Tutuklu gazeteci Zafer Özcan, Akhisar Süleymanlı Cezaevi’nden kızı Ebrar’a yeni bir mektup yazdı. Ebrar Beyza Özcan kişisel blogunda paylaştığı mektupta, babasının ‘Sineğin kanadındaki yaz’ adlı denemesine yer verdi.
7 Mart 2019’da memleketi Akhisar’da gözaltına alınarak tutuklanan gazeteci Zafer Özcan, Akhisar Süleymanlı Cezaevi’nden kızı Ebrar Beyza Özcan’a bir mektup yazdı. İlk duruşması 27 Haziran’da Manisa’da yapılan Özcan, kızına yazdığı mektupta, “Burada düşünürken, yaşayamadığım ve nüfuz edemediğim o hayatı başkalarının, mesela sevdiklerinin yaşamaya devam etmesi, mesela senin sevdiğim şehrin sokaklarında hala yürüyor olman, bana derin bir huzur veriyor, onu farkettim.” diyor.
İşte Ebrar Beyza Özcan’ın HERCÜMERÇ. adlı kişisel blogunda paylaştığı babası Zafer Özcan’ın ‘Sineğin kanadındaki yaz’ başlıklı duygu dolu mektubu:
“Bugün 1 Haziran 2019. Hayatımdaki kırk beşinci yaz ayının ilk günü. Fark ettiğim, işaretlerini gördüğüm ancak idrak edemediğim, yaşayamadığım ilk yaz. Sabah serinliğinde küçük bahçemizin küçük gökyüzünden bana ulaşan kuş sesleri ele veriyor yaz mevsimini, bir de kara sineklerin vızıltısı. Kuşların sesini ancak sabahın sessizliğini dinlerken duyabiliyorum lakin kara sineklerin mesaisi sınır tanımıyor. Eskiden çok rahatsız olduğum hatta iğrendiğim kara sineğin kanadında bir mevsim gizliymiş meğer. Kara sineklerin sürekli artmasından, kulağa salınan vınlama sesinden, yazın izi sürülebiliyormuş…
Hiç böyle düşünmemişsindir değil mi Ebrar? Zaten kaç insan sinekler üzerine düşünür ki! Sana kara sinekleri sevmeye başladığımı söylemeyeceğim elbette ama haklarını da vermem gerek. Yeşilin hiç uğramadığı, mahkumların bir parça yeşil görebilmek için manav günlerinde sürekli maydanoz, roka, marul sipariş ettikleri, beton ve demirle örülü bir dünyada, hiçbir engel tanımadan yazı haber veren tek canlının sinekler olması, hayatın o tuhaf numaralarından biri olmalı…
Kuşlarsa buraya sadece seslerini ulaştırabilyor, varlıklarına çok az tanık oluyoruz. O seslerdeki tarifsiz neşe, tabiatta bir yaz coşkusu yaşandığını hissettiriyor. Bu ahenkli koronun sabah performansı muhtemelen yakındaki zeytin bahçelerinden geliyor. Tuhaf ama gerçek, bir zeytin medeniyetinin tam ortasındayız burada. Ve ona hiç temas etmeden yaşıyoruz. Ve tabi hiç görmeden…
Burada değişen mevsimleri hayal etmeye çalıştım. Nisan’da Mayıs’ta baharı düşündüm. Sana anlamsız gelebilir lakin hayalime çok az görüntü düşürebildim. Demek hiç emek vermeden, çilesini, hasretini çekmeden yaşamışım baharları. Tazeliğini, canlılığını, bereketini içime, ruhuma nakşedememişim. Sonra farkettim ki çilesini çekmediğim, derdine düşmediğim baharları yaşamıyorum. Bahar bedenime gelse de ruhuma uğramıyor. Bedel ödemeden sahip olunan, çilesini çekmeden yaşanan hiçbir şey insanda iz bırakmıyor.
Mesela sen hiç şehrin sokaklarında yürümek hakkında düşündün mü? Her gün bastığın, her gün geçip gittiğin yerler hakkında… Tezer Özlü düşünmüş mesela. “Kentin sokaklarında yürümek, yaşamın en güzel armağanlarından biri” diye yazmış. Bu mekanda bir kentin, bir şehrin, bir kasabanın sokaklarında yürümeyi hayal etmekten dahi vazgeçen insanlar tanıdım, biliyor musun? Kimilerinin umarsızca her gün yaşadığı ve üzerine hiç düşünmediği bir rutini, kimilerinin hayallerine bile sığdıramadığını gördüm. Ve işte buna “hayat” deniyor…
Burada düşünürken, yaşayamadığım ve nüfuz edemediğim o hayatı başkalarının, mesela sevdiklerinin yaşamaya devam etmesi, mesela senin sevdiğim şehrin sokaklarında hala yürüyor olman, bana derin bir huzur veriyor, onu farkettim. Mesela hala klavyenin başına oturan arkadaşlarımın olduğunu bilmek, hiçbir maddi karşılığı olmayan dosyalara, hikayelere emek verdiklerini düşünmek iyi hissettiriyor. Tuş seslerini duymuyorum belki ama inan ki hissediyorum.
Sineğin kanadında yaşanan bir yaz, insanı işte böyle tuhaf düşüncelere sevkedebiliyor. Hiç düşünülmemişler üzerine insanı uzun seyahatlere çıkarıyor…
Yaz aylarını çok sevdiğimi bilirsin. Yaz bende hep bir özgürlük duygusu uyandırmıştır. Kaçkınların mevsimidir yaz; kaçmayı, uzaklaşmayı bilenlerin. İş hayatımdaki en güzel, en verimli seyahatlerimi yaz aylarında yapmıştım. Üç çocuğum yaz aylarının armağanıdır. Çocukluğumun en güzel günlerini, askıda kalmış yaz günlerinde yaşadım. Bir ömür dinlediğim “kumrunun şarkısı” bana yaz aylarının hatırasıdır. Ve en güzel aile tatillerimiz yazlarda saklıdır. Şimdi bambaşka bir yaz ayını karşılıyorum. Nasıl yaşanacağını bilmediğim, en acemi yazımı… Yaşanmışlıklarla ve yaşayanlarla teselli olacağım bir yaz… Ruhumu yine seninle seyahat ettireceğim, sonu belirsiz rotalarda gezineceğim ve bedenimin tutsaklığını dindireceğim bir yaz başlıyor. Hatırlar mısın, seninle en güzel edebiyat sohbetlerimizi, o uzun roman yolculuklarımızı, yazların vefasına sığınarak yapmıştık son yıllarda…
Evet, yazının başından beri etrafında dolandığım asıl yaz tarifim bu işte. Vefalı mevsimdir yaz. Sevdikleri kavuşturur, aileleri birleştirir, bedenleri ve ruhları dinlendirir. Bir yılın yükünü taşır da hiç yüksünmez. İzin günlerine bile yarenlik eder yaz ayları…
İşte bu vefalı mevsime bu kez ben bir vefasızlık yapıyorum. Kırk beşinci buluşmamıza gidemiyor, onu sineğin kanadında yaşıyorum…”