Aslında denklem çok basit.
Hakan Atilla kahramansa, Erdoğan ve şürekası haindir. Devlet imkanlarıyla bürokratik şovlar yapıp tamamen kontrol altındaki medyayla algıları yönlendirebilirsiniz. 17-25’in büyük bir hırsızlık olduğundan şüphesi olmayanlara bile “Atilla’ya yazık oldu galiba” dedirtebilirsiniz. 3 yıldır oğlunu görmeyen annenin gözyaşlarında yıkanmaya çalışabilirsiniz. Bugün bunu yapmaya gücünüz var ancak gerçekleri değiştirmeye yetmiyor bu. Yetmeyecek de.
Önce Atilla’nın ülkeye dönmesine bakalım. Atilla’yı kim karşıladı? Erdoğan’ın 17 Aralık sabahında panik sesle fısır fısır “bana okulda Einstein derlerdi” diyen oğluyla yaptığı konuşmanın “evde kimin paraları var” kısmında Emine Erdoğan’ın söze karışarak “Berat’ta da var” dediği, kifayetsiz muhteris kelimesinin günümüz Türkiye’sindeki cisimleşmiş hali karşıladı. Hakan Atilla davasında ‘yukarısı’ diye adlandırılan iki kişiden biri Berat. Diğeri de kayınpederi. Her ne kadar medyatik, imaj parlatıcı bir fırsat olsa da, Berat’ın yine de havaalanına birini karşılamak için gitmiş olması epey gururuna dokunmuştur.
Kendisinden 8 yaş büyük Atilla için kullandığı “Hakan kardeşimiz” lafı aslında kendisini ne gördüğünün, zihin yapısının minik bir Freudvari izdüşümü.Bir de Erdoğan’ı arayıp telefonu Atilla’ya uzatma sahnesi var ki aman Allah’ım! “Sesinizi duyma noktasında kendisine ileticem telefonu…” Anlayan beri gelsin. Her şeyin sonuna bir “noktasında” eklemeden konuşamıyor adamlar. Telefonu verirken şovun bir parçası olarak bir kaç defa hoparlörü açma ‘noktasında’ girişimde bulunuyor, beceremeyince AA muhabirine yaptığı “N’apalım böyle olsun” hareketi ne kadar sempatik ama öyle değil mi?
Son olarak bir de şöyle bir durum var: Büyük devletiz diyoruz ya, tamamen haklı olduğumuz bir konu diyoruz ya, adam almış senin bürokratını, tutuklamış, yargılamış, ceza vermiş, cezası bitene kadar yatırmış sonra da sınırdışı etmiş. Bunun neresinde haklı ve güçlü olmak var?
Gelelim Hakan Atilla ve milli kahramanlık destanına. Bakalım olaylar nasıl gelişmiş:
Mahkemede Hakan Atilla aleyhine kim tanıklık yaptı? Reza Zarrab. Yani Erdoğan’ın hayırsever işadamı dediği, Türk bayraklı dekor önünde Türkiye’nin cari açığını nasıl fedakarca kapattığını anlatan, bizim bakanların önüne yattığı, daha 29 yaşındayken bizim kabineyi elemanı yapmış, bahşişlerini önden vermiş, bugün Atilla’ya yapılanın zamanda ona yapıldığı, nerede bizim vatandaşımız diye ABD’de nota verdiğimiz İranlı işadamı. Büyük bir vatan evladıyken mahkemede bütün kirli ilişkileri tek tek açıklaması ve dağıttığı rüşvetleri isim isim sayması sebebiyle bir anda hain ilan edilen Reza Bey.
Reza, mahkemede ne dedi?
Ambargoyu delerken Halkbank ile ilgili işlemleri Süleyman Aslan (evinde para kutuları çıkan genel müdür), Hakan Atilla ve Levent Balkan (Tevhid Selam sanığı, İranlıların Türkiye’deki favori adamlarından) ile birlikte yaptıklarını anlattı. Yani ambargoyu delmekle ilgili bütün yapılan banka işlemlerinin bu üçünün bilgisi dahilinde yapıldığını itiraf etti. İtiraf etmese n’olacak! Bir tanesi bankanın genel müdürü, diğeri uluslararası operasyonlarından sorumlu genel müdür yardımcısı bir diğeri de ona bağlı dairenin başındaki şahıs. Bilmiyor olmaları mümkün mü?
Peki, mahkemede bu kirli çarktan Hakan Atilla ekonomik bir menfaat temin etmedi diye kim tanıklık yaptı? Eski polis memuru Hüseyin Korkmaz. Korkmaz mahkemede İran ambargosunun etrafından dolanarak kirli bir çark kuran ve hepimizin parasını çalan çetenin nasıl işlediğini, hangi yöntemleri kullandığını, devlette kimleri satın aldığını belgelerle anlattı.
Şimdi filmin en başına dönelim, bakalım vatana hizmet, vatana ihanet neymiş. İran ambargosu denen şey Türkiye gibi enerji ihtiyacını dışarıdan sağlayan bir ülkenin başına gelebilecek en güzel şey. Arasan bulamazsın. Türkiye BM’de ret oyu verse de ambargoya uymama konusunda bir beyan zikretmedi. Hatta zaman zaman Amerika’dan gelen mali ve teknik ekiplere ve üst düzey temsilcilere ambargoya riayet ettiklerini defalarca aktardı AKP’liler. Bunların en başında da Ali Babacan geliyor.
Peki ambargo neden Türkiye’nin çıkarınaydı. Çok basit. Kararda deniyor ki senin doğalgaz ve petrol ithal etmen bir ihtiyaç ve bunu en yakın komşun olan İran’dan almana bir engel yok, alabilirsin ama bunun karşılığında para verme, mal ver. Yani takas yap diyor. Bu mal da gıda, insani yardım malzemeleri, gündelik ihtiyaçlar olsun. Çünkü eğer sen para verirsen İran bunu terörün finansmanında kullanıyor. İran’ı miranı sallayın herhangi bir ülke ile böyle bir ticaret demek ülke çıkarına yapılmış muazzam bir hizmet demek. Kasandan bir kuruş çıkmayacak ayrıca senin üreticin, işadamın, esnafın İran’a milyarlarca dolarlık mal satmış olacak. Vatandaşın kazanacak. Arayıp da bulamayacağın bir fırsat.
Peki bizim vatanperver AKP’liler ne yapıyor? Mal vermek yerine İran’a para ve altın veriyor. Neden? Bu İran aşkı nereden geliyor? İran bizim dostumuz mu? Uluslararası ilişkilerde dostluk diye bir şey mi var? Bölgede rakibimiz değil mi? Bunları söyleyenlere Amerikancı, Amerikan muhibbi suçlaması yapanlar siz kimlersiniz? İrancı mı, İran muhibbi mi? Suriye’de masumların üzerine bomba yağdıran Esed’e para, mühimmat ve savaşçı sağlayan İran. Zaten bunu hiç saklamıyorlar. Bunu inkar eden İslamcı da yok zaten. Diğer ülkelerdeki operasyonlarına girmiyorum bile.
Siz neden bu kadar İrancısınız? Madem ambargoya uymayacaktınız, “Bize kimse bir şey dayatamaz” deyip ilk günden dünyaya meydan okumadınız? Gelene gidene merak etmeyin bizde yamuk olmaz masalları anlattınız.
Amerikan devleti kendi göre çıkarını korumuş ve koyduğu ambargoyu kendi bankacılık sistemini ve parasını kullanarak delenlerin peşine düşmüş. Peki bizim devlet nerede? Ülkeye ihanet edercesine, rüşvet ya da İran ajanlığı motivasyonu ile İran’a para aktaranlara kim dokunabilmiş.
Bizim devlet de dokunmuş tabii ki. Önce MİT, dönemin başbakanına bilgi geçmiş Reza’nın çevirdiği dolapların hükümetin başına iş açacağını. 17 Aralık polisleri ve savcıları İran’ın bizimkileri nasıl satın aldığını tespit etmiş ve adamların peşine düşmüş. Bir nevi devlet refleks vermiş ama sonrasını hep beraber izledik.
Hakan Atilla kahraman mı? Elbette hayır. Kirli çarklar içinde kendisine emredileni yapan ve bedel ödeyen bir bürokrat. Neden ona kahraman diyorlar? Amerika’da mahkeme ile anlaşıp cezadan yırtma adına konuşmamış. Peki Hakan Atilla konuşsa ne anlatacaktı? Ne biliyor da konuşmadı diye göklere çıkarıyorsunuz. Atilla konuşsa burada ailesinden başlayıp sülalesine kadar ipe dizecektiniz, ne kadar biriktirdiği para, mal, mülk varsa el koyacaktınız. O saatten sonra nerede ne yapacak? Baktı ki ceza tahmin edilenden çok az “Yatarım, çıkarım” dedi. Avukatlarının hakime teşekkür etmesi boşuna değil.
Hakan Atilla’ya şahsi, para tura açısından bir suçlama yok zaten. Bankanın uluslararası bankacılıktan sorumlu genel müdür yardımcısı olarak bu yapılanlardan haberinin olmaması mümkün değil ve emirleri yerine getirerek bir nevi imzaları atmasından başka bir suçu da yok. Yani kişisel bir çıkar elde etmemiş olsa da illegal bir işe yol vermiş bir memurun bir yerlerde yakalanıp hesap vermesinden başka bir şey değil. Bu şimdinin bütün AKP memurlarına küpe olmalı.
Peki Hakan Atilla ekonomik çıkar elde etmemiş de burada kirli şeyler var deyip istifa mı etmiş? Gümrükte Zarrab’ın kaçak olarak sokmaya çalıştığı altınları fark edip tutanak tutun memur Teoman’lık mı yapmış? Hayır. Bulunduğu görev gereği yüksek maaş, yıl sonu jestiyon, temsil bütçesi ve bilumum imkanlar dahil olmak üzere yılda en az 1 milyon kazandığı işine devam demiş. Üstüne üstlük bütün mahkeme boyunca beraber çalıştığı ve bağlı olduğu dönemin Halkbank genel müdürü para kutuları sahibi Süleyman Aslan’ı ve Reza’yı suçlamış. Öyle ki Reza yakalandıktan sonra benim Reza ile ne alakam var diye Amerika’ya seyahat edecek kadar da olayı tamamen yanlış anlamış. Halbuki ABD Reza’yi Türkiye’de dağıttığı rüşvetlerden dolayı tutuklamadı. İran ambargosunu deldiği için yakaladı. Bunu yaparken kullanılan bürokratların yırtacağını düşünmeleri epey safdillik. Bir gün Atilla’nın da anlatacağı çok şey olacağı kesin. Ama yine de hazin bir hikaye. Ülkene dönüyorsun seni Berat karşılıyor. Oturuyorsun Erdoğan arıyor. İleride silmesi mümkün olsa isteyeceği onlarca video ve haber.
Kahraman ve vatan haini kelimelerinin tüketildiği Türkiye’de gerçek kahraman aranıyorsa onlar henüz cezaevinden çıkmadı.