Dilimizde bir tahkîr yada tezyîf ifâdesi olmayıp, sâdece bir durum tespiti, bir vasıflandırma olan “gayr-ı memnûn” sözcüğü, yapılan iş ve faâliyetlerden memnûn olmayıp, memnûniyetsizlik dile getiren insanlar için kullanılmaktadır.
Hepimiz, zamân zamân bâzı şeylerden rahatsız olur ve memnuniyetsizliğimizi dile getirebiliriz.
Günümüz dünyâsında insanlardan tastamâm, “sôfiyâne” bir tavır beklemek mümkün görünmüyor.
Çağımızın kültürüyle yoğrulmuş, araştırma, sorgulama, demokrasi anlayışını kanıksamış nesillerin istek, şahsiyet, kâbiliyet, ve karakterlerini dikkate almak gerekiyor.
Bununla berâber hizmetimiz özeline inersek, cemaâtimizin fertleri orta-lise çağlarından itibâren hizmetle alakalı her işi büyük bir vâzife görmüş, ev, yurt, okul, yönetim kurulu, mütevelli gibi değişik birimlerde pişerek yetişmiştir.
Herkesin hizmetle alakalı malumâtı neredeyse aynı seviyededir. Kardeşlerimiz yüzde yüze varan bir yoğunlukta hizmetin ne olduğunu, ne olmadığını, ne yapılması gerektiğini, ne yapılmaması gerektiğini müdriktir, bilmektedir.
Yaşadığımız büyük tıravmaya rağmen kimse temel dinamiklerimizde ve hizmete olan inancında problem yaşamıyor.
Aksine, yapılan anketler arkadaşlarımızın daha kuvvetle hizmet ve dinamiklerine sarıldığını gösteriyor.
Fakat gelin görünki Büyüğümüz’ün engin ufku ile, husûsen dikkât edip dengelediği, gayr-ı memnûnluk ve gayr-ı memnûnlar oranı maâlesef günden güne artıyor.
Evet, sesini yükseltenler azınlık gibi görünsede “sessiz fakat tepkili çoğunluk” sayıca artıyor, “sukûtun çığlığı” içimizde her geçen gün birâz daha büyüyor, görünen oki yârın sesler daha fazla yükselecek.
Neden olarak onlarca sebeb sıralayabiliriz, ben sebebler yerine (âcizâne) “Ne yapabiliriz ? Ne yapmalıyız ?” soruları üzerinde durmak istiyorum.
Birbirimize nasıl yaklaşmalıyız ?
“Söyledikleriniz vifâk ve ittifâka mâni” diyerek, kibir gıybet, haset vesâir gibi menfiduygulardan dem vurup fazîlet furûşluk yaparak mı ?
Yoksa, “kardeşimizin söylediğini bir dinleyelim, haklılık payı var mı bakalım, kendimizi kontrol edelim” yaklaşımı ile müsbet duygularımızı harekete geçirerek mi ?
Yada çift taraflı insâf ve vicdânla çözüme yönelik gayret ederek mi ?
Birbirimize nasıl yaklaşmalıyız ?
1.. Dinlemek ;
Öncelikle gazeteci-yazar, akademisyen, okuyan, dinleyen, öğrenci, esnâf, bütün insanlarımızın dertlerinin “hepimiz katında itibârları sâbit Büyüklerimiz” tarafından ya ziyâret edilerek, yada dâvet edilerek bizzât, iyice dinlenilmesi gerekiyor.
Bu dinleme, sâdece bir gaz alıp pışpışlama, ardından gönderme şeklinde değil, bilakis her söylenilenin değerlendirilmesi, not edilmesiyle, problemi samimâne çözme niyet ve gayretiyle yapılmalı.
Her iki tarafta (anlatan-dinleyen) insâflı olmalı.
Anlatanlar “benim söylediğim katiyyen doğru, bu böyle yapılacak” iddiâsından vazgeçmeli.
Dinleyenlerde lisân-ı münâsib ile söylenen, haklılık payı olan, mâkul mes’eleleri kesinlikle değerlendirip, sündürmeden, çözüm için harekete geçmeli ve gücünün yettiği en kısa zamanda problemin çözülmesini sağlamalı.
2.. İthâm etmemek;
Önemle üzerinde durulması gereken bir hatâmızda şu ki, kendimizce gayr-ı memnûn olarak adlandırdığımız kardeşlerimizin nefislerini ithâm ederek hiç birşey elde edemeyiz.
En kolay yaptığımız iş hemen açıp “ihlâs ve uhuvvet” risâlelerini okumak, ama kendimize değil, dâima muhatabımıza okumak.
Halbuki esâs olan, hep berâber eksiklerimizi düzeltebilmek.
Çift taraflı eksiklerimizi düzeltemediğimiz müddetçe sâdece problemlerin çoğalmasına vesîle oluyoruz.
3.. İmtihân herkes için;
Yine kendimizi unutarak muhatablarımıza “imtihân oluyorlar” nazarıyla bakmak, kendi imtihânımızı unutmak hiç hoş olmasa gerek.
Farzedelim ki, bize bir eksiğimizi söyleyen muhâtabımızın kalbinde “marâz” bahis mevzuu, yada biz öyle düşünüyoruz, peki hiçbir eksiği gediği kabul etmeyen kendi kalbimiz,
nefis ve ene marâzıyla mâlül değil midir ? Kim sâlihim diyebilir ki ?
Dünyâ herkes için eşit miktârda imtihân dünyâsı, unutmamalıyız.
4.. Problemleri ötelememek;
Dağlar gibi problemler hızla üzerimize gelip bizleri ezim ezim ezerken,, biz çok yavaş hareket ederek, meseleleri sündürerek, görmezden gelerek, arkamızı dönerek, bâzende dile getireni haşlayıp, ademe mahkum ederek, çözümsüzlüğe, güvensizlige, ümitsizliğe kapı açmamalıyız.
5.. Ötekileştirmemek;
Hele hele kardeşlerimizi aslâ ötekileştirmemeliyiz, bence kardeşlerimizi ötekileştirme resmen kardeş katlidir.
6.. Güveni tesis etmek;
° Kendini görmeyen nazar,
° Her şeyi iyi yapıyoruz düşüncesi
° Kimseyi dinlemeyen kulaklarımız
° Ya da dinliyor gibi görünerek
° Neticede muhâtabımızı kâle almamamız
° Her geçen gün, birbirimize karşı güven ve itimâdımızı azaltacaktır.
Birbirimize güven ve itimâdımız bittiği gün herşeyimizi kaybederiz.
Bunlar ve benzeri hallerimiz ile nereye kadar gidebilirizki ?
7.. Hepimiz ikâza muhtâcız,
Her nefis,
° Îkâz
° Nasîhât ve
° İrşâd’a muhtâçtır.
Dîn nasîhâttir, nasîhât hayırdır.
Söylenilen her söze, eleştirel yaklaşıma bu şekilde bakabilirmiyiz acaba ?
8.. Kaderin arkasına saklanmamak
“At kadere, kurtul” kolay yol.
Hepimizin kadere, kazâya imânımız var. Fakat hepimiz Rabbimiz’in cüz’i irâdeyi insanların amelleri açısından mes’uliyetten kurtulmamaları için yarattığını da biliyoruz. O halde hatâlarımızdan ötürü sebep olduğumuz problemleri kadere atarak kurtulma yolunu seçmek yerine, irâdemizin hakkını vererek bedelini ödememiz icabediyor.
Büyüğümüz’ün derin yol arkadaşlığı, vefâ ve derinlerden derin merhamet hissini suistimal etmemek gerektiğine inanıyorum…
9.. Berâberce hizmet etmek
Yıllarını beklentisizlik ve adanmışlıkla hizmete vermiş kardeşlerimizin mutlaka hizmetle alakalı bir işle iştigallerini saglamak gerekiyor. (Kadro vermeyi kastetmiyorum)
İstemeseler bile isrârla bu temin edilmeli, yanlız kalmaları engellenmeli.
Manzara
Âkil bir arkadaşıma şu anki manzarayı sordum, şunları söyledi ;
Gayr-ı memnûnları kabaca üç gruba ayırabiliriz ;
a.. Tamâmen kopmuş olanlar ve bunu resmi, gayr-ı resmi deklare edenler…
b.. Cemaâtin dinamiklerine sâdık fakat kenara çekilmiş, hiçbirşeye karışmayıp, susmayı tercih edenler.
c.. daire içerisinde olup, koştururken problemleri dile getirip, şahıslara takılanlar…
(Sessiz kalmayı tercih eden grup maalesef her geçen gün menfi yönde değişime uğruyor, büyüyor.)
Son iki grubu rahatlatıp, tekrâr hizmetimize ciddi olarak adapte etme imkânımız var.
Eğer bir çözüm üretemezsek, geç kalacağız.
İmtihân gerçekten çok büyük.
Netîce itibarıyla,
Bir sistem yada düzende memnûniyetsizliğini yüksek sesle ifâde etmeye başlayan gayr-ı memnûnlar arttıkça, sistem ve düzenin yıkıma doğru gitmesi kaçınılmaz.
Her ne kadar, ortaya yeni birşey koymasalarda, bir çok sistemi gayr-ı memnûnlar yıkmıştır.
Çünkü yıkım çok kolaydır.
“Eriyoruz” çığlıklarına gözlerimizi, kulaklarımızı açıp, âcilen harekete geçmeliyiz ve elbirlikbütün mes’elelerimizi çözmeliyiz.
Herkes hizmetimiz için dertleniyor karşılarında değil yanlarında olmalıyız.
mansurturgutk@gmail.com