlice kaydettirdiği ve o görüntülerle şantaj yaptığını öne sürdü. Mahkeme, yargılamanın konusu olmadığı için CD’yi işleme koymadı.
Fuhuş iddiaları Cüppeli Ahmet’in başını sıklıkla ağrıtıyor. Bu yüzden tutuklandı ve yargılandı. Şimdilerde internete düşen görüntülerin komplo olduğunu öne sürse de mahkemede Özbek bir kadınla nikahlandığını ve kamera görüntülerinin internete düşürüldüğünü söyledi. Görüntülerin kendisine ait olduğunu ve bunu inkar etmediğini belirten Cübbeli, “Cemaat madde madde o değil diye açıkladı. Ancak ben ilk günden beri inkar etmedim.” dedi. Görüntülerdeki kadını nikahlayıp sonra boşandığını, yazar Emine Şenliklioğlu da doğruluyor ve ekliyordu: “Savcıya dedim ki ne olur, Allah aşkına serbest bırakın. O alışkındır böyle sık nikah yapmaya ama kesinlikle kadın satışına bulaşmaz.” Şenliklioğlu ile Cübbeli’nin arası bu sözler yüzünden açıldı ve mahkemelik oldular.
İmam nikahı, dinin araçsallaştırılmasının en somut örneği; günahı meşru gösterme kurnazlığı. Ne yazık ki yukarıdan aşağıya süratle yayıldı.
‘Askere gitmeyen vatanseverler’ listesinin mümtaz üyelerinden biri de Cübbeli Ahmet; tıpkı Aziz Yıldırım, Ahmet Hakan, Sedat Peker gibi…2000’deki bir konuşmasında: “Askere gitmemek için 13 yıl önce çürük raporu aldım, bu yeni ortaya çıktı. Bir konuşmamda depremin Silahlı Kuvvetlere ders olduğunu söylemiştim, kuyruk acıları var. Deniz hastanesinden kanımda yüksek şeker olduğuna dair rapor aldım ve askerlikten kurtuldum.”
Matruşkayı kaldırdıkça alttan başka bir yüz çıkıyor. En alttaki yüz dünyaperest dinci bir hedonist. Acarkent’teki yüzme havuzlu villasının savunurken “Yüzmem lazım ama harama bakmamak için denize umumi havuzlara gidemiyorum. Erkek havuzları bile haram.” Diyor. Malta’da bikinili kadınlarla birlikte yüzerken yakalanıca “Avret yerleri açık olarak denize girmek yasaktır. Ben haşemalıyım. Bunda ne mahzur var.” Diye çark ediyor. Lüks yaşantısını “Allah ‘nimetini kulunun üzerinde görmek ister’ hadis-i şerifiyle savunuyor.
İsterse lüks yaşayabilir, günahları onunla vicdanı arasında karışamayız. Sorun din ticareti yapmasında, din ile aldatmasında. Dini, her türlü günahı, suçu örtbas edebileceği bir örtü olarak kullanıyor olmasında. Tıpkı makyavelist kuklacı Hayrettin Karaman gibi…