Yetmişli yıllar, Hocaefendi İzmir’de, Kurbân’da toplanan derilerin aktarımı için, delikanlı olan İlhâmi Enver Bey’den yardım ister, İlhâmi Bey’in yeni bir arabası vardır ama şoförlüğü de yenidir.
Yepyeni arabayla derileri taşımaya isteklidir, fakat şoförlüğüne güvenememektedir.
Fettâh Câmii’nden çıkarken döner “Hocam sakın bana güvenme” der.
Büyüğümüz ise gülümseyerek “Enver kardeş biz zâten size güvenerek yola çıkmadık, Allâh’a güveniyoruz” deyiverir.
Evet, Allâh el-Mü’min’dir, güven veren, emin kılan, koruyandır.
Mü’min öncelikle Allâh’a güvenir.
Bununla berâber insan, arkadaşlarına dostlarına, âbilerine, akrabalarına, eşine, cemaâtine, çevresine, devletine de güvenmek ister, bu insanın fıtri ihtiyacı ve fıtri halidir.
El-Emîn;
“Müslümân odur ki, diğer Müslümânlar elinden ve dilinden emin olsunlar.”
Bu Hadis-i Şerif’le Efendiler Efendisi (sav) mü’min-i müslimin elinden ve dilindenherkesin emîn olduğunu, kimsenin zarar görmediğini, görmeyeceğini ifâde buyurur.
İşte bu, bizler hakkında insanlığa bir müjdedir.
Aynı zamânda bizler için bir hedef.
Herkes bizim dilimizden ve elimizden endişe etmeden, güven duymalıdır.
Sözün sâhibi, biricik Efendimiz (sav) el- Emîn’dir.
O (sav) her devirde kendine güvenilen, itimâd edilen “emânet” sahibidir.
O (sav) peygamberliğin en önemli vasıflarından birisi olan “emniyet” ile hayâtının her döneminde en üst derecede serfirâzdır.
Rabbimiz câhiliye araplarını ve kavmini, emniyet, emânet ve güvenle O’na (sav) hazırlanmıştır.
Ashâb’ın (ra) Efendiler Efendisi’ne (sav) güveni tam olmasaydı, Mekke’de o kadar işkenceye, açlığa, yokluğa dayanmaları, vatanlarını bırakıp hicret etmeleri mümkün değildi.
Yenileyazdıkları Uhud’da düşmanın peşine düşmeleri, dağıldıkları Huneyn’de toparlanıp düşmanı darmadağın etmeleri mümkün değildi.
O’ndan (sav) emindiler, güvenlerinde hiç yanılmadılar.
İşte tamda burada bizlerde “güven” vasfıyla, fert, cemaât, devlet ve ümmet olarak vasıflanmalıyız, bizden beklenen budur.
El-Mü’min olan Allah’ın, el-Emîn olan Elçisi’nin (sav) tâbileri, ümmeti başka nasıl olabilirki ?
Güven bizi birbirimize bağlar
Üstâdımız, “imân teslîmi, teslîm tevekkülü, tevekkül saâdet-i dâreyni iktizâ eder” der.
Bugüne kadar bu cümleye hep Allâh’la kul arasındaki irtibât açısından bakmıştım.
Halbuki bu önermeyi kullar arasındaki irtibât durumuna uyarladığınız zaman “inanç güveni, güven kat’i itimâdı, itimâd da saâdet-i dünyevî ile berâber, ehl-i hizmet arasındaki saâdet ve düzeni, birliği temin edebilir” diyebiliriz.
Gerçektende bizleri birbirimize bağlayan en önemli unsurlardan birisi güvendir.
Üstâdın talebesine, ağabeyin kardeşine, kardeşin ağabeyine, hocasına, üstâdına duyduğu güven.
Güven, yirmili yaşlarda gençlere takke içerisinden kağıt çektirir, yolunu, izini, dilini, yerini bilmedikleri, binlerce kilometre uzaklıktaki memleketlere götürür.
Hiçbir sosyal güvencesi yada dayanağı olmayan yiğide “sen ölürsen bize ne olacak ?”sorusu karşısında “hiç korkmayın Hocamız var, ağabeyler var” dedirir.
Muhatabı kazanmanın en kesin ve kestirme yolu güven tesisidir.
Büyüğümüz, bunca problemden sonra hakkımızda uyanan “Evrensel Merak” ı doyurmanın en iyi yolu olarak “güven tesisini, bunlarla oturulabilir, konuşulabilir düşüncesini inşâ etmeyi” salık verir.
Güven, Allâh’ın izniyle olmazları oldurur.
Güven Kredisi
Büyüğümüz “Müslümân; sâdık ve emin insân” isimli Bamteli sohbetinde kendi aramızdaki güven üzerinde şöyle durmaktadır;
- Hayatını Allah ve Resûlü’nü sevdirmeye adamış mefkûre kahramanları, çevrelerinde hep emniyet meltemleri estirmeli ve kendilerine karşı herkeste bir güven duygusu oluşturmalıdır.
- Eğer günümüzün adanmış ruhları, bugüne kadar estirdikleri güven meltemini devam ettirebilirlerse, Allah’ın izni ve inayetiyle, bugünden sonra da onlarla tanışan, onlara güvenen ve kendileriyle temasa geçen insanlar yanılmadıklarını görür ve geriye dönmezler.
- Bu konuda etrafımızdaki insanlarda öyle bir güven duygusu oluşturmalıyız ki, bir işle tavzif edilen insanlar, üstlerindeki insanların hüsn-ü niyetle hareket ettiklerinden ve maslahatın gereğini yaptıklarından her zaman emin olmalıdır.
- Eğer siz sorumlu olduğunuz insanlara o güne kadar ortaya koyduğunuz hâl ve tavırlarınızla güven telkin edebilmiş, fikrî, hissî, aklî ve mantıkî ismet ve iffetinizi koruyabilmiş iseniz, onlar hakkında vereceğiniz kararlar da hüsn-ü kabul görecektir.
- İnsanlar (insanlık için) yeni bir vazifeyle başka bir yere gönderildiğinde hiç tereddüt etmeden gideceklerdir.
- insanların kalb kapılarını açmanın en önemli yol ve yöntemi, sadık olduğunuzu ortaya koymak, güven telkin etmektir.”
Eğer Güveni kaybedersek;
Allâh’ın ve Allâh’ın kullarının hukûkunu çiğnemek, hakkı olanın hakkına riâyet etmemek en önemli güvensizlik sebebidir.
Kardeşler mabeynininde yalân, çirkin siyâset, sen-ben kavgası, ötekileştirmek, liyâkâtsizlik, âdil davranmamak, adamcılık, ekipcilik, yalakalık, denetim ve kontrol mekanizmasında aksamalar, problemleri sündürerek zamana oynamak, çözmemek-çözememek, elde edilen makâm-mevkiyi bırakmamak, bizde insanız hatâ yapmış olabiliriz dahi diyeyemek ve benzerleri her geçen gün güven ortamını kemirip, bitirecektir.
( Örnekleri çoğaltabilirsiniz)
Verilen sözden tutunda, zamâna, ecre-ücrete, her nev’i hakka hukûka muhâlif hareketimiz zamanla etrâfımızı boşaltacaktır.
İnsanlar, eğer iç-dış, söz-fiil bütünlüğümüzde bir problem görüyorlarsa bizimle yola devâm etmeyecek, Allâh korusun bizleri terk edeceklerdir.
Netîce itibâriyle;
Eğer güveni kaybedersek, kimseyi koltuğundan kaldıramaz, kılını kıpırdatamayız.
İnançsız, güvensiz hiçbir şey yapamayız, yaptıramayız.
Bu krediyi yitirmemek-bitirmemek lâzım.
Yitirilmiş Cennet’imizi ararken “bitmeyen bir kredi “güven” ya biterse” diyerek iki büklüm oluyor ve “yitik bir cennet” olarak karşımıza çıkmasından Rabbimiz’e sığınıyoruz…
Bir tavsiye;
Sizleri
~ “Müslüman; sadık ve emin insan” isimli Bamteli ile
~ “Güven telkin etme ve şeffâfiyet” isimli Kırık Testi’yi
tekrâr dinleyip, okumaya davet ediyorum.
mansurturgutk@gmail.com