AKP’den kopmalar yaşanması ve yeni siyasal islamcı partilerin ortaya çıkması ihtimali giderek güç kazanıyor.İki farklı hareketlenme öne çıkıyor ya da çıkarılıyor. Birincisi Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, ikincisi Abdullah Gül/Ali Babacan öncülüğünde…
***
Ahmet Davutoğlu bir siyasetçiden çok bir akademisyen. Sürekli ders veriyor! Kimseyi dinlemiyor! Hep teorik! Pratiğe yansıyan ve tabana inebilecek bir yanı yok.
Gül yıpranmış bir siyasetçi… Aşırı hesapçı, ‘korkak’ demeyelim ama ‘yüzde yüzcü’, risk almaktan çekinen bir isim…
Gül de Davutoğlu da zirvedeyken Erdoğan tarafından tasfiye edilmiş, susturulmuş isimler.
Erdoğan’ın ‘tek adam rejimi’ inşasında basamak yaptığı okumuş iki adam!
Yasaları ihlal etmek için kullanıp attığı bir ‘kirli maşa’ hüviyetindeler…
17/25 Aralık sürecinde Gül’ün desteği olmasaydı, hukukun ayaklar altında bu şekilde çiğnenmesi mümkün olmazdı.
Oysa 17/25 Aralık, Zarrab soruşturmasına götüren süreç, onun döneminde Köşk tarafından Zarrab’ın mali yolsuzluklarına ilişkin gönderilen bir dosyanın MASAK’a havale edilmesiyle başlamıştı…
Davutoğlu’nun desteği olmasaydı, bağımsız medyaya yönelik polis baskınları ve kayyım atamalar mümkün olmazdı…
Süleyman Şah’ın sandukasını alıp toprağını terk etmeyi PKK/PYD ile ortak operasyon yapmayı ‘zafer’ olarak sunabilecek kadar ağzı iyi laf yapıyor, Suriye’nin içine düştüğü bataklıktan da birinci derece sorumlu Davutoğlu…
Gül de Davutoğlu da, ‘cadı avı’ sürecinde en yakın dostlarının harcanmasına, hatta kendilerine yakın olduğu için özellikle hedef seçilmelerine, mallarına el konmasına seyirci kaldılar.
Bir çift laf edemediler. Kendi danışmanlarının, beraber yıllarca çalıştıkları müsteşarlarının tutuklanmasına bile ses yükseltemediler.
Kulislerde, her iki ismin de kardeşleri üzerinden tehdit edilerek susturulduğu iddiaları dolaştı.
Sonuçta, Gül’ün de Davutoğlu’nun da AKP tabanında güçlü bir karşılıkları olduğunu sanmıyorum. AKP dışında da pek itibarları olmadığı açık…
***
Ali Babacan’a gelince… Muhalif AKP’li isimler arasından tabanda ve AKP dışında en güçlü desteğe sahip isim olarak görülüyor.
Hakkında tek bir şaibe bilinmiyor. Zarrab’ın telefon tapelerinde, ondan çekindikleri, rüşvet havuzuna dahil olmadığı anlaşılıyor.
Ekonomide, güçlü ve güven veren bir algısı var.
Türkiye’nin ciddi ekonomik darboğaza girmesi, piyasalarda uzun süren durgunluk, Babacan’a ilgiyi daha da artırabilir.
Gül ve Davutoğlu’nun aksine, siyasi hırsları olan birisi değil.
Hatta siyaseten ‘utangaç’ birisi… Bu durum onun içim liderlik açığı oluşturacaktır…
Davutoğlu, akademisyenlikten AKP’nin başına gelecek, başbakan olarak ‘atanacak’ kadar hırslıydı…
Gül de, Cumhurbaşkanlığı için Erdoğan’a ‘baş kaldıracak’ kadar…
Gül de Davutoğlu da, AKP trollerinin hedefi oldu. Pelikan darbesine maruz kaldılar. Kuyruk acıları var…
Buna karşılık Babacan’ın kendi isteğiyle ayrıldığı biliniyor (Para musluklarının başına Damat Berat’ı atamak için onun da tasfiye edildiğini iddia edenler de var)…
***
Sonuç olarak, her iki hareketlenmenin de asıl hitap ettiği kesim öncelikli olarak AKP tabanı…
CHP’ye oy vermeyi halen günah sayan, ‘cehenneme bilet’ kesen ‘cüppeli şovmen’ ve benzerlerinin açıklamalarıyla, ‘cennette tapu’ dağıtan din bezirganlarının yalanlarıyla beyinleri yıkınmış önemli bir kesim var.
Davutoğlu, Gül/Babacan hareketlemeleri şayet partileşirse, en fazla AKP’yi etkileyecektir. Başka partiye oy vermeye eli gitmeyen bu insanlara alternatif sunacaklardır.
Gül/Davutoğlu ve Babacan’ın ve onların ekiplerinde yer alan AKP’nin eski ağır toplarının derdinin, Erdoğan ve Pelikan ekibinden intikam almak olduğunu sanmıyorum.
Elleriyle inşa ettikleri ve memleketin başına bela ettikleri ‘tek adam’ rejiminden ülkeyi kurtarmak, ‘günah çıkartmak’ olduğunu düşünüyorum.
Kişisel olarak Gül/Davutoğlu çizgisinden çok çok uzağım ama siyasi olarak bu insanların partileşmesinin ve önlerinin açılmasının gerektiğine inanıyorum.
Türkiye’nin nefes almasına, siyasetin özgürleşmesine imkan sağlarlar.
***
Erdoğan ve ekibinin, gelişmeleri yakından takip ettiği, ‘yaklaşmakta olan cisim’den haberdar oldukları açık.
Erdoğan’ın, Yüksek İstişare Kurulu’na transfer edip, kendilerine zam yaptırttığı ‘siyasetin dinazorları’, ‘yılların eskitemediği ağır toplar’, muhtemel oluşumlara güç katmamaları için ‘makam tahsis edilmiş’ görünüyorlar.
Daha ilginci, Erdoğan’ın yakın çalışma çevresinden çok sayıda isim de, hassaten akademik kökenli olanlar, Gül/Davutoğlu çizgisinden isimler.
Saray’da neler döndüğünü, girişimlerinin etkilerini Gül ve Davutoğlu da çok yakından duyup bilmekteler.
***
Gül/Davutoğlu ve Babacan’ın çıkışının, AKP’yi devirmekten çok AKP’yi ve sistemi dönüştürücü etkisi olacaktır.
‘Tek adam’ rejimi, Erdoğan iktidarı her geçen gün biraz daha sıkışıyor.
İstanbul’da İmamoğlu’nun ikinci kez ezici zaferi, Erdoğan’ın sandıkta kaybedebileceğini gösterdi.
MHP ‘koltuk değneğine’ rağmen yüzde 45’lere düşen iktidar, yeni partilerle çok daha sıkışacaktır.
İktidar ya demokrasi ve hukukun üstünlüğüne dönecektir ya da kendi mefluç ettiği bağımsız yargının ve kuvvetler birliğinin kurbanı olacaktır.
İktidar ya parlamenter rejime geri döner yüzde 29.9 da alsa iktidarda kalır ya da yüzde 49.9 da alsa tamamen ‘sıfırlanır’…
Erdoğan’ın önünde daha fazla otoriterleşmek ya da realist davranıp ayakta kalmak için adımlar atmak seçeneği dışında üçüncü bir yol görünmüyor.
Erdoğan’ın bir diğer handikabı, yıllardır istismar ettiği dış çemberin de daralıyor olması.
ABD ile S400 ve F35 gerilimi, AB ile yıkılan köprüler ve Doğu Akdeniz krizi…
Ekonomik krizin giderek büyüyen faturası ve zamlardan bunalan halkın canının burnuna gelmesi de cabası…
***
İktidar için yolun sonu görünüyor…
Gül/Davutoğlu/Babacan girişimleri, bir kurtuluş reçetesi olarak değil süreci hızlandıran, normalleşmeye dönüşü kolaylaştıran birer siyasi etken olarak önemliler.