Erkan Mumcu, 367 krizi için inanılmaz iddialarda bulunmuş. 2007 yılında cumhurbaşkanı seçim sürecini kilitleyen 367’nin, laikçi kesimin dindar birini cumhurbaşkanı seçtirmemek için kullandığı bir alet değil, tam aksine ‘FETÖ’ kumpası olduğunu öne sürmüş. Bülent Arınç ve Abdullah Gül de suç ortakları; Sabih Kanadoğlu gibi laikçi uygulayıcılar ise araçsallaştırılmış masumlar.
On yıldan fazladır ortalarda görünmediği için yeni nesil onu tanımaz eskiler ise unutmuştur. Biraz hatırlatayım. AKP’nin kuruluşunda merkez sağdan transfer edilip vitrine konulan süslerden biriydi. Milli Eğitim ve Kültür Bakanlıkları yaptıktan sonra istifa edip eski partisi ANAP’a genel başkan olarak döndü. Yanında getirdiği transferlerle birlikte grup kurdu. DYP lideri Mehmet Ağar’la birleşme görüşmeleri yaparken bir anda parlamento dışında kaldı. Birleşme gerçekleşmedi. Ona göre ‘Ağar şerefsizlik yaptı’; DYP Lideri ise Mumcu’yu kurnaz bir haris olarak suçladı.
Gelelim bugün söylediklerine… bir kere zamanlaması manidar. Gül’ün Ali Babacan’la yeni parti hazırlığı yaptığı dönemde Erdoğan’a atılmış gollük pas. Biraz seçim öncesinde Abdullah Öcalan’dan mektup getirilmesine benziyor. Gül için AKP içinde her başını kaldırdığında kullanılan ‘Majestelerinin adamı’ sosunu da ihmal etmemiş.
Mumcu, Erdoğan’ın askerle anlaştığını ama Arınç-Gül ikilisinin bunu bozarak kumpas kurduğunu iddia ediyor. Şunları söylüyor: “Muhtarıyı da açıklayacak olan bu. Erdoğan bir mutabakat yaptı. Hani ‘benimle beraber mezara gidecek’ dediği bir mutabakat var ya… Dolmabahçe Mutabakatı… Erdoğan ile Genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt buluşması. Sonradan Büyükanıt’ın ‘büyük hayal kırıklığı yaşadım’ diye açıkladığı şey bu. Erdoğan bu mutabakata sadıktı ama 367 müthiş bir işlev gördü. Bu kumpas sanıldığı gibi ‘laikçi kesimin’ dindar bir cumhurbaşkanını engellemek için icat ettikleri bir alet değildi. 367 kumpası, Recep Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı adayı olamasın diye en az iki yıl önceden tasarlanmış bir kumpastır.”
Öncelikle kronoloji Mumcu’yu yalanlıyor. O, milletin hafızasının zayıflığına güveniyor olabilir ancak arşivler öyle demiyor. Erdoğan- Büyükanıt buluşması 4 Mayıs 2007’de gerçekleşti. Gül’ün adaylığı 24 Nisan’da açıklandı ve ilk tur oylama 27 Nisan’da yapıldı. Erdoğan’ın Dolmabahçe’de mutabakat yapması için 4 Mayıs’a gidip geri gelmesi, yani zaman makinesi gerekiyor. Bu arada Büyükanıt tarafından yayınlanan e-muhtıranın da 27 Nisan tarihli olduğunu unutmayın.
Mumcu’ya göre Arınç, Erdoğan’a üçümüzden biri aday olmalı dayatması yapmış. 17 Nisan’da ANAP’ı ziyaretinde Erdoğan’a ‘siz aday olun size oy vereceğiz’ dediğini öne sürüyor. O zaman problem neden hem partisinin hem de Meclis’teki kritik parti ANAP’ın desteğini aldığı halde aday olmayan Erdoğan’da değil de Arınç’ta olsun. Arınç, Gül’ün adaylığını dayatsa belki bu komplo teorisi inandırıcı olabilir fakat Mumcu’dan oy sözü alan Erdoğan’ın ‘peki adaylığımı koyuyorum’ demesine kim engel oldu?
‘Kumpas’ın başlangıç tarihi olarak ise Siirt seçimlerinin öncesini gösteriyor Mumcu. ‘FETÖ’nün CHP lideri Deniz Baykal’a cumhurbaşkanlığı sözü verdiğini ve 5 yıl sonra bu vesileyle CHP’yi 367 fikrine angaje ettiğini savunuyor. Yani siyasi yasağını kaldırıp Başbakan yapmak için Baykal’a Köşk sözü veren FETÖ, sonra Erdoğan’ı cumhurbaşkanı yapmamak için yine Baykal’ı kullanmış. Tabii öncelikle Sabih Kanadoğlu’nu ikna edip Cumhuriyet Gazetesi’nde 26 Ocak’ta o meşhur yazıyı yazdırmış olması lazım.
‘Kafanız karıştıysa baştan alalım’ diyeceğim ama üzgünüm en sade böyle anlatabildim.
Asıl Mumcu’yu zorlayan soru hep soruluyor ve ikna edici bir cevap çıkmıyor. Neden 27 Nisan’daki oylamaya katılıp 367 kumpasını bozmadın? Gül’e evet oyu vermesi de gerekmiyordu; Mumcu ve grubu sadece oylamaya katılsa, Kanadoğlu’nun ürettiği ve Anayasa Mahkemesi’nin kabul ettiği gerekçe ortadan kalkacak toplantı yeter sayısı bulunacaktı.
Mumcu’nun kamuoyu ve yakınlarının telkinleriyle son dakikaya kadar katılma yönünde eğilimi olduğu ancak gelen telefonla karar değiştirdiği ileri sürülmüştü. Hüseyin Kocabıyık gibi ANAP milletvekilleri bu yönde tanıklık etmişti. Mumcu önceleri bu görüşmeyi yalanladı. Mesela 7 Ağustos 2007 yılında Vatan Gazetesine verdiği bir mülakatta konu şöyle geçiyor:
-Emekli askerlerle görüştünüz mü bu süreçte?
Hayır yok. Emekli askerler geçmişten bugüne zaman zaman bana çeşitli sitemler ifade etmişlerdir.
-Yakın zamanda emekli olanlar dâhil mi?
Yok. Eskilerden bahsediyorum. Yani en yakın zamanda emekli olanı herhalde Tuncer (Kılınç) Paşa’dır. ‘Ak Parti’ye gitme’ dedi, gittim.
2009’da internete sızan bir ses kaydında, eski Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı olduğu iddia edilen kişinin, küfürlü konuşmasındaki “Mumcu’ya cumhurbaşkanlığı seçimine kesinlikle girme dedim, girmedi. O girseydi seçiliyordu Abdullah Gül” sözleri duyuldu. Karadayı konuşmayı kabul etti ama küfürlerin eklendiğini savundu. Daha önce görüşmeyi yalanlayan Mumcu ise küfürlü bölümü dayanak göstererek kendini aklamaya çalıştı.
Yaptığı yazılı açıklamada özetle şunları söyledi: “Üç dakika kadar süren telefon görüşmesinde birleşme kararımızı kutlamış, konuşmanın devamında ‘367’ tezine destek vereceğimizi umduğunu beyan etmiş ve bizden ‘367 iddiasının hukuksal bir temelinin bulunmadığı, bu hususta en doğru çözümün seçimi halkın yapacağı bir anayasa değişikliği olduğu’ yanıtını almıştır…İsmail Hakkı Karadayı kendisine atfedilen ses kaydı gerçek ise, bizim bu tutumumuzu anlayamamış veya içine sindirememiş olmalı ki, hakkımızda hakaretamiz sözler sarfediyor.”
Emekli askerlerin bir siyasetçiye telefon açabilme cesaretleri başlıbaşına bir skandal. Demek ki Mumcu’da bu telkinlere açık kapı bulmuşlar. Daha önemlisi reddettiği görüşmenin varlığını iki yıl gecikmeyle kabul etmesi. Taraflar içerikle ilgili farklı şeyler söylüyor. Lakin sonuç Mumcu ve ANAP milletvekillerinin oylamaya katılmaması. Birine inanacaksak Karadayı’nın beyanı yaşanan gerçekliğe daha uygun.
Mumcu, Odatv’deki mülakatta ağzındaki baklayı şu cümleyle çıkarıyor: “O koalisyonun hâlâ çalıştığını düşünüyorum”. Yeni partiyi o kumpasın devamı olarak görüyormuş. Anladınız siz onu…