M.NEDİM HAZAR-TR724.COM
Ahir ömrünün bakiyesini havuz kenarına attığı şezlongunda tamamlayan Yavuz Donat diyor ki; “Kayyum geldi Van rahatladı, Mardinli sevindi, Diyarbakırlı “Oh dünya varmış” dedi!”
Bakan Soylu “’Biz ilk kez hizmeti bu kayyımlarla yaşadık’ diyorlar. Bunu oradaki vatandaşlar söylüyor” şeklinde açıklama yaptı.
Şüphesiz doğru olmayan açıklamalar bunlar. Öyle olsa, halk seçimde kayyımları yerle bir etmezdi sanırım.
Ancak çok az da olsa haklılık payı yok değil bu görüşlerde. Bir kısım Kürt var ki, kendi milletine yapılanları çok iyi bildiği halde celladına aşık gibi davranabiliyor.
Sadece –çok az da olsa- Kürtlere ait bir durum değil bu.
Ülkenin genelinde iktidarın yaptığı zulümleri, haksızlıkları çok iyi bildiği halde seçimlerde gidip yine aynı iktidara oy veren insan sayısı hiç de az değil. Bırakanız hemşehrisini, akrabasını, bizzat ailesinden insanlara zulüm yapıldığını göre göre iktidar fanatikliğine devam eden bir kitle var bu ülkede.
Bakan Pakdemirli’yi artık herkes tanıyor.
Her açıklaması olay,. Her icraatı ibretlik olan bir kişi.
Ancak onun ismi ne zaman geçse, ben bizzat öz ağabeyinin haksız, hukuksuz yere esir edilen bu insanın nasıl oluyor da, celladına bu kadar içten hizmet ettiğini gerçek anlayamıyorum.
Babası derin devlet tarafından katledilen (buyrun size bir başka aşk hikayesi) Özgür Mumcu önceki gün bir paylaşımda bulundu. Şöyleydi:
Aslında Bakan Pakdemirli’yi en iyi sayın Mumcu’nun anlaması gerektiğini düşünenlerdenim.
Bir garip devrandan geçiyoruz ki sormayın…
Kocası Ergenekon tarafından katledilen kadın bu kanlı çeteye övgüler diziyor. Babası derin devletin kurbanı yeni yetme solcu, babasının katlini sorgulama ihtiyacı hissetmeden günahsız insanlara saydırmayı marifet sayıyor.
Nazlı Ilıcak’ı bilirsiniz.
Sevin ya da sevmeyin ayrı konu.
80 Darbesi sonrasında askeri rejime tek başına kafa tutan onurlu ve karakterli bir gazetecidir Ilıcak.
İlhan Selçuk’un Ziverbey’de çektiği acıları, yapılan işkenceleri yazabilecek tek kalemdi. Kendi gazetesi bile mesafeli dururken, meşhur Ziverbey mektuplarını korkusuzca yayınlıyordu Ilıcak.
Keza 28 Şubat’ta Merve Kavakçı üzerinden estirilen cunta mobbingine karşı dik duran en önemli isimdi. Bugün İslamcılık oyunu oynayan siyasetçilerin neredeyse tamamı o günde vardı ama hiç birinin kılı bile kımıldamamıştı.
İktidar Ilıcak’ın bu yürekliliğine vefa ödülü olarak yaşı 75 olan bu kadını yaklaşık üç yıldır hücrede tutuyor. Bir başka ifade ile Ergenekon’un intikam almasına razı oluyor, hatta el çırpıyor.
Siyasal İslamcıların dün ak dediklerini bugün karalamaları yeni ve anlaşılmaz bir şey değil.
Ama ya oğul Ilıcak?
Nazlı Ilıcak’ın oğlu Mehmet Ali, bir süre önce Saray’da Erdoğan’ı ziyaret etti.
Herkes doğal olarak annesiyle ilgili yardım talebinde bulunduğunu düşündü.
Ancak gerçek hiç öyle değildi. Üstelik bunu oğul Ilıcak kendi ağzıyla söyledi. Şöyle dedi görüşme sonrasında: “Sayın Cumhurbaşkanı’mıza bir kere daha hayran kaldım. Annemin hapiste olmasına rağmen beni kabul etti, derdimi dinledi vakit ayırdı”
Gazetecilerin “Erdoğan’la yaptığınız görüşmede annenizin bahsi açıldı mı” sorusuna, “Ben Cumhurbaşkanı’ndan kendim için bir şey isteyebilirim ama anneme kefil olamam ki. Ben annem için şudur budur, şunu yapar yapmaz diyemem ki” ifadelerini kullandı.
Malum olduğu üzere; bir rehinenin kendisini rehin alan kişiyle olası diyalog sürecinde oluşan, duygusal anlamda sempati ve empati oluşması olarak özetlenebilecek psikolojik durumu anlatan terime meşhur Stockholm Sendromu deniliyor.
Ancak yakınlarını rehin alıp, hayatlarını darmadağın eden kişi, şahıs ya da güce tapınmaya modern sosyoloji de bir karşılık bulamaz sanırım.
Öz oğlunu ihbar eden babalar, anne babası hapiste çürütülürken öz torunlarını kabul etmeyen dedeler, kırk yıllık komşusunu ihbar eden hısımlar, Erdoğan’ın otomobilini durdurup “Allah aşkına şu kişinin evine el koyun” diye yırtınan komşular…
Tamam, kapkaranlık bir çağ yaşıyoruz. İnsanların ne mal olduğu ortaya çıkıyor ama kabul edelim ki, dökülen kabuğun altından bu kadar kerih bir karakterli millet çıkacağını kimse tahmin edemezdi.
Sözü Hayyam’ın bir dörtlüğüyle tamamlayalım:
“Celladına aşık olmuşsa bir millet!
İster ezan, ister çan dinlet.
İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet.
Müstehaktır ona her türlü zillet!”