Cumhurbaşkanlığı sisteminde adına ister revizyon deyin ister güncelleme, bir şeylerin konuşuluyor olması bir şeylerin habercisi.
Erdoğan’ın bu sistemi kurabilmek için verdiği mücadelenin, döktüğü kanın, demokrasinin ve hukukun ırzına geçmesinin sonunda şimdi geri adım sayılabilecek şeylerin yolda olması ve bunun Bahçeli tarafından dile getirilmesi önemli. Bazı muhalif isimlerin ve ulusalcı kanattan önemli isimler üstüne basa basa olacak değişikliklerden son derece emin bir şekilde bahşediyor olmaları karar mekanizmasında Erdoğan’ın tek olmadığının bir nevi teyidi gibi duruyor.
Demokrasi ve hukuka dönülmeden, haksızlık yapmayalım sanki bir zamanlar varmış gibi anlaşılmasın, yargı bağımsızlığı ve özgürlükler olmadan yapılacak hiçbir değişiklik kozmetikten öteye geçmez. Bunlar da olmayacağına göre tıkanmışlığın çözülmesi diye bir şey zaten söz konusu değil. Erdoğan gitmeden bunlara yaklaşan bir adımın atılması mümkün değil.
Erdoğan’ın İstanbul referandumu sonrası biriken gazı almak için parti başkanlığını feda edebileceği konuşuluyor. Bunun hiçbir önemi yok. Erdoğan’ın gücü ya da bir diğer ifade ile topluma ve bürokrasiye tahakkümü parti genel başkanı olmasından kaynaklanmıyor.
Erdoğan sıfatı parti başkanı olmadan da partiyi aynen bugünkü gibi yönetir. O yüzden parti başkanından başkomutan mı olur tarzı şeylerin sembolik anlamı dışında bir değeri yok. Binali Yıldırım’ın yeniden parti başkanı olduğu düşünün bitti gitti mesele. Davutoğlu zamanında partililerin genel başkana rağmen kendisine gelerek kararlar aldığı herkesin malumu. Erdoğan’ın en büyük endişesi partinin başında olmadığı zaman kendisini iktidarda tutan örgütlü mekanizmanın yeteri kadar performans göstermemesi ve bir sürprizle karşılaşıp listelerde istemediği isimlerin yer alması ihtimaliydi. Yeni sistem ve denenmiş Binali Yıldırım formulü gönülsüz de olsa feragat edebilir. Ben şahsen Erdoğan’ın partili cumhurbaşkanından vazgeçeceğini sanmıyorum ama bunu yaparsa sadece bir taktik olarak yapacağı kesin.
Erdoğan’ın gücünün kaynağı kendi başına kanun yapıyor oluşu, meclisin hiç bir fonksiyonunun olmayışı, yargının kendine bağlı olması ve kolluk gücü polisin bir nevi devrim muhafızlığına dönüşmüş olması.
Erdoğan’ın gidici olup olmadığının göstergeleri bu parametreler ve tabii ki ordunun pozisyonu.
Erdoğan’ın 4 yıl seçim olmayacak sözü geçerli olacak mı? Gidişat bunun epey zor olduğunu gösteriyor. Hatta en uygun zamanda Erdoğan’ın kendisi bile haydi erken seçime diyebilir. Bunun için şartların olgunlaşması için 15 temmuz gibi yeniden çok fonksiyonlu bir araca ihtiyacı olacak. Mesela Kıbrıs meselesini buna dönüştürebilir. Erdoğan’ın en büyük dezavantajı, söylediğinin aksine seçimlere 4 yıl daha olması. Kısa süre içerisinde yapılacak bir erken seçimin sonucu eğer şartları olgunlaştırmamışsa ve ekonomide bir düzelme yaşanmamışsa İstanbul referandumuna dönüşebilir.
Erdoğan son seçimde bir kez daha gördü ki neredeyse ülkedeki bütün gazete ve televizyonlardan oluşan elindeki propaganda makinesine rağmen tarihi fark yiyerek mağlup ayrıldı. Bir genel seçimde ülkenin sosyolojik yapısını düşündüğümüzde bu propaganda makinesinin etkileyeceği kitlenin yüzde oranı elbette daha fazla ancak o zaman da sağ tabanda oyların kaydığı MHP’ye olan bağımlılık artıyor. Ve partililer bundan şikayetçi. Seçim ittifakının bir koalisyona ve tavizlere dönüşmesi rahatsız ediyor. AKP’liler çalışıyor MHP’liler oturduğu yerden prim yapıyor gibi homurtuları var.
Ekonomi kötü sinyaller verdiği sürece 1453’ün rövanşıymış, Malazgirt’in intikamıymış, Abdülhamit gibi yedirmeyelimmiş, cehape zihniyetiymiş bunlar ikna edici olmuyor. Ayrıca artık muhalafette oyunu kuralına göre oynuyor ve Erdoğan’ın ekmek yiyeceği yerlere çalışıyorlar. İmamoğlu bu yaz bir umre yapıp dönebilir mesela. Bu yaz olmazsa bir diğer yaza.
Yeni kurulacak partilerin şimdiden gündemin önemli bir maddesi haline gelmiş olması şüphesiz Erdoğan için bir tehdit ve bu tehditin de temelsiz olmadığı demek. Paranoyak bir şekilde kendisinden artık kurtulmak isteyecek dış güçlerin ve içteki düşmanların bunlar aracılığıyla kendisini devirecekleri üzerinden hareket ederek bu oluşumlara karşı sert önlemler alacağını şahsen düşünüyorum. Bunu da pek tabii tahmin edileceği gibi Fetö sopası ile yapacak.
Erdoğan’ı bir şeyler yapmaya götürecek ne baskılar var? Birincisi ekonomide şok bir kriz yaşanmaması gerekiyor. Dış politikadaki sıkışıklığı düşününce bunu başarması için Amerika ile kriz yaşamaması buna mukabil Rusya’nın da onay vereceği bir formul üzerinden S-400 krizini aşması gerekiyor ki çeşitli tavizlerle bunu zorda olsa becerebilmesi mümkün. Paketi açılmamış S-400 füzelerimiz, içinde çiçek yetiştirdiğimiz füze bataryalarımız olabilir.
Koalisyon yaptığı derin güçlerle olan ilişkisinde cemaatin işini bitirdikçe kendisi ile uğraşılacağını bildiği için havuç-sopa ilişkisine devam edebilir. Ergenekoncularla olan dengesinde yargı çok önemli bir mevzi ve burada şu an için olmasa bile ilk sendelediğinde çok büyük sürprizle karşılaşabilir. Ergenekoncular Cemaat’i İslamcı bir eldivenle bitirdiklerini düşündükleri projedeki know-how’ı AKP için de kullanmak isteyecekler. AKP’nin asla bir 28 Şubatçı tarzda inmemesine gayret göstereceklerini sanıyorum.
Bir anda ekonominin krize girdiği, MHP’nin ülkeyi rahatlatmak lazım diye mesaj verdiği, yeni kurulan partiye katılımların olduğu bir anda bir bakmışsınız meclis erken seçim alabilecek bir pozisyona gelmiş ve 360’ı bulmuş. Bir ilçede diploma ile ilgili bir dava açılmış. Anayasa Mahkemesi bazı siyasi mahkumlarla ilgili beklenmedik bir karar almış, YSK sürpriz bir şeyler yumurtlamış, kamuoyu yoklamaları gidişatı göstermiş…Mesela.
Türkiye eğer kaos, çatışma hatta iç savaş türü şeyler yaşamadan Erdoğan’dan seçim yolu ile kurtulursa gerçekten büyük bir iş başarmış olacak. Ondan sonrasının demokrasi ve hukuk devleti olacağı gibi bir hayale kapılmadan bunun yine de büyük bir olay olacağını düşünüyorum.